Yaşam Sevgi Ve Aile Şiiri - Çağrı Kayalı ...

Çağrı Kayalıdere
35

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yaşam Sevgi Ve Aile

BENİM HALA BİR UMUDUM VAR

Sözlere nasıl başlıcağımı bilemesem de sizlerle bişeyler paylaşmak istediğimden eminim.Her insan bazen eline kalem alıp bişeyler yazıp,resimler çizmek istemez mi? Bu soruyu duyuncada herkesin evet dediğini duyar gibiyim şahsen ben.Bu konuda da haksız olduğumu ve benim gibi olan arkadaşlarımı kınamıyorum kimseninde kınıcağını sanmıyorum.Evet biraz ciddi ve sert bi dille yazmış olabilirim ama insanlar yani bizler dolmuşluk,çaresizlik,bunalım geçirmiş sıkılmış olamazmıyız bazı şeylerden.Bazı şeylerden de kastım hayatın bize getirdikleri ve bizden bazende olan götürdüklerinden bahsetmeye çalışıyorum.Bu gibi durumlarda yani patlama derecesine geldiğimiz anlarda en güzel yapabilceğimiz şey imkanımız varsa benim gibi mesela laptop u kucağımıza koyup evde veya boş kafamızın rahat olduğu yada rahat hissedebilcemiğimiz bi ortama çekilip kulağımızda da bi yandan hafif çalan bir müzik veya kendimizile bazen konuşa bilmemizi sağlıyacak rahat,huzurlu bir oratamı yaratmamız lazım.Çünkü o zaman insan kendisiyle barışık ve kafasında olan eksi artı olan bazı şeyleri düşünerek rahatlıyabilir.Bir nevi kendi kendimizin doktoru olmuş olabiliriz nedersiniz?
Size kendim den bahsetmeden önce yani kendi hayatımdan örnekler vermeden yaşadıklarımı anlatmadan önce bir kaç şey daha söylemeyi tercih ettim kendim olarak.Şu zamanlarda insan bazen kendisini anlatırken,ifade etmeye çalışırken bile tükenmiş bitkin,çok büyük bi savaştan çıkmaya çalışır gibi hissedebiliyor.Örneğin bi sınava yada sözlüye çalışırken ne yapıyoruz? Hepimizin bi okul macerası hayatı yaşamı olmuştur.Şu güne baktığımızda kimisi ilkokul mezunu kimisi ortaokul terk kimisi lise kimisi ünversite terk kimiside ünversite mezunu hatta ve hatta doktora vs. gibi yerlerden mezun olan olamayan gibi çeşitli insanlarız.Şimdi konu okula geldi bu demek şöle olmuyor okul okumak yada okumamak kötümü? Hayır değil şu günlere baktığımızda onca okumuş işsiz veya okumak isterken okuyamayan maddi imkanlar doğrultusunda yada okumak isteyip te bir an önce iş hayatına atılmak isteyen onlarca insan var ki bunu ne ben bilebilirim nede sizler.Bana göre yani benim fikrimi sorucak olursanız en iyi eğitim aile hayatında başlar.Bildiğimiz gibi insanlar doğarlar büyürler gelişirler ve yaşlanarak vademiz dolduğunda geldiğimiz yere geri döneriz.Bu kavramı hepimizi gayet iyi biliyoruz.İnsan hayatı bi şirketin ürün ürttiği zaman içinde satışa sunulmasıyla arz talep kanunu gibi olan bir sisteme benzer.O konuyla aslında yaşantımız biz insanlar olarak hayatımızı ürünün üretimiyle satışa sunuduğu talep edilmesiyle sonra o ürünün insanlar tarafından yani şahsen benim görüşüm olarak diyorum satışlarda düşme ve sonra yavaş yavaş o ürünün piyasadan kaldırılması gibi bende hayatı ve yaşamı yeni üretilmiş olan ürünlere bağdaştırıyorum.Düşünsenize doğuyoruz ailede eğitim hayatımız başlıyor öncelikler yıkanıp paklıyorlar yemeğimizi yani mamamızı yediriyorlar süt içiriyor annelerimiz sonra bizi ailemiz okul hayatına başlatıyorlar.Aslında gayet kolay bi kavram yaşam kavramı.Yaşamı yada hayatı anlamak bu evreni çözmek insanı bazen çok derinlere götürür bazende derinlere götürsede güzellikleri görmemizi sağlar.Aynı bir aynaya baktığımız da ne gürüyorsak onu bize yansıtır.Hayata negatif düşünerek yaklaşırsak bizi kötülüklere yani karamsarlığa iter.Ama hayata pozitif düşünerek yaklaşırsak bizi olumlu yönlere ve pozitife götürür.Evet dünyada doğmak yaşamak olduğu ölüm dediğimiz bi gerçekte var.Önemli olan bu hayatta hep kötü gerçeklerinin yani biz insanlara göre kötü olan kötü olarak görünen gerçeklerin yanında olduğu gibi iyi gerçeklerde de var.Belkide şimdi diceğimi sözü bi yerlerdende bi çoğumuz hatırlar veya duymuşta olabilir.Aslında önemli olan hayattayız yaşıyoruz var olduk bunu hepimiz kabullenerek yaşamalıyız.Ve bu hayatta varsa bende burdayım diyebilmek,hayata da gülümseyerek bakabilmek önemli olan bu.Çünkü bi yakınımızın başına bize herkese kötü bişey geldiğinde ya aldırış etmeyiz yada çok aldırış edip kendimizi dipsiz bi kuyuya atarız istemeden veya isteyerek.Bu kavramı ayırt etmek hayata bir çok pencereden bakmak olayları kafamızda artılı eksili düşünerek yaşayabilmek hepimiz için bazen zor oluyor.Evet arkadaşlar bunu bende yapıyorum.Benim başımada sizler gibi bazı olumsuz şeyler gördüm yaşadım ve şuan bile yaşıyorum yer yer.Ama dışardan şimdiki yazdıklarım gibi hayata bir çok pencereden baktığımda bazen yaptıklarımı kınıyorum.Çünkü bir tek ben değilim ki olumsuz şeyler yaşayan.Bunu belki ben belkide çok sonra anladım belkide erken anladım orasınıda kendim biliyorum.Hatta sizlerlede paylaşmak istiyorum.
Ben 16.04.1986 yılında izmir de dünyaya gelmişim.Annem 8 aylık hamile iken babamdan ayrılmışlar.O konu pekte beni alakadar etmiyor şahsen.Çünkü hayatta bir tek benim annem babam ayrılan değil ki.Bir çok kişinin başına gelebilen bi olay ve gayette normal olan bi olay.Ve ben dünyaya geldiğimde anneannemin yani annemin annesinin evinde gözlerimi açıp dünyaya merhaba demiş biriyim.Doğumum izmir karataş hastanesinde Ahmet AYDOĞAN isimli bir doktor tarafından gerçekleştirilmiştir.Ve o doktara şimdiden teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.Neden diye sorucak olursanız benim doğumum dan kaynaklı olan yani genlerden kaynaklanan bi ufak problemli bir bebek mişim o zamanlar.Bunu bile yazarken gülümseyerek ve biyandan da müzik dinleyerek yazıyorum.Problem derken kafa kemiklerim bitişik doğmuşum.Ve bu problem benim ilerleyen yaşantımda karşıma büyük sıkıntılar yaratabilceğini düşünüp doktorlar bir araya gelip Ahmet AYDOĞAN ve o zamanlar eşi olan Aysel AYDOĞAN ameliyat kararı almışlar kendi aralarında.Şimdi gene düşünüyorumda iyiki almışlar diyorum.Sonuçta beni düşünmüşler.Hayat zaten öle değilmidir bazen bizler bile yakınlarımızı düşünerekte olsa iyilikler yapmaya çalışmıyormuyuz? Veya şu gün pazardan dönen yaşlı teyze,dede yada bi çocuğu marketten döndüğünü gördüğümüzde elindeki eşyalara bakıpta o nasıl taşıcak bu yükü demiyormuyuz içimizden.Elbette diyoruz dur bunu bile şimdiden hisseder gibiyim sizlerden.Ve o iki doktor şuan hala yaşamakta olan en azından benim öle bildiğim ve prof. doktor Saffet MUTLUER ile görüşülüp ameliyata 48 günü doldurduktan sonra alıcağına karar verilmiş.Ameliyatım belli bi süre sürdükten sonra başarılı bir şekilde ameliyattan çıkmışım.Ve sonrasında yoğum bakıma alınıp göz altında belli bir süre tutulup odama alınmışım.İşte o zamanlardan bu zamanlara gelmişim.Tabi hayat dediğim gibi süprizlerlere dolu ve hala daha anımsadıkça eskileri gülümseyerek mutlu bir şekilde hatırlıyorum.Belli bi zaman geçtikten sonra anneminde kulaklarında da problemler olmuş gençliğinden kalan.Ama şimdiye baktığımda o zamandan bu zamana iyi varmış yanımda diyorum.Sizce hangi kadın kendi karnında bebeği olduğu halde ve doğumuna yakın evliliğini bırakıp ayrılma kararını verebilir ki? Bunu siz bayanlara soruyorum özelliklede.Aslında siz bayanlar biz erkeklere göre baktığımızda daha güçlü daha metanetlisiniz.Biz erkekler ayrılık olduğu zaman ayrılığı kafamızda yerli yada yersiz şekilde büyütebiliyoruz.Ben şuan bi ayrlık yaşadım.Ve ben büyütüyorsam bir çok erkek gerçekten aşık olduğuna sevdiğine inanıyorsa büyütebilir.Siz bayanlar da büyütebilir.Bu konu istisnalara girer ve derin mevzulardır.Tıpkı din konusu gibidir.Her kesin kendine göre bi yorumu bi fikri ve düşüncesi vardır.Bunu sizler okurken.Bunu şimdiden hissedebiliyorum.Bana şimdiden yerli ya da yersiz bir mutluluk katıyor.İnanıp inanmamak size kalmış.Siz ne düşünürseniz düşünün hakkımda ben her güne her ana mutlu olarak karşılıyorum ve merhaba diyorum.Çün kü mutluluk o kadar da bizlerden uzak değildir.Bunu size şuan bile kanıtlamış bulunuyorum.Ve şimdiden siz bunları okurken bu çocuk neden mutlu diye düşünebilirsiniz.Sağımda kuzenim en küçük kuzenim ve onun az sağıda ki üçlü koltukta annem mutfakta büyük teyzem ve son olarak ta arkamda ki oda da büyük kuzenim bulunuyor.Mutluluk her insanda görsel kavramdır.Bana mutluluğun resmini çizebilir misin deseler şuan ki görüğüm durumdan bahsederek insanları anlatırdım saat şuan 20:05 25 HAZİRAN 2011 cumartesi yer büyük teyzemin evi.
Bunun yanı sıra telefonumda var.Çünkü telefon sevdiklerine uzak olan kişileri kavuşturan bi teknoloji aletidir.Eğer siz bunları okuduğunuzda nasıl mutlu olurum diye hala düüşünüyor ve bu çocuk mutluluk kavramını çok abartmış olarak düşünüyorsanız sorun bende değil sorun sizde üzgünüm bunu sölerken.Diğer akrabağlarımıda yanımda aynı evde olmasını ve hatta sevdiğim ve hala sevip değer verdiğim bi kız arkadaşım da vardı yanımda olmasını istesem de biliyorum ki onlar bana bi telefon kadar uzaktalar.Anlatmak istedğim mutluluk her an her saniye yanı başımızda.Ama bunların yanı sıra olumsuzluklarda yanımızda olabiliyor.Bazen insan hiç olmadık anda fevri davranarak sinirlenip sabrının son zamana denk gelip dayanamayıp sesini yükselterek sevdiklerine değer verdiklerinin kalbini kırabiliyor.Buda aslındamantıken bakıldığın da bazen yerli haklı bazende ise yersiz ve haksız olabiliyor.Kendim den örnek vermek gerekirse bugünün tarihiyle 25 haziran 2011 yılı cumartesi günü tek isteğim küçük bi dilğim vardı ama olmadı.Üzüldün mü diye soracak olursanız evet biraz üzüldüm.O dileğime gelince gezmek istemekti bu saatte saatte şuan 23:20.Bu saatte insan ne işi var diyebilirsiniz sokakta yada bunu okurken bana kızabilirsiniz otur oturduğun yerde de diyebilirsiniz.Ama herşey farklı oldu o bahsettiğim tarihte ve saatte.En az kendimi sevdiğim değer verdiğim annemle birlikte ve yanımda küçük en küçük kuzenimle birlikte bi öğretmen evine oturmaya hava almaya gittik.Orda da isteğim ortamı yakalayıp bişeyler içip hava alıp tekrar eve geldik.Aslında dönüş saatimiz 23:20 diyebilirim kısacası 1 saat bile tam olmadan ordaki yani öğretmen evinde oturduğumuz yerde de istediğim ortamı yakaladım.Ve gelir gelmez eve yarım kalan yazıma devam etmeye başladım.Şu ana kadar yazdıklarımı okuyunca mantıksız birşey gelmiyor bana size geliyorsa eğer biraz düşünüp ne demeye çalıştığımı anlaya bilirsiniz.Ama tekrar aynı konuya çıkçağımız belli insan yakının dakilerin sevgisiyle mutlu olarak yaşamayı sever.
Ve şuan size şundan bi haber daha vermek gerekirse insan ne isterse herşey olabilir ama istemesini bilrse.Bu istemesini bilme konusunuda gelince yürekten kalben ve hayırlısıyla diye başlayarak diyerek yani kısacası bizi yaradan dan istersek olur.İçi temiz olan insanların başkaları hakkında kötü düşünenler kazandıklarını sanar ama aslında kaybeder.Ve kaybetmeyede mahkumdurlar.Size gene kendi hayatımdadan örnek vermek gerekirse ben kendi içimde öldürmediğim öldüremediğim bi sevgi daha var.Açık konuşmak gerekirse sevgi kavramı bence öncelikle en büyük sevgi insanın kendine olan sevgisidir.Bu da gene bizi yaradana olan sevgidir.İkinci sevgi ise ailemize olan anne ve baba ve sülalemize olan sevgidir.Birde dış hayatımıza olan sevgide vardır.Bu sevgi ise bi çiçek bi hayvan bi renk vs. gibi dir.Son olarakta bayanlar için erkek erkekler için ise bayan.Yani sevgili eş sevgisidir.Size şöle bi soru sorsam ne dersiniz.Bi hayat düşünün ve size biri dese ki annen den mi vaz geçersin çocuğundan mı yoksa eşinden mi? Size olsanız ne cevap verirdiniz bu soruya? Bana bu soru bugün soruldu ve ben eş dedim.Belkide bizim için acı bi cevap ama gerçek olanıda budur.Mantıklı düşünürsek eğer bi insan annesinden vaz geçemez bi insan evlandından da vaz geçemez ama bi insan anlaşamazsa sevgilisinden veya hut eşinden vaz geçebilir.Bana sorucak olursanız ben hiç birinden vaz geçmedim.Bu da benim için acı ama gerçek.Ben ailemden vaz geçmedim sülalemden de vazgeçmedim ama bunların yanı sıra sevdiğim kişiden de vaz geçmedim ayrıldığımız halde.Şöle bi toparlamak gerekirse ben biraz psikolojik sorunları olan biriyim doktor tedavisi görüyorum ve ilaç kullanıyorum ve bir tanesi xanax 1mg rexapin 5 mg.Bu ilaçlardan bir tanesi yeşil reçeteli bir ilaç ama bunu sölemekle ben korkmuyorum çekinmiyorumda.Göğsümü gere gere söyleyebiliyorum.Demiştimya insanlar bazen bi dolmuşluk söz konusu yaşıyorlar.Bende yaşadım ve tedavi görüyorum.Ve kendimi iyi iken daha da iyi görüyorum.Çünkü kendimi eleştirebiliyorum yazımıda yazabiliyorum sohbetimide edebiliyorum yemeğimide yiyebilyorum.Tek bi burukluk hissediyorum bi zamanlar sevgili olduğum insanla yüz yüze telefonda internet yoluylada görüştüğüm o değer verdiğim kişinin ne sesini duyabiliyorum nede yüzünü görebiliyorum.Bu insanı üzüyor.Bazende üzüntüden daha da fazla kötü bir hale sokuyor.Ama genede mutluyum.Bir gün o da beni anlıcak ve ayrılığımızın sebebsiz ve yersiz olduğunu anlıcak ve beni arıcak nasılsın diye soracağına kalben inanıyorum.Yada en azından ben öle düşünüyorum.Bu kişi gerçek hayal bi kişi değil kendim yaratmadım kişi hatta türkiyede yaşıyor.Bana sorucak olursanız neden bunu yazıya kelimelere döküyosun diye sorucak olursanız? Şunu demek için bazen ayrılıklar insanlar için iyi gelir kendilerini toparlar ve kendilerini tartıp düşünürler ben ne yaptım neden böle oldu o ne yaptı neden öle oldu gibi şeyleri mantıklı olarak bulabiliyor.Bizim ayrılığımız kendi yüzümüzden oldu.Ben biraz romantik erkeğimdir ince fikirliğimdir.Belkide haddinden fazla ince fikirliğimdir ki evet öyle bir insanım.Bu da kötü bi huy.İnce fikirli olmak iyidir ama bazı yerlerde iyi olmuyor ne yazık ki bu da acı ama gerçek.Şimdi beni anlamış olmalısınız sizler.Ben bu yazıyı tüm çıplaklığıyla kendi çapımda yaşadıklarımla gözlemlediklerimle dile getirmek içi yazmaya karar verdim.Bizim ayrılığımıza üzgünüm ki hala devam etmekte olan örf adet gelenek göreneklerde vardı gerçek olarak.Ben kendime ve aileme baktığımda ve o sevdiğim kişiye ve ailesine baktığımda farklar vardı gelenek görenek açısından.Ben ege bölegesi o doğu kökenliydi.Benim hiç sevmediğim şey hayatta ayrımcalıktır.Sonuçta doğusuda batısıda türkiyeside yabancı ülkeside aynı insanız sonuçta.Zaten diğer canlılardan en ayırt edici özelliğimiz insan olmamız ve konuşarak anlaşabilmemiz.Şu gün bakığımızda bi türk vatandaşı yabancı uyruklu birisiyle evli ve hatta mutlu olanlar bile var yanlışmıyım? Ve gene sorarım ki sizlere biz neden ayrımcılık yaparız? Yani insanlar neden ayrımcılık yapar bi düşünelim hep beraber? Düşündük mü? Ben düşündüm şahsen kendi fikrimi sölemek gerekirse evet bazı yerlerde ayrımcılık yapıyoruz.Ne gibi derseniz örneğin bi erkek için sarışın bi bayandan hoşlanması,bi bayanın esmer bi erkekten hoşlanması,ve bunların yanı sıra bölge olarak ayrımcılıkta yapıyoruz.Bu bölge ayrımcılığı dememdeki kastım şudur; ben izmirde doğdum egeliyim izmirde oturuyorum izmirli biriyle evlenmeliyim demem.Gördüğünüz gibi bende bi ayrımcılık içindeyim.Bu doğrumu diye soracak olursanız aslında doğru değil.Şu gün baktığımızda üzgünüm ama bazı insanlara hani derler ya armudun sapı üzümün çöpü diye bir deyim vardır insanlarada o gözle bakmaktalar.Bu beni şahsen derinden üzüyor.Bende öle insanlara diyorum ki her güzelin bir kusuru vardır.Kimsede dört dörtlük değildir.Yanlışmıyım sizce? Elbette değilim ama bu dediğim gözle bakan insanlar yüzünden bazen psikolojimizin bozulması an meselesi.Bu da ayrı bir gerçek yalnız biraz acı bir gerçektir bu.Her ne olursa olsun hayat devam etmektedir.İyisiyle kötüsüyle.Önemli olan o tarz düşünen insanlara yardım etmeliyiz.Şu gün bile bazen bakıyorum insanlar insanları eleştiriyorlar hemde ağır bir dille.Buna bile kızgınlıkla sert dille eleştirebilirim ben.Hemde sert bir dille.İnsanları eleştirmek bize düşermi sizce? Hele birde özellikle de arkalarından.Bu ne kadar kötü birşey değil mi? Bu düşüncelerden bu tarz haraketlerden kurtulmalıyız bence.Çünkü bu bizi farkında olmadan kötlüğe götürüyor.Psikolojik rahatsızlığa bile davetiye göderiyor beynimiz biz farkında olmadan buda başka bir gerçek buda acı bir gerçektir.Bu gerçekler insanların duymak istemediği duyupta mutsuz olabilceğini düşündüğü gerçeklerdir.Her insan kendi istediklerini sevdiği şeyleri duymak ister.Kötü anlamda eleştirileri duymak istemez.Ama bu konuda dediğim gibi ırk ayrımcılığınada örnek verebiliriz.Bence bana sorucak olursanız ayrımcılık illa ırk ayrımcılığı değildir.Herkesin ama dünyada yaşayan var olan tüm canlıların bi ayrımcılığı vardır.Mesela bi köpekle kedinin çiftleştiğini gördünüz mü? Ben görmedim şahsen.İnsanları yada canlıların var oluşlarını eksilerini yüzüne haykırırcasına onu kırarcasına sölemek bağırmak bize göre birşey değil.Lakin sadece sevdiğimiz yada değer verdiğimize inanıyorsak kalben ruhen bedenen o kişilere güzelikle tatlı dille söylebiliriz.Bu da o kişiye sevdiğimizi değer verdiğimizi ve sevildiğini yansıtır.Beden dilinde veya sözel olarak bunu o kişiye yada kişilere anlatmış oluruz.Bunuda fazla sölemeden insanı sıkarcasına üzercesine onu kırmadan sölemekte fayda olduğun ben kendi gözümden görüyorum.Bu benim şahsi görüşümdür.Herkes benim gibi veyahut ben herkes gibi düşünmek,görmek zorunda gibi bir mecburiyetim yoktur.Bu yazdıklarım kendi iradem özgürlüğüm benliğim sayesinde yazarak dile getiriyorum sizlere.Bende seviyorum birisini ayrıldığım halde onu bırak unut diye bir sürü laf duyuyorum çevremden.Belki onların yaptıkları iyiliğim için belkide kötülüğüm için.Kötülükten kastım ona bağlanıp daha çok rahatsız olabilceğimi düşünüyorlar tüm ailem.Ama aksine bilmiyorlarki ben böle gayet mutluyum.Ben böyleyim herkeste böle olcak diye birşey yok.Çünkü ben bliyorum ayrıldığım kişi beni daha seviyor iyiliğimi düşünüp istiyor oda.Son sözümü sölemek gerekirse sizlere ben böle mutluyum sevgi illa taparcasınada olur değer verircesine de kalbende ruhende olurÇünkü ben ayrıldığım kız arkadaşımı halen sevip değer veriyorum ona kalben.O da beni sevip değer veriyon kalben.Demiştim ya o bana şehir olarak uzak ama mantıklı başka bi gözden bakarsak bi telefon kadar bana yakın bunu bazı insanlar anlayamayabilirim.Sevginin resmini çizermisin diye sorucak olursanız şuanı size anlatabilirim.26 Haziran 2011 sevidiklerim ailem yanımda ve bugün dışarı gezmeye çıktım.Onların resmini çizmek biraz zor olsa gerek nedersiniz? Ve umutlar olmasaydı insanlar bazı yaşadıklarına yenik düşüp dipsiz bir kuyuya düşer çıkışıda zor olurdu.Önemli olan o dipsiz kuyuya düşsekte çıkabilmesini bilmeliyiz bunuda kendimizi severek ve kendimizle barışık olarak.

Çağrı Kayalıdere
Kayıt Tarihi : 20.7.2011 15:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Çağrı Kayalıdere