Ben yaşarken Şiiri - Ferat Atalay

Ferat Atalay
27

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Ben yaşarken

Gözlerim acayip güzel tadlar yüklüyor vücuduma
Öyle rahatlıyorum gençliğimde ki köy hayatı kadar olmazsada
Kendi köyümde çocukluğumun tamamı gençliğimin çeyreğini yaşadım
Yaşamımdaki deneyimimlerin çoğu doğayı tanımakla geçti
Çobanlıkla azda olsa okul okumakla geçti

Ayaklarımın beni götürdüğü yerleri adım adım geziyorum
Şir
Güneş ışınlarını öğle ikindi arasında sıcağını dahada artırmıştı.
Her bir sokağın aralarında dolup boşalan insanlar ,balıkçıların tezgahlarındaki sardalyalar insanların ter kokusunu bastırıyordu.
Birde at arabaların taş düşemeli yoldan geçerken, nalların sesi kiliselelerin çanlarıyla birleşiyor.
Aynı muhitteki manavcı sıcakta sandalyesinde bunalıp ayaklarını portakal tablasına uzamış elinde eski bir radyonun dalgalaryla bir türlü frekansını tutturamayan arada bişeyler çalınıyormuş gibi oluyordu.
Ağustos böcekleri zeytin ağaçlarının dallarına konmuş cır cır cır adeta manavcının radyosundan çıkan bir ses.
Rengarenkte olan çamaşırlar hemen hemen her bir sokağın aralarında güneşte kuruması için asmışlardı
balkondan komşu balkona bağrışarak konuşan kadınlar ve evlerin teraslardan aşağı sarkan begonvil çiçekleri ve sarmaşıklar ayrı bir canlılık katıyordu bu mistik havaya
Evet nede olsa Akdeniz’in Sicilya palermo su burada yaşayan insanlar rahatlıklarına kaplumbağalar kadar düşkünler olduğundan gereksiz hareket etmek istemezler.
Bu durumada ister istemez bu adaya gelen misafirler yerlilerin yaşam biçimlerine alışıyorlar . Gök yüzü sakin ve berrak böyle havalara aldanır insan zaman sonsuzmuş gibi yaşamadan yaşlanıp gidiyor. Bir zamanlar eksik olmazdı müzik
Oysa çingeneler çoktan kaybolmuşlar kaldırımlardan külleri havada tuzla duman.
Arabaların kornaları İspanyol boğalarını kızıştırır gibi trafikte dalaşan iki gence ritimi sağlıyordu ,daha sonrasından bir ihtiyar araya girer onları ayırmak için orada geçen bisikletli çocuğun onlara gülümsemesiyle son bulur kavgaları.
Akşamüstü denizin esintisiyle Bu şenli şakraklı sokağa bir serinlik sardı
bir anda küflü mavi tuz kokusu burnumda tüttüverdi memleket hasreti dağ bayır orman insan yüzleri
Eh ne yaparsın işte bir şişe şarapla battıyor dağların arkasından yarım kalan efkardan güneş
ve sonra sigaramın dumanıyla karardı gece
hüzünle doldum tek nefeste yarıladım öfkeyle.
Yıldızların yokluğu çarşının göbeğindeki direkte kayboldular.
Birden ışınlanı verdi sokak lambaları ve
ışıklı neonlar cıvıl cıvıl adetta Noel arafesi
Tren istasyonundan ve otobüs terminalinden çıkan insanlar eve gitmek için yarışıyorlar gibi bir eylem içindeydiler
Ortalığı denetleyen bekçi polisler ikişer yana yana elleri palaskalarında sağa sola bakarak gözetleme yapıyorlardı
İnsanları gözlemlemeyi beni son derece mutlu ediyor
Pizza kuryecisi arabasını benim oturduğum yere yakın arabasını park etmişti
Bir kaç dakika geçer geçmez üst üste koyduğu pizza paketleri ile çıktı
Arabanın arkasına yanaştı pizzaları yere koydu ve cebini karıştırdı sonra sağ elini kafasına koydu biraz düşünmüş gibi oldu kafasını kaldırdı pizza fırınına bakarak arabanın anahtarını pizzacıda unutmuştum dedi evet evet kanısına vararak.
Pizzaları almadan pizzacıya koştu sanırım on veya onbeş pizza falan vardı
Çok açtım ve fırsat ayaklarımın yanı başındaydı pizzaların kutu aralıklarından çıkan kukuya dayanamadan
Pizza kutusunun birini alıp oturduğum bankın altına koydum
Kurye çıkıp geldi bir telaşla arabanın kapısını açıp pizzaları yerleştirip gitti
Ben biraz bekledim sağa sola tekrar baktım
Herkes kendi keyfindeydi ben kimsenin umurunda değildim
Pizza kutusunu bankın altından çıkardım ve oradan daha uzak bir yere giderek tenha bir yerde oturdum ve pizzayı yedim

Kepenkler bir bir iniyor banklarda oturanlarda kalkıp evin yolunu tutuyorlar eczacının tabelası bir yanıyor bir sünüyor
Uluortada ben ve birde cılız sokak köpeği kaldık oturduğum yerde köpeğin bana doğru gelerek çömeldi ve kafasını her iki ayağının arasına koyarak bana bakıyordu , belki köpeğin gideceği sabit bir sığınağı vardır. en azından o dillenerek karnını duyuruyordu fakat benim ona verecek bir lokma ekmek yoktu
Bende onun gibi açtım ve barınaksızdım
Nedense bir fırına yönelip ekmek dilenemiyordum
Kabul gürülmeyen gururumdan gerek fakat bir dillenciden bille dillenemezdim
Gününün sonunda karanlığa gömülüyorum
Yorgun düştüm uyuklayabilecek yer aradım kafam düşünceler içinde oturduğum yerden kalktım
Dalmışlığım içinde geçen zaman zarfında köpek benden uzaklaşmıştı farketmemiştim
Yürüdüm gene düşüncelere daldım
Ayaklarım beni şehirden bayağı uzaklaştırmıştı
Geldiğim yer sardunyalar zambaklar içinde avlulu bahçeli villalar duruyordu belliki ensesi kalınlar oturuyordu bu ihtişamlı evlerde
Bir evin bahçesinde asılı hamak gördüm
Bahçenin kapısından içeriye girmeye çalıştım kapı kapalıydı
Duvardan tırmanarak atlandım
Avlulu bahçeli eve
Evin sakinleri bahçedeki masanın üzerinde içkilerini içip uykuya çekilmişlerdi
Neyseki masayı toplamamışlardı
Masada yok yok ıstakozlar yengeçler bolca deniz ürünleriyle donanmış
Kör istedi bir göz Allah verdi iki göz ye yiye bildiğin kadar dedim kendi kendime karnımı bir güzel duyurdum
Ve hamakta dinlenmek istedim fevkalade yorgundum gözlerim yıldızları ararken uykuya daldım sanırım aradan üç veyahut dört saat geçmişti
Sanki birileri beni dürttüyormuş gibi oldum uyandım sağıma soluma baktım
Masanın üzerindeki tabaklara kediler dadanmış pekte uzak olmayan bir dağın eteğinden havada uçuyormuş gibi görünen tren vagonlarına benzeyen ışıklı bir şey görünüyordu
Uzaylılar olmalı diye düşündüm
uykum tamamen kaçmıştı
Ev sahibleri kendilerine çekmiş olduğu ziyafetle beni ve kedileri unutmamışlardı sağolsunlar kim demiş zenginler cimridir diye lafta bu söylemler masada bir paket sigaralarından alıp yaktım
Bu gökteki uçan cisim neymişse merak ettim ve aynı zamanda oraya bakarak sigaramı tüttürmeye devam ettim
Hamaktan indim bahçede bulunan havuza girip yıkadım sonra havuzun kenarında bulunan bir sehpa üzerinde bulunan giysiler vardı erkek giysilerinden denedim adamlar sanki bana özel lüks mağazadan sipariş etmişlerdi sanki
Masanın üzerindeki yiyeceklerden ne bir ekmek kırıntısı ne de bir kemik parçası kalmamıştı
Ziyafetten kedilerde nasibini almışlardı
Geldiğim yerden tırmanmaya gerek kalmadı bu sefer kapıyı bir sokakta yatıp kalkan değilde sanki o evin sahibiymiş gibi arkadan açarak çıktım
Bu yere tuhaf ışıklı vagonlara yaklaştıkça teleferik olduğunu gördüm birazdaha yürüdüm bu yere doğru
Edetta dağın içi bir şehir gibi dağı uymuşlardı bu yerin dibindeki çıkarttıkları madeni tellere bağlanan çelikli odalarla karşı yamaçlı yere aktarılıyordu

Ferat Atalay
Kayıt Tarihi : 15.8.2025 14:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!