yaser arafat
ebu ammar
koptunya buğday başaklarının gülümseyişinden
rüzgar öfkesini serer denizin üzerine şimdi
sahipsiz kalmaz ardından sapana sürülen taşlar
bakışlar yağmura karıştı mendillerde yaser.
oturup ağlama zahmetine de girmedin
sürdün bedenini namluların şafağına
kalbin ateş ovalarında dağlanırken
kuş yuvası yüzün
bir bahçe oldu küçük genarellerin yalnızlığına.
tiksinti kasırgalarına prangalanmış cellad
bayram ilan etti o günü
sanki arkadaki yük treni onun için kalkmayacakmış gibi
hiç bir gölge uzun değildir güneşin doğuşundan
hiç bir ruh beden zindanının içinde
kuramaz tapınağını,
ölümle anlam bulur yarım kalmış cümleler
ve boşluklarını sen yaser arafat
bakışlarınla doldurdun karanlığı,
taştı gözlerimizin sökülmüş ceplerinden
kadavralardan gözyaşı harçlıkları Yaser.
kırılırken kollar taşlarla,
ağlarken gökyüzünün beyaz sahifeleri
bırak yüzlerini ciltlesinler
fotokopi çeksinler gözlerini timsahlardan
ceninin sokaklarında raydan çıkarken insanlık
kalın kitaplarla boy göstersinler ekranlarda
sükunet ninnileri söylesinler bırak
mevzisini kaybederken gözlerimiz
gözyaşından taşarken gecelerimiz
yıldızların kasvetli parmaklığında,
karpostal güneşler assınlar duvarlarına
tomar tomar yalanlar biriktirsinler
kumbaralarını doldursunlar,
biz tutsağı portakal ağaçlarının
cepten yiyeceğiz bundan böyle umutları.
döşeyin yüreklerinize güneşi
hurma ağaçları ekin bakışlarınıza
ağuçladın özgürlüğün dikenliğini
atıldın yatağından kuşluk vaktine
çölün kuraklığına balyoz oldun
suskunluğun kundağından taştın
boyun eğmedin ilkin kendine
sonra da kendine boyun eğenlere yaser:
büyük oğlu cesaretin,
karın göğsünde açınca kırmızı
yüreklerimizin dağlıkları ova olacak
tekrar açacak çiçekler senin için yaser
hurma ağaçları gibi gülecek genç kızların
uçurtmalarda sabahlayacak çocukların yaser.
ey kevir! suskun çöl, ağlamaktan şişmedi mi
gökyüzünün rampasındaki bulutlar,
dizini dövmedi mi toprak uzanmışken cesetlerimize:
ağır bir umut kazası.
şafaklara namludan çıkılır
teslimiyetten daha büyük ölüm yok
ruhun güvercin gerdanlığında
cennet bahçesinin damlığında
kanat çırpıyorsun şimdi yukarılarda,
kötülük fıçılarına doldurulurken beyinler
musluklarından doğmaz güneş asla
sana göre değildi hesaplar arasında kaybolmak
kağıttan bir kalp de taşımıyordun
taştan da değildi ki gözlerin
bulutlardan demlenmişti çocukluğun yaser.
kanser hücreleri emiyor toprağın şarkısını
zebun kuşunun tırnaklarından kanadı uçurtmalıklar
kamburda olmadın yaşama ebu ammar.
kadavralara konuşur kanın dipçikleri
uyanın, filistin bahçesinden koparıldı
bir güneş daha, uyanın, yer değişmede her şey,
sözleriniz darağacı oluyor boyunlarınıza.
ardından bm (birleşmiş milletler= bitlenmiş mitoslar)
değil bayrağın yarıya indirmeleri
otursalar da direklere
silinmez artık alınlarındaki leke
çünkü onlar kudüse çıkarma yaptılar ilkin
sonra da onayladılar işgal edilmesini yeşil hurmalıkların;
bundan kutsaldır her karış toprağın
topraktan dikilir çünkü giysileri baharların.
golgotha tepesinde teşhir edilmese de çarmığ
çiviler gözlerinden söküldü hep,
postalınca ağıtlar gözyaşında
ramallah ta kuşlar dökülür tankların önüne
kuşlar bedenleri şarapnel parçalarıyla mühürlenmiş
nasıl sırtlar toprak bu acıyı
nasıl dayandın onca kahra bunca zaman
gözyaşaları kimliksiz gözyaşları pasaportsuz
ykılır iç şehri ebu ammar ın o an.
parsellenmiş kahır tufanlarında
el aman cariyeleri beyaz saray çadırında
bölüşürler toprağını kulpsuz kancığlar
ama doğar yaserler
gölgesi olan tüm ağaçlarda meyvesini verir elbette.
başları eğik olan enik yavruları
bakın nasıl yer öpücük konduruyor maviye,
altın tasmalarıyla dolaşanlar
denk gelemez dünyanın tüm altınları
bir gram onura.
çamurdan sığırlar kefen dikin celladın hareminde
çocuklara ve övünün yaptıklarınıza
sanmayın hesabı sorulmaz yaserlerin
içinizde kanalizasyon kuyuları açılırken
tabi ki duyamazsınız mezarların şarkısını
kulaklarınıza göre değil çünkü
acının vatanında arsa sahibi olmak
ama biz gözyaşının yatağında
gecekondularımızı kurduk.
taştan ve betondan değil umutlarımız
yaser in müjdesiyle: ''kudüsün semlarında
dalgalanacak bir gün bayrağımız''
elbette dalgalanacak geçse de üç bin yıl daha.
geviş getiren ağızlarınızdaki çöplükler
kundaklandı yaser in tetiğinde
taşlık olamaz korkaklar fecre
çünkü kanatları var yaserlerin
kanatları gökyüzünden.
alın çorak çölleri
parsellemeye başladı yaser
ile şeyh ahmed yasin cenneti..._palo
Kayıt Tarihi : 17.4.2005 17:15:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!