Bak, bu beyaz karanfil senin akşamın olsun
Hohlayıp onunla silersin kalbini
Ne zaman yüzüne çalışsam gökyüzü oluyor
Göğsün yaz içinde
Dağlara bakmaya koşuyoruz birlikte
Ama sen sıyırıp gidiyorsun içimi.
Bir ırmaktan aktıkça yıkandığım
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bazı aşklar yaraya dönüşür sonradan
Veysel Çolak, Metin Cengiz, Seyyit Nezir, Hüseyin Haydar, Tuğrul Keskin.
bir deklarasyon yazarlar seksenli yıllarda..ve bu şiir bu çıkışı akım yapan anlayışın bir ürünüdür...yenibütüncülük...
bilmiyorum bu deklarasyonu okumaya kaç kişi yeltenecektir ..
ama bu şiir işte burada belirtilen temel değerlerin kışkırtısıyla (tahrikiyle) yazılmış bir şiirdir..
saygılarımla
YENİBÜTÜN ŞİİR MANİFESTOSU
Aralık 1987’de Veysel Çolak, Metin Cengiz, Seyyit Nezir, Hüseyin Haydar ve Tuğrul Keskin imzalarıyla yayımlanmıştır. Seyyit Nezir'in 'İnsanın Beyaz Kokusunda' adlı kitabında yer alır. Bu önemli şiir bildirisi sanal ortamda ilk kez burada yayımlanmaktadır.
YENİBÜTÜN: KENDİNİ BİRİKTİREN BİREYİN ŞİİRİ
Şiir; her insana yayılmış somut ilişkilerin bireyde kabına sığamayan yoğunlaşmasından patlayan bu lirik başkaldırı, hiçbir bireyi ayırmaksızın herkese yöneltilmiş bu gözüpek ve tok çağrı, bugün de zekânın ve yüreğin bireysel oylumdan çakan şimşeği olarak kendini yaşamın ön siperlerine adıyor: Çünkü maden ve ipek, başak ve mürekkep, ter ve buz, gül ve bakır sürtünmüştür. Öneriyor ve işe koyuluyoruz: Gün, ateşe atılış günüdür.
Günümüz, mal fetişizminin insani olan her şeyi, tarihin en yıkıcı köle tanrısı olan parayla an be an değişime zorlayışına tanıktır. Emeğin binlerce yıllık ürünü olan birey, o sonsuz somutluğuyla her yüz yüze gelişinde kendinden uzaklaşarak nesnesinin biraz daha tutsağı olmaktadır: Milyonlar, ekmekte billurlaşan ter ve hünerini, ona tek tek baktıkça kokusu ve tadıyla kendileri oluşunu tanıma yeteneğinden yoksundur. Çünkü karşılarına onbinlerce, ilmekle düğüm olmuş hayatın binbir ayrıntısından dayatılan sonuç, paranın “mutlak güzelliği”dir. İnsan, emeği ve her biçimdeki yaratma yeteneğiyle köle tanrıya zincirlidir. İnsanı birey ve toplum olarak bütünüyle teslim alma tutkusunun peşinde saatini son kez kuran kapitalizm, bireyin özgür, asi ve yalnızca üretme-yaratma güzelliğine uyumlu bütünlüğünü parçalayarak her türlü alçalmaya doğru çürütüyor, koparılmış zekâ ve yüreğiyle saçmalıklar silsilesine kilitliyor. Bireyleşme sürecinden tekdüzeliğe ve insanîlikten yalıtılmış, birbirini sürekli yineleyen, anlamını yitirmiş ayrıntıların hücrelerine kapatılmış insan, toplumsal bütünlüğün diyalektiğinden alıkonmuş olarak yalnızlığa ve kendi ben’inin üstünlüğüne yozlaştırılıyor… Günümüz, birey ve toplum olarak, özgürlüğü ve zorunluluğu insanın kurtuluş ereğinde gerçekleştirmenin de güzelliğine tanıktır. Zekânın ve yüreğin, biricik üretici ve yaratıcı özneye, insana tutkuyla sarılmasından, insanın sonsuz diyalektiğini gerçekleştirme yeteneği önünde hiçbir zorluk tanımamasından büyüyen yalın kahramanlıklara da…
Yenibütüncü şiir, paranın büyüsünü bozmaya adanmış zekânın lirizmidir.
Günümüz, insanın günübirlik politik “doğru”larla çarçur edilişini ya da buzul politikalara devralınmasını yaşıyor. İnsanın politikadan sonra geldiği, yedeklendiği bir politik ortam, insanîliğini yitirmiş ve saplantılar hurdalığına dönüşmüştür. Emek süreçleriyle girilebilecek ve ancak böylelikle insanın safında yer alabilecek politik deneyimlerden kaçıldığı yerde, emeğin demokratik zorunun yükselişi korkuların en büyüğüdür. Bireyin kitlesel düzeyde kendini yaratmasının etkin ortamı olarak insanîleşmiş politik özün, bu gerçekliğe basıp geçen kabullerle çetin savaşı, gündemin sıcak ilkesidir: İnsanî deneyim ve bilinçliliğin politik önkabullerin buzullarına çarpmadan ilerleyeceği bütünsel eylem programı, devrim ve dönüşümün yaşamda mevzilenen örgütlülüğü…
Yenibütüncü şiir, politikayla barışık olmayan insanî politikleşmedir.
Günümüz, bireyin tarihsel özgürleşme ereğinden ve bu uğurda bin nice güzelliğinden kovuluşunun kötü fotoğrafıdır. İletişim araçlarının gözaltı barbarlığı, insanı tarihle çelişkisinden ve tarihi gerçekleştirme bilincinden çalarak, kendisi ve dünya karşısında katılaşmaya zorluyor. İnsanın hiç bilmediği bir uçtaki dostu ya da düşmanına tarihteki hiçbir dönemde duyamayacağı yakınlık ya da uzaklığı tersine çevirerek tepkisini boşaltıyor. Dünyadan atılmışlık ve kaçış duygusu, bireyi tragedyasından yüz çevirmeye, sürü-leşmeye zorluyor. Açlık ya da tokluk, sevgi ya da kavga, insanilik ya da işkence, savaş ya da barış, ölüm ya da hayat karşısında tragedyası olmayan birey, toplumsal bütünlüğünü yitirmeye yazgılıdır: Kendisi ve varolduğu toplum için hiçbir özveriyi üstlenemeyeceği bir çözülüşü yaşamaktadır. Tragedyanın varlık nedeni ve aşılma ortamı, tarihsel bütünlüktür. Bireyin tarihsel örgüt-leşme süreci, işte bu bütünlükte yaşanan sonsuz tragedyalar diyalektiğidir; tragedyasından çalınmış birey ona geri döndürülmeli, her türlü insanî eylem bireyin tragedyasında somutlaştırılmahdır.
Yenibütüncü şiir, tragedyasında yetkinleşen bireyin diyalektiğidir.
Günümüz, insani özün kireçlenmeye ve tıkanıklığa geriletilme-siyle yüz yüzedir. İnsanın yaratıcı etkinliği, yeniden üretimin onbinlerce tekrarında tüketilirken, bilimsel ve teknolojik ilerleme, insanın biricik boyutu olarak göklere çıkartılıyor, pragmatizm tek yaşam biçimi olarak ömür boyu kutsanıyor. Oysa insanî özün gereği, Amerika'nın keşfi değil, Hamlet'in yaratılmasıdır. Bilim ve teknik, insanî özün aracı, sanat amacıdır: Yaratma süreci, bu özün yetkin eylemidir. İnsanın doğayla ve kendi doğasıyla savaşmasını aştığı özgür bilincin pratiğidir.
Yenibütüncü şiir, öz demek olan yaratma sürecinin etkinliğidir.
Günümüz, tarihin ve geleneğin nostalji ve hobiyle giderilme çarpıklığında bocalıyor. Bu, insanın tarihten savruluşunun giz-lenmesidir. Tarih ve gelenek, bugünü anlamak ve kurmak, geleceği yükleniş, geleneğin içinde doğrulan bir karşı çıkıştır. Bugünkü insan, geleneğin içinde birikir ve geleneğin elverdiği boyuttakibugündür. Tarih, bugüne insan için birikmesi ve geleceğe el-vermesiyle vardır. Yeni olan, tarihten gelerek tarihe biriken insaniliğin gerçekleşmesidir.
Yenibütüncü şiir, yenilikte geleneği de sırtlayan süreklilikte kendine birikmedir.
Günümüz, güncellik adına kayıp gidişin, yenilik adına yufkalığın kutsanmasıyla lekelidir. Hayatın karşımıza çıkardığı binlerce olayın görünüşteki sırasızlığı, sonu gelmeyen karmaşa, bitip tükenmez telaş, özgür ve zorunlu olanın çelişkiler bütünlüğünden sıçrayan özdür. Derinliğiyle buluşmayan ayrıntı, burjuva yanılsa-masıdır. Dağınıklığın özündeki sürekliliğin gizi, yaşamın örgütlülüğünde saklı bilinçtir. Binlerce olayın çağrıştırdığı gerçek tektir: Güncelde kalıcıyı keşfeden somut derinlik.
Yenibütüncü şiir, hayat kadar dağınık, hayat kadar örgütlüdür. Venüz'ün ölümsüzlük gizi, insanın yaşama telaşıdır.
Günümüz, özgünlüğü yerellikle, gerçekliği evrensellikle, takasyanılgısındadır. Birey, yaşadığı somut ilişkilerin diyalektik bütünüdür. O bütünde, yerelin her rengi, evrensel rengin tonlarıdır. Geleneğin ve yeniliğin yerelde tıkandığı, evrensellik adına yerel olanın silindiği bir durum, bireyin kendini de sildiği durumdur. Yerellik ve evrensellik, bütünün gerçek doğasıdır.
Yenibütüncü şiir, brooyyy kadar yerli, merhaba kadar evrenseldir.
Günümüz, insana kalıp sözlerde sürgünlüğü yaşatıyor. İnsandan koptuğu yapay biçimleri hızla yaygınlaştırarak, yaşamı terk edip sürecine sokulan söz, toplumsal ilişkilerin en dar bölgelerindeküflenmeye atılıyor. Toplumsal etkinliğin biçimleşmiş diyalektiği olan ve canlılığını bireyden alan dil, bireyi tüketen ilişkilerde tüketiliyor; gerçek niteliği olan billurlaşmayı, saydam ve üretken, yoğun ve yaratıcı katılaşmayı sözcükte ve sözde kuramıyor. Her şeygünübirliktir: Bugün herkesin bir ağızdan söylemesi gereken sözün yarınki yersiz yurtsuzluğu, dilin doğası durumuna getiriliyor, çünkü insan aynı duruma sürükleniyor. Dile, gerçek toplumsal ilişkide ve birey etkinliği olarak herkeste soluk almasını başaracak yaşamsallığı kazandırılmasıdır. Sözcüklerin paslanması ve kullanım güzelliğinden, anlamından sürülmesi böyle olanaksızlaşabilir. Fabrikadan tarlaya, işten alanlara, evden sinemaya, karikatüre, edebiyata yayılma biçimi, dilsel toplamın örtüştüğü yeni arakesitleri bulmak ve dili buradan bütünlüğe götürerek bölünmüşlükten kurtarmakla yaratılacaktır. Yaşamın öncü yorumu, dilin de yavanlıktan bireysel yeni kullanımlara imgelenmesiyle olanaklıdır. Kurtuluşunu sözcüklerde billurlaştıramayan birey, yaşamda asla yaratamaz.
Yenibütüncü şiir, dilin öncü yorumunu, belirleyici imkân olarak yüklenir.
Yenibütün, kendini toplumsal ilişkiyle ve onu aşarak biriken bireydir. Marksizmin ufkundaki bütünsel insanın kendini bugündenüstlenmesinin karşılığıdır. Yenibütüncü şiir, her kıpırdayışında po-litikleşmiş sözcüğün, tek kişinin ufkundan herkesin ufkuna yayılmasıdır. Bireyin insanîleşmesi, toplumda özgürleşmesinin estetik örgütlülüğüdür. Bireyleşmeyi başaramamış bir toplumun insanları, örgütlenmeyi yaratma sürecini de başaramaz. Yenibütün insan, tarihin neresinde olduğuna her ilişkisinde yeniden bakan, onuçarpışarak kendine katan ve ona katılma yürekliliğini bulmuş insandır. Yenibütüncü şiir, onun her yerde ve her süreçteki öncü lirizmidir.
Veysel Çolak, Metin Cengiz, Seyyit Nezir, Hüseyin Haydar, Tuğrul Keskin.
“Ne zaman yüzüne çalışsam gökyüzü oluyor”
Veysel Çolak gibi bir şair/yazara çok yakışan bir dize bu…
Her ne kadar erotizm ağır basıyor gibi görünse de aşka yarasına derinden dokunup geçmiş şair.
Ayrıca, Kayserili dostlarımızın emeği ile çıkarılmış, bir dönemin en önemli dergilerinden “Kavram-Karmaşa”yı hatırlatması bakımından da iyi bir seçim olmuş.
hım..'ayıp şiir!'
gel,etme sevgili Genç...şiirin ayıbı olur mu acep diye düşündüm...ayıp olgusundan türeyen geleceğin bize hak görülen kesitinden nefeslenmiyor muyuz?bütün canlılara bahşedilen cevherin kırıntılarıdır sonuçta çoluk-çocuk,larva-kelebek,yumurta-böcek,tohum-fide-fidan...yoksa nasıl can bulurdu dünya...biri diğerini resimleyerek efendim!..biri diğerini öperek:))))de mi yani:)))
'hatırımda
tek sana dokunduğum karanfil var
bende uyuttuğun'
rengi farklı olsa da,karanfil aynı karanfildir bence:)))ilahi......şair neden 'beyass..' dedi ki acep!..yok mu bunun başka renkte olanları;var elbet...hemen hemen her rengi var üstelik..dikilip bir çiçekçinin başına seyredin isterseniz...ebrulisi bile var valla:)))fakat neden beyazını seçmiş gib bir soru sorduğumuzda,verebileceğimiz yanıt açıktır...geceyi ağartsın diye..ola ola Beşiktaşlı olmuş işte gece:)))en tanıdığımız iki renkle..
sanırım takrar geleceğim sayfaya..gitmeden önce bir şiirimi düşerek efendim..içimden geldi:)))
Lav
'dağ gibisin' dersin ya bana
minicik bir kadınım
nerem benzer dağa?
lakin
doğrudur başımın dumanı olduğun
ve
senin içindir eteğimden sızan lav...
çare olur mu susuzluğuna...
T.A
' Yara İçinde Yara ' Şairin hayata bakış açısı sevgi coşku ve yaşarken yaşamalı felsefesi oldukça mizahi ve yazarın iç dünyası.Sevgiye davet ve arayıp bulamadığını bir ressam gibi
fırçalarla ortaya çıkarmak ta oldukça anlamlı idi.Açıkçası gizli belleğindekileri dışa vurumu.Oldukça manidar.Beğeni ile okudum. Kutluyorum. Saygılarımla.
güzel bir şiir,üstadı ve seçki kurulunu kutlarım.eyvallah
Ah şu hormonlar...
Ergen bir çocugun sevgilisinin hayaliyle sevişmesi.Ayıp bir şiir. Ya da şiir mi? diye sorayım.
Evet iyi çalışmış ressam vede şair gokyuzu resımlerı yapmakta usta belli ki.
Bize de bunları okutuyorlar ya şiir diye pes yani
içine biraz imge biraz şehvet koy al sana şiir he miiiiii
Sevmedim ama komıktı doğrusu sevişiyormu savaşıyormu belli değil mubarek
yaralar içinde öl sen şair:))merhem falan bulama emi!..:))
sevgili Tülay 'dişiler okumasın bu şiiri' demiş ya;okuduk valla..okuduk ama ne diyeceğimizi bilemedik!.ne desek acaba:)))bence güzel şiirdi..aşırı sürrealist...hemi de erotik...erotika yani:)))
'yüzüne çalışmak!'
kadın yüzünü tuval yapmış sanki şair:)))))boya bakalım,boyaaaa!..:))her bir şey çıkabilir ortaya...deniz de olur,gökyüzü de,savaş meydanı da,kıraç toprak da,çöl de...belki de bir nehir yatağı..ne bileyim ben yahu...pe ki ya,erkek yüzlerini ne yapsak da değiştirsek!?:)))ama hiç değişmez ki onların yüzü,de mi!..:))haşmetttt!..
ah benim çatık kaşlı yarim!..
neyse..candan kutluyorum sevgili Çolak'ı..belki yarın yeniden gelirim...
herkese saygılarımla..
'Tenin gelip de geceme vurunca'
Hay ellerin şiir koynundan çıkmaya, bu nasıl dize yahu!
Ustalar, şairin resimle ilgisi var mıdır acep?
'Ne zaman yüzüne çalışsam gökyüzü oluyor '
Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta