Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.
Nazım Hikmet
YAŞAMAYA DAİR
Herkesin bir yaşama anlayışı vardır. Ya da yoktur da rüzgârın önüne kapılmış gibi, denizde bir kibrit çöpü gibi dalgalanmaya bırakmıştır kendini… Dilinde bir tekerleme: Mevla’m görelim neyler, neylerse güzel eyler…
Bizim kültürümüzde yaşamanın dünyevi bir eylem olduğu ve insanın ona kendi damgasını vurması gerektiği konusunda ilk ve en kalıcı şiir, Nazım’ın bu dizeleridir.
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Yani, yaşamak ciddi bir iştir. Halı dokur gibi ilmik ilmik, desen desen, özene bezene ve aksatmadan…
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Bu tür insan işinde gücünde, akşam erken yatan, sabah erken kalkan, kimseye karışmayan kendi halinde insan tipidir ki kimseye zararı olmaz. Çalışkan ve düzenlidir. Toplumun asıl çoğunluğunu bu tür insan, alt ve orta gelir grupları oluşturur. ‘Ne yavuz ol asıl, ne yavaş ol basıl’ bu tür insanın hayat felsefesidir.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yaşamayı ciddiye alan yiğit evlatlarımız da vardır. Onlar risk alabilenlerdir… Kendisi, ailesi ya da toplum için öne fırlayabilirler. Şehit olabilirler.
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Bu tür bir yaşam da saygıdeğerdir… Büyük yaşamak, insanı kahraman yapıp zaferlerle taçlandırabileceği gibi, gökyüzünde akan bir yıldız gibi “bir var, bir yok” da yapabilir…
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Büyük olan ve büyük yaşayan bir başka insan ise bilim adamlarımızdır. Bilim adamları karanlığa karşı aydınlığın savaşçılarıdır. Tutkuyla bağlandığı bir araştırmanın peşinden bilme, anlama merakıyla yıllarını tüketirler. Onların buluşları adını bilmedikleri, yüzünü bile görmedikleri insanlara deva olacaktır.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Yetmiş yaşında bir insanın zeytin dikmesi adını bile bilmeyeceği torunlarına yatırımdır, zira zeytin en yavaş büyüyen ağaçlardandır ve uzun ömürlüdür.
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Çocuklara kalmasını da düşünmeyeceğine göre, insan neden zeytin diksin? Doğaya olan borcunu, bizi besleyen toprağa, kurda kuşa olan borcunu ödemiş olacaktır da ondan…
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Ölüm, doğal bir sondur. İnsan, kolay kabullenemese de… Lakin hayatın sonsuz bir döngüsü vardır. Var olan hiçbir şey yok olmaz, başka bir şeye dönüşür olsa olsa… İnsan, kendisinden bir eser kalsın isteyecektir.
yaşamak yani ağır bastığından.
İnsan, yaşamak için, yaşatmak için vardır. Bu yüzden savaşlara, haksızlıklara, zulümlere karşı çıkar kendini bilen insan…
İnsan, yaşamak ve yaşatmak için vardır. Hayatı üretmek için vardır. Bu, yeni ve dünyevi bir ahlaktır. İnsana, topluma ve doğaya katkı yapmak, tükettiğinden daha çok üretmek isteği ve arzusu… İnsana, topluma ve doğaya yeni bilgiler, güzellikler, eserler ve çözümler sunmakla kendini görevi saymak… Bu ne yüce bir ahlaktır.
Sedat DemirkayaKayıt Tarihi : 28.8.2008 00:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.
Nazım Hikmet
TÜM YORUMLAR (7)