Yaşamda Dengelerin Tılsımı

Arif Sönmez
77

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yaşamda Dengelerin Tılsımı

Hayatımızın anlamını sık sık çoğumuz sorgulamışızdır. Yaşamımızın aslında başkalarının bizden bekledikleriyle bizim beklentilerimiz arasında oluşmuş bir denge, bir dans olduğunu farketmişizdir sanırım. Bu iki boyut arasındaki vals süreklidir, sık sık denge bozulur, sonra tekrar oluşur ve böyle hayat boyunca devam eder. Evrendeki diğer canlılar için de aynı teorem geçerlidir. Bu denge sürekli bozulur ve çok geçmeden tekrar kurulur.

Çünkü yaşam rollerimiz arasında mutlaka bir uyum kadar da çatışma, mücadele ve sonuçta da bir denge vardır. Bunun için yaşam rollerimizi aynı önemde ele alarak dengelemeliyiz. Örneğin; yaşam rollerimizden bazılarını, ebeveyn olmak, eş, ana baba, evlat, amir, memur, tüketici, mükellef, müşteri, öğretmen, öğrenci, okur, kardeş, amca, dayı, sürücü vb. olmak gibi sıralamamız mümkün olursa, demek ki biz bu rollerimizi belli bir denge içinde oynamalıyız. Sürekli kendimizi işe veremeyiz, sürekli ailemle de ilgilenemem, sürekli öğrenci veya öğretici de olamam. Sürekli tatil yapamayız veya sürekli sürekli çalışamayız. Sürekli okuyamayız, sürekli yazı yazamayız. Enerji ve zamanımızı sosyal ve yaşam rollerimize dengeli dağıtmalıyız. Kişisel tatminimiz ve mutluluğumuz için bu dange önemlidir.

Doğal ve ekolojik denge bir yana, aslında biz canlıların yaşamında denge her şeyde var gibi geliyor bana. Adeta bir dengeler manzumesi sözkonusudur. Sık sık iş ortamında bunaldığımız, iş yükünün ve problemlerin fazla olduğunu, üstesinden gelinemeyeceğini düşündüğümüz anlarımız olmuştur. Üst üste aksilik ve olumsuzlukların yol açtığı böyle durumlarda bir an önce işleri toparlasak da izine çıkıp 2 hafta dinlensek dediğimiz anlar. Hatta daha da ileri giderek “keşke başka meslek seçseydim veya emekli olsaydım da hiç strese girmesem, hep tatil yapsam, balık tutsam ve sakin bir hayat sürdürsem” şeklinde psikoza düştüğümüz anlar. Sonra izine çıkarız. İlk hafta çok iyi gelir. Ancak 2. haftada bir çok şey rutin gelmeye başlar ve sonuna doğru sıkılmaya başlarız hele iznimiz 3 hafta ise adeta sıkıntıdan patlar ve işimizi özleriz. Sürekli tatilin “işe yaramaz insanların” işi olduğunu düşünürüz.

İşte burada da aslında tılsımlı bir denge sözkonusudur. Ne sürekli streste olabiliriz ne de sürekli bir tatilde veya meşgalesiz. Dolayısiyle, yaşamımızı mutlu kılan, acı ve tatlı olayların, stres ve rehavetin kabul edilebilir bir denge içinde birlikte gelişmesidir. Öyle inanıyorum ki sürekli acıların yaşandığı bir yaşam kadar, sürekli mutlulukların da yer aldığı bir yaşam insanı mutsuz ve coşkusuz kılardı. Bir çok olumlu faktör veya olumsuz olaylar bazen üst üste gelebilir. Kesinlikle böyle durumlarda, bunun sürekli böyle olacağını düşünmemek gerekir ve dengenin mutlak olacağını, durumun tamamen tersine dönebileceğini bilmeliyiz. Tılsımlı dengeye inanmak, üst üste gelen olumsuzluklar karşısında insanı güçlü kılar.

Yaşam rollerimizdeki denge kadar insan mutluluğunu ve coşkusunu, aynı zamanda etkinliğini sağlayan bir başka temel denge daha sözkonusudur. Bunu da insanların Fiziksel gelişimi, Zihinsel Gelişimi, Ruhsal ve Toplumsal tatmini arasında oluşturması gereken denge olarak açıklayabiliriz.

Mutlu bir insan profili, fiziksel gereksinimlerinin yerine getirilmesini gerektirmektedir. Bunun için insan düzenli ve dengeli beslenmeli, uyku düzenine dikkat etmeli, sağlığına özen göstermeli, hafif de olsa sportif faaliyetlerde bulunmalı, yani fiziksel yaşam koşullarını kendini aktif kılacak hale getirmelidir.

İnsanların etkin ve doyumlu olabilmeleri için ayrıca zihinsel gelişimini ve etkinliğini sağlayacak şekilde kendilerini geliştirmeli, bilgilerini arttırmalıdır. Giderek karmaşık hale gelen ve artan yaşam sorunlarını analiz, kontrol ve çözme yeteneğini sağlayacak eğitim, bilgi, kültür ve bunun sonucunda deneyim ve etkinlik edinilmelidir. Kısaca baltamızı sürekli bilemeli ve fırsatlar çıktığında hazır olmalıyız. Problemlerle karşılaşıldığında yılma yerine, iyi ki problem çıktı da bana çözüm üretme fırsatı doğdu özgüvenini sağlayacak donanıma sahip olmamız gerekmektedir. Mutlu, etkin, doyumlu bir yaşam için bu çok önemlidir. Böyle olmakla sağlanan özgüven, insanlarda daha çok ve etkin çalışmaya yol açan “istek enerjisi” yaratmaktadır. İşte yaşam coşkusunun kaynağı buradan oluşmaktadır.
Diğer taraftan insanların ruhsal tatmini de mutluluğu için önemlidir. İnsanların kendini adadıkları bir idealle, bir hayır işiyle, bir inançla veya toplumsal yararına inandıkları bir faaliyetle bir şekilde kendilerini rahat hissetmeleri, “görevlerini yapmış” olmanın huzuruyla ruhsal doyuma ulaşmaları önemlidir. Böyle yapmıyor olmak bilinç altında çoğu zaman farkedilemeyen bir huzursuzluk duyumuna yol açabilir. İnsanlar nedenini bilemeselerde sürekli olarak birşeylerin eksikliğini hissederler

Son faktör olarak da insanların sosyal, toplumsal olmaları gereğidir. Arkadaş, dost, akraba ilişkileri, gezmeler, toplumsal ilişkiler, derneksel faaliyetler vb. sosyal aktiviteler insan mutluluğu için önemlidir. İnsan aynı zamanda sosyal bir varlık olduğuna göre bu konuda da kendini anlamlı hissetmeli ve doyum sağlamalıdır. İşte bu faktörün de dengeli bir biçimde yaşamamızda yer bulması mutluluğumuzun temelini oluşturur, yaşamamızı anlamlı, doyumlu, etkin ve coşkun kılar. Dengenin bozulması veya faktörlerden birinin eksikliği, bir kanadı kopankelebek veya bir ayağı olmayan kedi misali yaşamamızı etkiler.

Etkili bir canlı türü olan biz insanların mutluluğu için bir başka denge daha sözkonusudur. Bu tılsımlı dengeyi Birey olma ve Ait olma olarak belirtebiliriz. İnsanlar hem özgün, bireysel tercihleri olabilen, bu özgürlüklerini kullanabildiği ölçüde mutlu olabilen bir yapıya sahipken, diğer taraftan ister toplumsal baskıyı hissetme diyelim, ister lokal değerler sisteminin etkisi veya kültürel, paradigmasal kısıtlar nedeniyle diyelim aidiyet duygusuyla bireysel tercihlerini baskı altına alma, vazgeçme, erteleme, gizli yapma eğilimine sahiptir. Bunun olması gereken sınırı bireysel olma %50, ait olma %50 gibidir. Denge yaklaşık olarak buradadır. Tahmini bir gözleme göre Amerika’da aidiyet duygusu %20 iken, bireysellik %80, ülkemizde de aidiyet %80 iken bireysellik %20’dir. İkisi de dengeden uzaktır ve ideal değildir. Mutluluk için de engeldir. Çocukların coşkusunun nedeni belli bir aidiyet duygusuyla beraber sosyal baskıları hissetmemelerinden kaynaklanan bireyselliklerinden ve iç ve dış dünyaları arasındaki farkın çok az olmasındandır. Biz yetişkinlerin sosyal rolleri arttıkça, aidiyet duyguları geliştikçe iç ve dış dünyalarımızdaki fark doğal olarak artmakta, maskeler kullanmaktayız. Hislerimizi genellikle gizlemekte, davranışlarımızı kontrol etmekteyiz. Sonuçta stres oluşmakta ve coşku azalmaktadır.

Yaşamamızın anlamının ne olduğu sorusuna tatmin edici bir yanıt bulabilmemiz ve sessiz oluşan dengelerin farkedilmesi güç tılsımının herkes tarafından anlaşılabilmesi dileklerimle...

Arif Sönmez
Kayıt Tarihi : 13.9.2008 02:57:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


12 yıl önce kaleme alınmış bir yazı..... alınan seminerlerden ve okunan kitaplardan etkilenerek ve esinlenerek dile geldi.. iyi ki geldi!

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Arif Sönmez