Yaşagül
Doğunun zorlu koşullarında yaşamaya çalışan Karaağaç ailesinin çocuklarından beşincisi olan Haydar, ata toprağının herkese yetmeyeceğini çok küçük yaşta öğrenmiş, köyünde çobanlık yaparken, büyük şehirlerin hayalini kurmayı henüz öğrenememişti.
Ailesinin en küçük erkek çocuğu idi. Kızları çocuktan saymak pek adetten olmadığından, kendisinden küçük dört kız çocuk olmasına karşın Haydar’a “Evin en küçüğü.” diyerek ilkokulu okuyup bitirmesine izin vermiş olan babası, hayvancılığın da bunca çocuğa yetmeyeceğini anlayınca üç senedir okulunu bitirmiş olan Haydar’ı kasabaya göndermişti. Kızlar onaltısına gelince satılırlardı ama oğlanlara bir ekmek teknesi lazımdı.
Kasabadaki akraba evi de kalabalıktı ama akrabalık ilişkileri gereği eve gelen bu küçük insana yer ayrılacak, yani biraz daha sıkışacaklardı. Sıkıştılar.
O yıllarda ortaokul mezunu olmak demek keskininden köründen bir baltaya da sap olmak demekti.
Ortaokul kör topal bitirtilmiş, el birliği ile baltası bulunup sap edilmiş, kasaba adliyesinde işe başlatılmıştı.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış