Gün akşama döndü.
Farkındalığım geçen zamana güldü.
İçimdeki çocuk ipi kopuk uçurtmayı,
Maviliğe uçuramadan öldü.
Baktığım aynalarda gerçeği gördüm.
Zaman çizik atmıştı alnıma.
Saçımda beyazlar tel, tel.
Anladım ki; alacak zaman denilen yel.
Kendime acıma modun dayım yine.
Ateş harlanmış, ömür çoktan yarılanmış.
Meçhul denizde yüzer gibiyim,
Balık hafızamla, kendi fanusumdan
Etrafı süzen bir faniyim.
Düştüm gecenin düşüne,
Küstüm, saatin kadranındaki gülüşüne.
Diyor ki, tik taklarıma aldırma,
Her şey gelip geçici bu dünyada,
Boş hayallerle kendini kandırma.
Ey aldatıcı ışık, nura sevdalı düşler.
Zaman saate koymuş tavrını,
Saniyelerle hükmünü işler.
Kaç kahkahanın acıya dönüşümündeki
Ahı, çınladı göklerde
sedası, insan denilen faninin.
Kaç acının dumanı tüttü göklerde.
Garip, canda mutluluğu özlerde,
Acıya varmıdır mecali.
Yoğrulur durur insan hamurunda,
Yağmurun göz yaşı vardır çamurunda.
Binmişiz bir sihirli Ata,
Yeleleleri rüzgâra yelken.
Başını öne eğer, üzerine binerken.
Zanneder ki insan, dizginler elinde olacak.
Şahlanır at, zaman dehlizinde,
Dünya denilen mekânda,
Sadece atlar değil ki, ürken.
Vakit gelir, dürülür defter.
Bana az, sana çoğun kavgasında.
Herkese yer verecek toprak,
Ayrılığın sofrasında.
Kanaat etmeden yitip gider canlar,
Bazıları karun olur, ah,
O şatafatlı hanlar, hamamlar.
Ölüm döşeğinde muhasebenin yapıldığı anlar.
Gelecek zamanı mı buldun be ölüm.
Der ki! Bahçemde sulanmadan kalacak
En son gülüm.
Kayıt Tarihi : 29.8.2025 13:17:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!