Mehmet, yedi kardesin en buyukleri idi. Bes kiz ve iki erkek kardeslerdi. Evin butun yuku babasindan sonra, Mehmet’in omuzlarina binmisti.Haliyle koy yeriydi.Tarlalar, meyve bahçeleri sayisiz buyukbas ve kucukbas hayvalari vardi. Babasi Halil Aga, butun islerle basa cikamiyordu. Safiye Hatun, esine her durumda yardimci olmus, elinden gelen butun destegi gostermisti. Fakat,bakilmasi gereken cocuklari da vardi. Mehmet, tan yeri agirmadan evden cikar,issiz yollardan yuruyerek, iki kizkardesi ile birlikte tarlaya giderdi. Bugday tarlalari, evlerine bir buçuk saat uzakliktaydi.Gun dogmadan tarlaya varmis olurlardi.Yaninda boz essegi, oragi, tirpani vardi. Sabahin serin saatlerinde, ise koyulmuslardi.Temmuz ayinin en sicak gunlerinden bir gundu ve gunes kendisini fazla hissettirmeden, bugdaylari bicecekler ve deste haline getireceklerdi. Gunes tam tepeye yukseldiginde, kiz kardesi Hafize oglen yemegine bir seyler hazirlamak icin; elinde ki oragi birakti ve tarlanin icinde bulunan tek golgelik olan ardic agacinin altina gitti.
Once; iki tasi yan yana koydu, atesi yakti.Disi is tutmus mavi krom caydanligi ustune oturturarak cay suyunun kaynamasini bekledi.Yaninda biraz lavas ekmegi,biraz cokelek,biraz da terayagindan ibaretti hersey.Sonra seslendi...
-Mehmet abiii.
-Gulsen ablaaa.Yemek hazir.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,