Ve hiçbir yara,
Ve hiçbir zaman,
Kavuşmayı beklemiyordu...
Sararan bir gün ortası, eskiyen bir eylül...
Nafile yamaçlar doldu gözüme, ellerime abanan sıkıntılı vedadan.
Arnavut kaldırımlarından usandım bu caddelerin.
Düşmekten yorulmamış bir gündüz, kalmaktan yorulmamış bir gece olur içimde adımlarım.
Soluklarım bir avluya yaslanır, avare beklentilerin bozgunuyla.
Kızılcık sopalarının önünde yürütürken kendimi,
Yağmurla falakaya yatar boynumdan boşalan ecel terleri...
İşte yine kaçış...işte yine bela düşer payına bu yarım akıllı sokakların...
Ve hiçbir zirve,
Ve hiçbir kaza,
Aşk olmuyordu...
Bir çift telaşın ardından geldik ikimizde, bu gri bakışlı seviçlerin iremine.
Uykularımıza dürtülmüş bir çuvaldız gibi bakakaldık, dört köşe hitapların içine.
Ne sen beni biliyordun, kavgasız bıraktığın zihninin güncesinde,
Ne de ben seni tanıyordum, heyecansız kent hecelerinin devrik yürüyüşünde...
İkimizde birbirimizi bekliyorduk.
Ve zaman,
Ve yarın oynamadı bizimle...
Yalındı...
Abbas hikayelerinden, vurgu ifadelerine,
Kitapların içinde birikmiş kurtlardan, ilk sevgililere,
Topluma ve gerçeğe,
Yalana ve yalnızlığa dair bir geceyi söndürdük, floresan bulaşan kirpiklerimizin üstüne.
Yanındaydım.
Ve zelzele hakimi kursağından çıkardığın gülüşünle,
Ve ellerinle, yanımdaydın...
Zaman bir kazanın üstünden geçiyordu...
Ve hiçbir durak
Ve hiçbir yazgı
Seni bana beklemiyordu...
'En büyük aşklar, nefretle başlar...'
En büyük nefretler de, büyük aşklardan sonra hortlar.
Hadi nefret benden!
Çünkü buna her zamankinden daha çok ihtiyacım var...
'Son'lara gebeli mutluluklardan, maskelerle bezeli bir başlangıç yapmayı hiç düşünmedim.
Bin bir zahmetle üzerinde koşuşturulan bu yılgınlık,
'Yarın' namına bir kaygı taşıyamazdı kimliklere.
'Ertesi'... yoktu çünkü zaman kavramının içinde, arkası boştu...
Yüzünü bana dön.
Ve benden gitme.
Her iki kişinin çarpımı, bir 'aşk' etmiyordu işte!
Gelecek... gelmeyecekti biliyorum.
'An'ların zamlanmış haliydi 'zaman', bu tıngır mıngır sallanışların beşiğinde.
Sevdiğim,
Kuytularına sığındığım zamandan beri üşümedim.
Ve bu sıcaklıkta, bütün kıtaları keşfedebilirim!
80 gün,
80 yıl.
Ne zaman olursa.
Böyle çoğulum, böyle kalabalık...
Yarınlar...Yalındır...
Ve beklenebilecek bir yarın yoktur!
Şimdi,
Usumda kaynayan bir yolculuğun eteklerini tutuşturuyorum.
Ayak uçlarım başıma değiyor, yüreğimde bir yalıçapkını...
'Sus pus oluyor sazendeler', hadi gül.
'Yarın' oluyor sevdiğim,
Yarın, oluyor...
Ve ben yarın da, seni bilmediğin kadar çok seviyorum.
Ve ben, seni yarın da,
Bilmediğin kadar çok...
Kayıt Tarihi : 18.3.2005 10:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eyvallah...
cenk aksal
cenk aksal
TÜM YORUMLAR (8)