Yaratılan Algılanır
Evrendeki tüm varlık sahası üzerindeki “Varlık iddiası”, algılamaya dayanır! “Bir şey vardır! ” dendiğinde o şey, algılanmalıdır! Bu algılama, soyut veya somut olabilir! Yani bir varlık, iddia edilmiş ise somut ya da soyut algısı da olmalıdır! “Bir şey var ise yaratıcısı da vardır! ” Bu durumda bir “Varlık”, bir de “Yaratıcı” söz konusu! Teklik, kalmaz! “Varlığı iddia edilen şeyin, yaratıcısının olması gerektiği” tezi şöyle bir sonuç da doğurur! Var olduğu iddia edilen “Yaratıcı”, varlık ise onun da bir yaratıcıya bu mantıkla ihtiyaç vardır! Bu dahi “İlah” anlayışını doğurmuş. Yani bir şey var ise onun “İlahı” da vardır denmiş. “İlah değil, Allah var” konusu da bu ikiliği teke indirmek içindir! Yani Allah, bizatihi vardır, yarattıkları ise onun varlığına dair algılananlardır! Bu algılama şirk üzerinden olunca işler karışır ve tüm algılama ikiliğe düşer! Tek olduğunda algılanan da yaratıcıdan olur ve algılanan için ayrı bir “İlah” gerekmez! “İlah değil, Allah var” hakikatine teklik üzerinden ulaşılabilir!
“İlah değil, Allah var” konusu önemli. İkincil aranan, “İlah” oluyor. Bu ikincil aranana “Allah” da denilse, “İlah” gibi düşünüldüğü için “İlah değil, Allah” hakikatine isimden ulaşılamıyor! Bu hakikate teklikten ulaşılır ve isim, teklik olmaksızın sonuca ulaştırmaz! “Bir şey yapan olmazsa, olmaz! ” söyleminde bile şirk var. “Şey” ve “Yapan” ayrımında şirk var. “Bir şey yaratıcı olmadan olmaz” dendiğinde yani “Var ise yaratılmıştır” dendiğinde “Yaratan” ile “Yaratılan” ikiliği var. Muhal bir durumu şöyle görmek mümkün; bir varlık, “Yaratıcı” olmadan var olmaz ise yaratıcı da kendisini yaratan ikincil varlık olmadan olmaz. Bu durumda da “Yaratan, önce kendini yaratır” denir! Yine “Başlangıç” konusu zihinde halledilmiş olmaz! “Ezeli-ebedi” dendiğinde, başlangıcı olmaz; sonu da olmaz! Bu durumda da “Yaratılmış” olmaz! Bunun yerine “Her varlık bizatihi vardır” yani “Yaratan” tektir! Yaratıcı kendisi de bizatihi vardır, yarattıkları da O’nun algılanmasını sağlıyor! Algılananlar, algılamaya göreceli olur ve “Var” olduğu söylenir! Aslında “Hiçlik”, potansiyel olarak her şeyi kapsar; algılama ile doğurur, yaratır. Yarat senin olsun. Hayrını gör gibi. Yani “Yaratan” bizatihi kendini göstereni yaratır, yani yarattığının hayrını görmek maksadı vardır! Yoksa abesle iştigal, muhaldir! Her varlığın varlığının iddiası zaten algılamaya dair olur! Soyut veya somut olarak algılandığında varlığı iddia edilir; varlığı iddia edildiğinde de göreceli olarak yaratılmış olur! Yani “Yaratmak, Allah’a mahsus! ” yaratılanı gözlem ile gözlemciye göreceli açığa çıkarıp varlığını iddia etmek gözlemcinin soyut veya somut algısıyla olur! Bu algılamaya “Gözlem” denilir ise gözlenen de tek olacak! Yani gözlem, ikincil bir gözleneni açığa çıkarmayacak! “Yaratılanı gözlemek”, “Yaratanı gözlemek” olarak tekleşecek! Gözlenen ile gözleyen dahi teke inecek! Böyle bir seyirde “Şirk” yer bulamayacak!
Hazır zihinler gözleme odaklı iken, “Ahir” konusuna da girmek isterim! Ahir, sonra gibi düşünülür! Oysa hiçlikte, 1. Ve 2. Boyutlarda zaman 3. Boyuttaki gibi işlemez veya yoktur! Yani “Ahir”, bir sonraki durum değildir 2. Boyutta! Birinci boyuttaki tercihin 2. Boyuttaki tasarısının 3. Boyutta gözlenmesi “Ahir” olarak düşünülebilir! Bu durumda da “Ahir” Dünyadaki gözlem olur! Hani “Ölünce dirilmek” söylemindeki gibi Dünya, hiçlikten süzülen ve 1. Boyutta tercih edilen 2. Boyutta da şekillenen her şeyin 3. Boyutta algılanmasıdır! Bir nevi ahrettir! Ölünce, 3. Boyuttaki yansıma kesilir; yansıtan aracın işlevi kalmadığı için! Ama 2. Boyutta, 1. Boyutta ve hiçlikte potansiyelde asıl kaynak bakidir! Bu durumda da bu asıl kaynağa “Yaratıcı” denilebilir! O halde gözlenen her şey, yaratıcıyı gösterir ve gözleyen için bu bir nevi “Yaratmak” gibi düşünülür ama esasta yaratmak olmaz çünkü “Gözlem ile yaratmak yani yaratılanı seyir” gibidir! Seyrederken de kendisi ayrı bir varlık, seyrettiği de ayrı olmaz! “Kendi seçtiğini seyreder” ya da “Kendi kendini seyreder! ” En geniş bakışla da “Tek” olanı seyreder; seyir de varlık da kaynak da tektir! Başka bir “Ahir” arayışı da yukarıdaki “İlah değil, Allah” anlayışı gibi “Ahir değil, Dünya” gibi düşünülebilir! Zaten “Ahir” olan, ikinci defa “Ahir” olmaz! Dünya zaten sonuçtur! Dünya’yı doğuran hakikatten çıkıyor zaten “Ahir”! Aynı hakikat, sonsuz aynada yansıyabilir.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim