Sayıları parmakların adedini geçmeyecek kadar az bir kaç ehli aşk ile geceleri nerede içip demlendiği belli olmayan, seher vakitlerine kadar sokaklarda pervasızca 'Hu! Hu! ' diye bağıran kasabanın hırpani delisinin dışında, herkes onu kasap olarak bilir, usta diye çağırırdı.
Asalet, letafet, zerafet, şefkat ve merhamet gibi kemal sıfatlar da öyle ileri gitmişti ki; Aşk Peygamberi Hz. Mustafa`ya (S.A.V.) , şüphe götürmez varis oluvermişti sanki...
Bir seferinde ağlayarak dükkândan çıkan deliye;
- Ne oldu, niye ağlıyorsun? Aziz baba sana et vermedi mi yoksa? diye sorduklarında;
- Be Allah`ın körleri! .. Meyhanede etin ne işi var? Sonra ben sizler gibi ölü eti yiyenlerden değilim ki... Şarap içirip aklımın geri kalanını da aldı benden, ona ağlıyorum. Sevdiğim dilberi gösterip, beni derde saldı ona ağlıyorum, dediği kasabanın diline bir günde sakız olmuştu da, o günden beri 'Aziz Baba' diye ünlenirdi yıllardır...
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta