Bir ikindi vakti
Başım öne eğik
Ellerim ceplerimde
Yürüyorum öylesine
Erguvan bir rüzgar esiyor
Bu denli üzülmesem
Düğüm düğüm olmasa öfkem
Söyleyecek bir şeyler bulurdum elbet
Konuşturmadı
Konuşamadım
Bir büyük lokmaydı yutamadım
Çiçek açmış erik ağacı;
Aldanmış yalancı bahara,
Nasılda küçük kar tanesi kadar,
Parıldıyor dalında.
Ocak ayında merhabası baharın,
Aşk denilen şey bu muydu? Avucunda bir avuç ilaçla pencereden hayatı seyretmek ve sonra bir hastane odasında gözlerini açmak. Midesini yıkamışlardı. Oysa onu zehirleyen yüreğiydi, biliyordum. Kim bilir şimdi nerelerdedir aklı, bakışları kilitlenmişti duvara. Ne söylesem, ne anlatsam dönüp bakmıyordu bana. Daha fazla dayanamayıp hastanenin bahçesine çıktım. Uzun boylu, yakışıklı bir genç zor zabtediliyordu. Ailesi iğne yaptırmaya getirmişti. Genç, “Nisanın elleri kanlı” diye sürekli tekrarlıyor sonra tüm kelimeler birbirine giriyor, anlaşılmıyor hiçbirşey.. Bir tek aklımda Nisanın kanlı elleri....
İlkbahar; güzel günlerin müjdecisi, neden ellerini kana bulamıştı ki... Ya da o neden öyle sanıyordu. Ailesine sormak istedim ama perişan görünüyorlardı. Akıl ne büyük nimet...
Delilik bir çizgidir diyor doktor, incecik bir çizgi.. Nasıl geçmişti o çizgiyi. Nasıl geçilir o çizgiden. Peki ya aşk... Ömrün baharı, gönlün çiçekler açması değil midir? Kanatlara ihtiyaç duymadan özgürce uçmak, penceresine konmak yarin... Yeniden anlam bulmaz mı hayat aşkın karşısında. Rüzgar sevgiliyi sorar, yıldızlar göz kırpar, yakamozlar çağırır, mehtap buluşturur. Tüm evren tanık değil midir aşklara. Öyleyse neden baharı ömrün, açmaz çiçekler. Dallarında ötmez kuşlar...
İki gözü iki çeşme yine ağlıyordu. Kendi haline bıraktım. Mecnun geldi aklıma, çöl olsa düşerdi bu kız, mecnun gibi kucaklardı kızgın kumu... Nisanın elleri kanlı...
Hayatın bam teli
Vurunca saza
Zaman aşımında
Aşka kesilen ceza
Aşkın gümüş rengi,
Göçmen kuş kanadında.
Zaman hep aynı buruk, asılı uzaklara.
Kelimeler hep hüzünlü cümleler kurar,
Kapanır üzerine baharın,
Rüzgar kapına kadar geldi de
Esmedi...
Kar boran oldu da
Üşütmedi...
Eziliyor çiçekler görünce seni
Oysa yürüyüşün bir karıncayı inciltmedi
Nisan akşamı
Hafif serin ürpertilerle
Sessizce doluyor odama
Çaybardağım elimde
Aklımda binbir düşünce
Dalmışım ne düşündüğümü bilmeden
Uyanır kabusundan,
Şehrin gece yüzü.
Vurur göz alıcı ışığı, kör sokaklara.
Hangi köşeyi dönsen hep aynı yer,
Yıkılır üzerine hayaller.
Lal olmuş yüreğim,
Sürgün düştüğünden beri.
Kesilen her cezayı,
Kabulü sukuneti.
Kim görse taştan mı kalbi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!