(hayatın, insanı yaraladığı durumlar olur çokça. / o zaman, kendi içine kaçış önemli bir çıkış yolu gibi gelir; / yani, kendi içimize kapanış! .. / bu hâl,bir anlamda insanın kendi (ulaşılmaz korunağına) kapaklanması gibi bir şeydir; ki adeta dizlerinin üstüne çökmüş, alnı secde eder gibi toprağa gelmiş/..güçsüz, kuvvetsiz, teslim olmuş bir zavallı, ya da bir cenin gibi... / böyle resmetmişimdir hep o psikolojiyi... (tecrübeyle sabit, kendimden biliyorum) bu hâl û ahvâl, kişinin annesinin karnında iken kendini huzurlu ve güvende hissettiği fetüs hâlidir / ki aslında bu, (oldukça etkili olan) bir korunma şeklidir... o biçimin ardındaki mânâ teşrih edildiği vakit görülen: cenin hâline indirgenmiş, acz içindeki insanın, (bir méâlde) yeniden doğacağı, yani hayata tekrar kaldığı yerden katılacağı zamana kadar kendini onarma, yeniden var etme savaşımına katkı sunacak bir prosesin gerekliliğidir... / hani deriz ya hep “zaman en büyük ilâç” diye.../ san ki, bu süreç bir bakıma, zamansallıktan arınmış erbain’dir.../ ve, bedeni tokluklardan, gülüşlerden, uykulardan utanır olan, yaşadığı o kırılma noktasından sonra, ârz û âcuna dair hiçbir şeyi kaldıramayan insanın, ister “çile-î merdan” olsun, ister “çile-î zenan” / bir anlamda, ‘simûrg-u kaknûs’ün kendini küllerinden yeniden yaratması gibi, bu kez kendini kendinden doğurma vaktidir... hâl bu ki; bu ‘kötü’ dünyaya bir çocuk getirmek ne kadar doğrudur? .. sözün vesselâmı; / içinden çıkmamalı hiç insan... ölmek için, insanın kendinden daha iyi bir mezar yok çünkü... ! beni bir daha doğurma anne! ..)
ağustos on yedi.
ışığını içinde sakladı çiminigaga,
ve biz yürüdük geçtik karanlıktan kanatarak dizlerimizi
ve buradan doğdu ışık
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız