Biz; umutsuzluk denizinin felaketzedeleri,
Biz; fırtınalarda sürüklenen kuru yaprak,
Biz; sarp yolların takatsiz yolcuları,
Biz; feleğin sillesini yemiş kötürümler,
Biz; unutulmuşluğun
En ücra köşesindeki zavallılar,
Biz; ölümsüzlüğün
Yaşamaya hakkı olmayan çocukları,
Biz; Allahın garip kulları.
Ben, yalnızlıklar tekkesinin şeyhi.
Sevmek yasaklanmış bana,
Sevilmek hayal olmuş maviliklerde.
Kader yalnız bırakmış küçükken beni.
Kaldırım taşı olmuşum çiğnenen,
Sabah akşam demir ökçeyle.
Her acıya mahkûm etmişler beni.
Cılız bir ot olmuşum,
Bir damla suya hasret.
Kökten yoksun bırakmış Rabbim beni.
Tırnaksız ellerim avuçlamış toprağı,
Kazabilecekmişçesine kürek kürek.
Yeller savurmuş beni, dolular yaralamış.
Yağmurlar sel olmuş, sürüklemiş deryaya.
Umutsuzluk denizi sinesine basmış beni.
Hırçın dalgalar vurmuş kıyıdan kıyıya
Öfkeyle, ama kayalık, ama kumsala.
Sarı ve yeşil süslemiş hayallerimi.
En uzak sevgilerin ufkunda.
Bir sırım ekmek, bir lokma yemek
Mutlu etmiş beni, doyurmuş karnımı.
Dik tutmuşum başımı, açmamışım ellerimi.
Bazen ağlamışım giden sevgiliye.
Bazen teselli etmişim kendi kendimi.
Bir dostun eksikliğini hissetmişim çok kere.
Mahzun olmuş, buruk, küsmüşüm yaşama.
Sen; ey dostum, kardeşim, arkadaşım,
Yüce bir ağaca benzetirim seni.
Dal budak salmışçasına göğe.
Sen; çağıl çağlayan pınarsın.
Dağlardan kopup gelen çığ misali.
Parlak gökyüzünde tükenmez güneşsin.
Kışlar bahara döner seni anmayla.
Sen; bin bir gece masallarının mutlu prensi,
Hint gecelerinin esrarına bürünmüş gözlerin.
Sen; gülmeyi tanımışsın dostum.
Çevreni sarmış sevenlerin, sevdiklerin.
Elinden tutan var, yürü! Düşmezsin.
Fakat sen, korkuyorsun dostum.
Donuklaşmış bakışların, dehşet bürümüş gözlerini.
Karanlıklar mı? Arkadaş seni korkutan.
Kaçma, düşün ki;
Bir ışık var yolunu aydınlatan.
Yarın güneş doğacak dostum.
Yalnız senin için esecek mutluluk rüzgârı,
Seni de mi ah’ına sardı sarı ve yeşil.
Hayal olacağı korkusu mu seni kaygılandıran?
Korkma, düşün ki;
Uzak bir yoldan gelmekte o.
Yarın bahar gelecek arkadaş.
Yalnız senin için çiseleyecek yaz yağmuru.
Şimdi kara bulutlar sarmış gökyüzünü,
Karanlığa gömülmüş parlak yıldızlar.
Sarı ve yeşil hayal olacak belki,
Karlar yağacak arkadaş beyaz beyaz.
Güneşi arayacağız soğukları ısıtan.
Belki de kemiklerim toprak altında,
Hayallerim özlem olacak yalnızlıklarda.
Bir yoktan ibaret kalacak varlığım.
Var olmuşluğun boşluğunda dolanacak benliğim.
Ve sen arkadaş;
Sarı ve yeşilin sardığı dünyanda,
Mutluluğun doyumsuzluğuna ereceksin.
Senin için var olacak güneş ve yaz.
Ak karlar yağacak evrene sonsuza değin.
Eskilerden bir hikâye diye bir varmış, bir yokmuş.
Beni anlatacaksın, o zavallı bir hiçmiş.
Beyaz bulutlar üstünde ruhum mutlu,
Rüzgârlar sesimi haykıracak evrene,
Kuşlar şarkımı söyleyecek cıvıl cıvıl,
Ağaçlar, çiçekler beni anlatacak birbirlerine.
Ve arkadaş;
Yine buluşacağız iki eski dost,
Sadece gerçeklerin dünyasında.
Sen; gerçekleşmekten mutlu,
Benim için;
Bir özlem içimde sarı ve yeşil.
Biz; var olmuşluğun köleleri.
Biz; sevilmeyi tanımadan sevmeyi öğrenenler.
Biz; ezilmişliğin fukara canları.
Biz; Allahın garip kulları.
Küçük Kasabanın Sürgün Şairi
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta