Yaralı ceylanım düştüm toruna
Vurma avcı vurma sızım var benim
Sözlerim gitmesin senin zoruna
Yolumu gözleyen kuzum var benim
Nice dere tepe aşıp gelmişim
Düz ovada yolum şaşıp gelmişim
Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiç bir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
Devamını Oku
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiç bir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
Yaralı Ceylan
Yaralı ceylanım düştüm toruna
Vurma avcı vurma sızım var benim
Sözlerim gitmesin senin zoruna
Yolumu gözleyen kuzum var benim
Nice dere tepe aşıp gelmişim
Düz ovada yolum şaşıp gelmişim
Bir hasret peşine düşüp gelmişim
İçimde sönmeyen közüm var benim
Ferhat pınarından sular içmişim
Karlı yaylaları konak seçmişim
Kafkas dağlarında benim geçmişim
Aşılmaz dağlarda izim var benim
Yaklaş avcı yaklaş tanış olalım
Dinledin derdimi barış olalım
Sevgi muhabbette yarış olalım
Dinlersen bir iki sözüm var benim
Zehir ettin bana çayır çimeni
Gezmişim âlemi Kars'ı Yemeni
İnanmazsan Şeyrani'ye sor beni
Ateşlere yanan özüm var benim
Atilla Ertuğrul
Cani yürekten tebriklerimi sunuyorum Seyrani hocam, kaleminiz daim olsun...Güldeste siir grubumuzda paylasiyorum...
Selam ve dua ile...
Son yorumumdaki bazı cümle düşüklükleri için çok afedersiniz.Silip tekrar düzeltip aldım.
Bu şiir halk şiirinde koşma olarak adlandırılan en yaygın yazın biçimlerinden, konusu itibarı ile tamamı beş dörtlükten oluşan, güzelleme sınıfı alt türe bir örnek. Bilindiği üzere koşmalar 6+5 yahut 4+4+3 11’li hece ölçüsü ile yazılır. Ozanımız son dörtlükte tapşırdığı(mahlasını söylediği) dize hariç(4+4+3) şiirin tamamını 6+5 hece ölçüsüne göre yazmış. Ve şiirin hemen tamamını zengin kafiye örgüsü ile süslemiş.
Özellikle Türk halk müziğimizin temelini bu tür şiirler teşkil ettiği için bu şiirlerde hece sayısı, uyak, ayak, durak vesaire gibi ses ve ahenk özellikleri büyük önem taşır.Şiir hem teması, hem de ses ve ahenk özellikleri ile türkü olabilecek bir eser.
Aşka düşmüş gönül ateşlere yanmış ozan yaralı ceylan misali dile gelmiş. Avcı maşuktur ceylan âşıktır. Ozan aşkını sevgi barış kardeşlik gibi insanlar arası ilişkilerde gelir geçer ulvi duygularla anlamlandırmış. Dağı, yaylayı, pınarı konu etmiş yaşadığı dünyanın dolaştığı yerlerin gördüğü insanların içinden gönül gözü ile gördüklerini aktarmış. Karacaoğlan’ın;
Ötme, turaç, ötme; işin var senin.
Şahan salıp avlanacak yer değil.
Vardım, gördüm, ağyar göçmüş yurdundan;
Vatan tutup eğlenecek yer deyil.
dizeleri ile ozanımız Şeyrani’nin
Yaralı ceylanım düştüm toruna
Vurma avcı vurma sızım var benim
Sözlerim gitmesin senin zoruna
Yolumu gözleyen kuzum var benim
Dizelerindeki şiirsel ve ritimsel paralellik dikkat çekici. Ozan’ın nerden su içtiğini anlamak zor değil. Pir Sultan Abdal’ın şu dizeleri ile de benzer ritimsel bir bağ saptaması yapmak münkün.
Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Menevşe Hanım’ım örnek şiirlerini verdiği Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu dahası Ercişli Emrah, Erzurumlu Emrah vesaire pek çok büyük şairlerin suyu bu su.
Bendeniz halk şiirlerinde şiirsel kaliteyi belirleyen iki şeyin çok önemli olduğunu düşünmüşümdür.Birincisi şiirin müzikle ilişkisi açısından şekli özelliklerinin üç aşağı beş yukarı standartlara uygunluğu, çünkü Türk halk müziğinin ana kaynağı güfteler bu yazın biçiminden çıkmaktadır.Bu eser bu yönüyle iyi bir eserdir.
İkincisi kalpten yürekten gelen muhtevası. Bu yönden de kutlanıp alkışlanması gereken güzellikte bir eserdir.
Güzel bir ziyafet oldu bu gün şiirseverler ve özellikle halk şiirine gönül verenler için.Ustama Allah sağlık selamet versin.
Saygılar sunarım.
Av ve avcı ölesiye ve ölümüne devam edecek o seni avlamadan sen nefsini avla avcı ile avın arasında muhabbet olmaz ve bugün Müslümanlar için mübarek bir gün günün hasebine Allah gününüzü günahsız kapatsın günün şiiri yanık bir gönülde çıkmış saygılar
Seyrani ağabeyimi tebrik ediyorum selamlar
Aleviler, Alevi maskeli ateistlerle artık yüzleşmeli!
Bugün 10 Muharrem..
Hz. Hüseyin’in şehid edilişinin yıldönümü.........
.................................................
Ehl-i Beyt, İslam Peygamberi’nin ailesi demek..
Hz. Ali.. Hz. Hüseyin..
Hepsi İslam’ın içinde yer alan isimler..
Bu güzel insanları rehber alan insanlar, nasıl olur da, başörtü yasakçısı olurlar?.. Nasıl olur da, Kur’an öğretiminin kısıtlanmasını isteyebilirler?
Burada, kirli bir oyun var..
Umarım samimi Aleviler; inançlarını Hz. Hüseyin’in şehadetini hatırlamaya indirgemezler, Hz. Hüseyin gibi yaşamayı da kendilerine amaç edinirler.
Alevilik üzerinden ateizm propagandası yapanların istismarlarına artık nokta koydururlar!
Ali K. yeni akit
Teveccühünüz Menevşe Hanım.Ben naçizane bilmiyorum köyde büyümüş olduğumdan mı nedir halk şiirlerine karşı çok hassasım.Gerçek halk şairlerindeki katışıksız insan ve tabiat sevgisini çok kıymetli ve çok samimi buluyorum.
Hızlı endüstrileşme ve kentleşme çevremizin hızla kirlenmesi ormanların yok edilmesi ve köylerden kentlere akın akın göç, yaşamın anlamını ve içeriğini değiştirdi. Dostluklar düşmanlıklar vesaire şekil değiştirdi. Kavramların içi boşaldı. Her ne kadar yeni neslin eğitim seviyesi yükseldi desek de, halkın içinde gezmek samimi ve dostane hayatı duyumsayarak yazmak başka şey. Evet devrimizde hece şiiri yazmaya devam eden çok. Ama büyük bir çoğunluğu, yaşanmışlıktan ve tabii özden mahrum.
Aşık Şeyrani derelerden tepelerden aşmış, pınarlardan su içmiş. Karlı yaylaları aşılmaz dağları dile getirmiş. Sevgiyi barışı muhabbeti insanca ve dostlukla yaşamayı anlatmış.İçerik yönünden de dolu dolu zengin bir şiir. Şiirde sevgi barış kardeşlik aşk özlem var. Baştan sona âşıklık geleneğinin nezaketine uygun bir üslubu var.
Kötü iyiyinen, iyi kötüyünen gözel.
Yazılan şiirlere yapılan yorumlar bazen şiirlerden iyi olabiliyorlar.
Orhan Balkarlı bize bunu defalarca kanıtladı.
Sayfada duran şiirden daha iyilerini okuduğumuzdan bize tekrar hissi veriyor.
İki isim iki eserle ona ve sayfada duran şiire, şaire saygılarımla,
Avşar Elleri
Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Dadaloğlu
Yedi iklim dört köşeyi dolandım
Meğer dünya her tarafta bir imiş
Ben dünyayi Al'Osman'ın sanırdım
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş
Dadaloğlu
Sürüye Saydılar Bizi
Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Koyun olduk, ses anladık
Sürüye saydılar bizi
Sürülüp kasabaya gittik
Kanarada mekan tuttuk
Didar defterine yettik
Ölüye saydılar bizi
Halimizi hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekten bal eyledik
Arıya saydılar bizi
Aşk defterine yazıldık
Pir divanına dizildik
Bal olduk, şerbet ezildik
Doluya saydılar bizi
PİR SULTAN'ım Haydar şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda, bu cihanda
Ali'ye saydılar bizi
Pir Sultan Abdal
Eskilerden Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Erzurumlu Emrah vesaire gibi büyük ozanların uzun ömürlü şiirlerine bakınca, ilkin nasıl kalıcı olmayı başardılar sorusu geliyor akla. Şu var ki, bu insanlar halkın içinde gezen, dolaşan, halkın derdi ile dertlenen, onlar gibi yiyen, içen, onlar gibi seven, onların birer parçasıydılar. Ve gönül gözleri açık dolaşıyorlar; insanlarda, insanlar arası ilişkilerde, aşklarda, savaşlarda, dövüşlerde, kavgalarda vesaire kendilerini buluyorlar; tabiatın, kır yaşamının temiz havasını ciğerlerine çekip, ondan sonra söylüyorlardı. Bağırlarındaki yangınla gezen bu âşıklar sözün en sağlamını buluyorlardı.
Sözün sağlamlığı nereden gelir sorusunu açmak lazım. Bu ölmez eserlerin hepsini inceleyin hemen hepsinde esen yellerden, karlı dağlardan, engin göllerden, aşılmaz yollardan vesaire bahseder. Bir apartman hatta bir gökdelen dikersiniz kırk, bilemediniz elli sene ömrü olur. Dağ ölmez. Baraj kurarsınız hadi yüz sene ömrü olur, ama su ölmez. Su, toprak insanın özüdür. Yaşadığımız dünyanın 2/3’ü su, 1/3 ü topraktır. Toprak ölmez. Ciğerlerimizin içindeki hava keseciklerinden tutun sonsuz sınırsız evrendeki tüm boşlukları dolduran rüzgâr ölür mü? Ölmez. İnsan oldukça, gurbet oldukça, ayrılık oldukça çağ ne olursa olsun, hangi ulaşım vasıtaları ve kolaylıklar olursa olsun, bu sınırsız ve sonsuz evren içerisinde her daim karşımıza aşılmaz yollar çıkar. Bu şiirlerde dağ geçer, su geçer, yel geçer, yol geçer. Bu yüzdendir ki aşkları, kahramanlıkları, yaşadıklarını bu değerlerle anlamlandıran bu sözcüklerle söyleyenlerin eserleri uzun ömürlü olur.
dokunaklı bir hikayeden içli bir şiir bir anne sevgisi bir kul yakarışı. kaleme sağlık
Yaprak sarısına boyandı yerler
Gözümde canlandı büyük seferler
Nerde kaldı bizim usta neferler
Yatan arslanlara kinim var benim
Bu şiir ile ilgili 91 tane yorum bulunmakta