Bir şairin sol iç cebini zarf olarak kullandığı, sürekli çıkarıp okuduğu ve yine aynı yere koyduğu bir mektuptun sen. Karanlıkta görülen ve yaklaştıkça uzaklaşan bir ışıktın. Dünya üzerindeki bütün kadınları sıradanlaştıran önemli bir ayrıntıydı gözlerin. gerekliydin bu dünyaya. Tanrı suretiyle yaratılan insanlar arasında, tanrıya en yakın suretti seninkisi. Kutsal kitaplarda bahsedilen ‘cennetin,’ ön izlemesi gibiydi…
Radyolarda şans eseri denk geldiğim suzinak makamındaki şarkılarda, boğazımda düğümlenen o iki kelimeydin sen. Seni anlatabilmek için vardı alfabeler. Denedim! Ne kadar alfabe varsa, o kadar! Hepsi yetersizdi…
Sen günaydın demeden aymazdı gün, doğmazdı güneş. Zaman gelir sende dururdu. Sanki bütün camiler günde beş vakit beni çağırırdı,sana.. Ayrı olduğumuz zamanlarda bir memurun hafta sonu tatilini beklediği gibi beklerdim seni. Hani,nasılsın? Diye soranlara, Özlüyorum diyebilecek kadar özlerdim seni…
Arada sırada, içinde olduğunu bile bile kırıyordun kalbimi, ve gidiyordun.. Kırıldıkça kendime eksilip sana çoğalıyordum. Bekliyordum, hep bekliyordum! Sen zararın neresinden dönersen, ben orada bekliyordum. Beklediğime değdiğini biliyordum. Sonra sen geliyordun. Açık bir yaraya tuz gibi geliyordun. Biraz üzgün, biraz kırılgan, acıma sızıyordun…
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta