Karaçaylı Bir Güzel
Tarihin bilinmeyen karanlık çağlarında,
Sırrına erilmeyen Karaçay Dağlarında;
Bir kız varmış gözleri kestanenin renginde,
Bir kız varmış sözleri zağlı pusat denginde.
Gün yüzüne aksetmiş soyundaki asalet,
Bu kız için dillenmiş bin bir türlü kehanet.
Aksakallar oturup akıl yormuş onca yıl,
Lakin tek giz çözmemiş usu yetmez bunca kul.
Demişler: “Bu güzellik ancak peri soyudur,
Yüzü berrak, tılsımı Hazar kadar koyudur.
Kişioğlu fikretmez bu güzelin haline,
Yedi kat gökten inmiş bu tılsım cemaline”
Gün olmuş efsunuyla görenleri kör etmiş,
Gün olmuş sedasıyla işiteni lal etmiş.
Obaları aşınca güzelliğinin şanı,
Gizlemez olmuş artık Mingitav’ın dumanı.
Zaman akıp geçtikçe Karaçay Dağlarında,
Nice akil del olmuş bu güzelin uğrunda.
Beğler, Şadlar, Tarkanlar hep onu sorar olmuş;
O’nun bir tek sözüne hanlar sararıp solmuş.
Lakin kız meyletmezmiş, bakmazmış hiçbirine.
Sanki dağlar misali pus inmiş gözlerine…
Mızrak bakışlarını ufka doğru çevirip,
Rüzgârları tararmış saçlarını savurup.
Kardeşi yiğit Mete bir gün avdan dönerken
Ablasına rastlamış o sabah tan atarken
Demiş: “Abla! Derdin ne, neden bakışın bunlu?
Uyumak bilmez misin gözlerin böyle kanlı? ”
Güzel kız Metehan’a hafifçe gülümseyip,
Ayrılmış oracıktan, yiğidi yalnız koyup.
Kendi sessizliğinde kendini arıyormuş,
En ince fikirlerle zihnini yoruyormuş…
Serin güz sabahında tek başına yürürken,
Hafif bir yağmur inmiş o anda gökyüzünden.
Kız yine gülümsemiş yağmurun düşmesiyle,
Bir türkü mırıldanmış sudan berrak sesiyle:
“Acep bu koca acun yüreğime dar mıdır?
Derdimi dinleyecek, anlayacak var mıdır?
Uzak uzak diyarlar işitse feryadımı,
Dermanım çıkıp gelse, unuttursa âhımı.”
Türküden mi bilinmez, gözlerine yaş dolmuş.
Gün yüzünün gül rengi şimdi yeniden solmuş.
Derin bir âh çekerek tekrar koyulmuş yola,
Yürümüş umarsızca düşlere dala dala…
Ozanın Düşü
Karaçay’dan doğuda, Oğuzlar diyarında;
Bir ozan dillenirmiş bozkır obalarında.
Düşlerini bağlayıp kopuzunun teline,
Destanlar yazıyormuş uzaklarda birine.
Bir güzel giriyormuş düşlerine her gece
Öyle bir güzelmiş ki gönlü dağlardan yüce
Uyanınca tek damla yaş bulurmuş gözünde
O güzeli ararmış her türkünün sözünde
Yine bir kör gecenin en karanlık anında
Çınlamış sevdiğinin sesi kulaklarında
Gülüyormuş ozana duvarların ardından
Ozan sesi duydukça ıralanmış yurdundan
Tanrı’dandır diyerek, hayra yormuş düşünü
Unutur olmuş artık baharını kışını
Yemez, içmez, uyumaz, hep o kızı düşlermiş
Ne vakit dile gelse söze O’ndan başlarmış
O sabah yoldaşları solgun bulmuş yiğidi
Gitmişler Kam Ata’ya “Ver” demişler öğüdü
Ata demiş: “Yiğidim, peri düşmüş gönlüne;
Bin yılda bir yazılır fanilerin alnına”
Yiğit sormuş, “Nerdedir bu güzelin obası? ”
Lakin çare olmamış Kam Ata’nın çabası.
Açamamış ağzını, çözememiş dilini
Zar zor batıya dağru kaldırarak elini:
“Yürü” demiş yiğide, “O yöne doğru yürü,
“Yoldaşın Tanrı olsun, kılavuzun Gökbörü…
Yürüdüğün bu yolda Gökay Ata’mız vardır
Benim sözüm tükendi, aradığın ondadır”
Kış çökerken Asya’nın uçsuz bozkırlarına
Yakarmış deli ozan, Kut dilemiş yarına
“Gökçe Tanrı’m, Gök Tanrı’m; sendedir yolum, izim
O güzeli görmeden kapanmasın bu gözüm! ”
Sevdiğinin hayali gitmiyormuş gözünden
Yine tek damla bir yaş süzülürken gözünden
Binmiş doru atına sürmüş batıya doğru
Durmamış, dinlenmemiş, çırpınır olmuş bağrı
Fırtınalı bir gece, doru at koşmaz olmuş
Ozanın yüreğine kor düşmüş, benzi solmuş
“Korkma” demiş birisi, “Yolun doğru, gönlün ak”
Ozan göklere bakıp yakarmış ağlayarak:
“Ulu Tanrı’m nerdedir düşlerde vurulduğum?
Yüzünün hayaliyle geceye sarıldığım.
O’ndan başka Hanım yok benim gönül tahtıma
Bir kere göster O’nu, gül bu kara bahtıma”
Az evvel duyduğu ses arşa kadar yükselmiş
Gökay Ata yiğide “Ozan Bağatur” demiş
“Hoş geldin deli ozan, aradığın yol bende
Lakin sevdiğin güzel senden uzak bir yerde”
Gökay Ata ozanın gözlerine bakınca
İnanmış sevdiğine ve söylemiş usulca:
“Hazar’ın batısında Mingitav’ın sarp yanı
Karaçay’dır sevdiğin o güzelin vatanı”
“Yolun uzak, işin zor, sevdiğinse arıdır
Senin gibi dertlidir, senden daha durudur
Yiğitliği, mertliği nam salmıştır Acun’da
Belki gittiğin yolun ölüm vardır ucunda”
Ozan sormuş Ata’ya: “Adı nedir bileyim?
Bileyim ki Tanrı’dan hep o ismi dileyim
Gökay Ata giderken gökleri göstererek
“İsmi Ay’dır, cismi Türk: ‘Aytürk’ ” demiş gülerek
Kayıt Tarihi : 22.10.2011 14:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!