Yâr-i Kadim’im…
Bir temmuz günü…
Aşk yolunda bir derviş…
Bursa’dan İstanbul’a uzanan bir hasret yolculuğu…
Bir buluşma, bir vuslat…
Mevsim yaz.
Rüzgâr sıcak…
Yola koyulur derviş…
Şehrin dışına konuşlanan, kalabalığı ile milyonları birbirine
buluşturan ya da ayıran gidenlerin yeri…
“Bir vuslatın son elçiliğine imzasını atmakta…”
Her yolculuk bir hasrettir…
Hasretlerin en güzel elçilerinden yağmur, yine camdan
selamını verir…
Sıra sıra dizilmiş dağlar zamanın şahitliğine imza atar…
Gün bir yolculuk bitiminde ağarır…
İstanbul…
Vefalı şehir…
Hasretimin şehri.
Buluşmaların ümidi, sevgilerin en yoğrulmuşu…
Bir vazonun içinde taze kalmış en güzel çiçek…
Onu görür gibiyim, İstanbul…
Sesini duyabilir miyim?
Ey en güzel çiçeklerin etrafında dolandığı şehir…
Yağmurların efendisi, yolların beni yâre bağlar mı?
Hasretin meşhur.
Beni de çaresizlerin safına mı koyarsın?
Seslenişlerim, haykırışlarım dağların en ücra tepelerinde
bulut oldu…
Yağmur dindi, bir yolculuk sona erdi.
“Kavuşma diye hayal ettiğim buluşmalarım bir başka
düşe son halkasını takmakta…”
İstanbul; sordun mu, bu yürek hazır mı buna, gönül ne der
bu işe…
Yârin gözlerine yakından bakmak nasip olmadı…
Aynı gökyüzünün altında olmak…
Aynı şehirde, İstanbul’da…
Bütün yağmurdaşlara seslendim.
Şahid olun!
Veda etmek uzaktan bakıp da yâre…
İstanbul, senden gitmek…
Yâre veda etmek, senin gözünden…
İstanbul…
Bir baba…
Takva ile bürülü.
Yatsı namazında bir başka edası, sabah namazında bir
başka asaleti var…
Haykırdım içimden her gelişimde…
Sordum yüreğine sessizce;
“Siz yârimin babası, bayım!
Evlat mı sevdirir babayı, yoksa baba evladı mı?
İnsan yüreğinden çıkan kadar sevebilir mi bir evladı?”
Kaç vedam oldu, saymadım İstanbul…
Yâri görmeden…
Yağmurla…
Lakin aynı gökyüzünün altında…
Aynı şehirde…
Aynı yağmurda ıslanmak…
Kâfi…
“Bazen insan karşılıksız sever, sonuç beklemez…
Bazen insan sebepsiz sever, karşılık istemez…
Bazen insan sadece sever, Allah için…
Bir gün kavuşacak ümidiyle insan daha da çok sever…
Daha ıslak…
Daha derin…”
İnsan şehrinin ortasında bir başına…
Tüm şehir düşman sana…
Seversin ya, yüreğin yanardağ gibi olur.
Bir volkan gibi…
Sanki tüm melekler yanında gibi…
Sevmek bedel ister dedik ya azizim.
Öyle bir vedayla bitmez, bir tokatla çökmez sevda…
Adına sevda denmez yoksa…
Sevda zordur.
Sevdalı yüreğe giden yol zorludur…
Bir tokatla bitmez bizim yol…
Bir vedayla tükenmez aşk…
Yolunda ölünecek sevda gerek denirdi eskiden hatırla!
Ölüme gidilecek sevda olsun ister insan…
Sence kaldı mı öyle sevgili ölüm?
Sence yürekte sevda değil de ne olmalı?
İnsanın yüreğinde öyle bir sevda olmalı ki…
Bu benim, dediği an siyaha yalınayak yürümeli…
İnsan sevdasının yolunda olmalı…
Zira gerektiğinde yolunda uçurumda emeklemeyi bilmeli…
Öyle kolay değil sevda azizim…
“Akıl değil, yürek sermeli insan, aşk coğrafyasına…”
“Senin olanın sende olmadığı bir hayatın içinde olmayı
yaşamak mı sayarsın…
Yoksa yolunda öldüğün bir yârin gönlüne ateş olmayı
ölmekten mi sayarsın…”
Şerefli ölüm ancak yürekten sevenlere yakışır derdimin
şahidi…
Er kişi sağlam sever, gönülden sever, gönülden yaşar,
gönülden ölür…
Herkese nasip olmaz, şerefli yaşam ve şerefli ölüm…
Yoksa böyle miydi sevmek…
Bize geçmişten anlatırdı Ferhat!
“Aşk bedel ödetir” diyordu…
Zamanlarım en dolu sevdaları sırtına yük belledi karanlıklarımın
ortasında…
Ay gibi…
Bembeyaz…
Ve günlerden bir saliha eş…
Hoş geldin…
Bitmeyen yolculuklarda göremediğim, son bulan karanlıkta
aşikâr olmayan vuslatımın nuru…
Hoş geldin…
Çiçek bahçesine geldim sanmıştım…
Sen kapıyı açıp sarılınca uyandım, tüm karanlıklardan…
Sendin hep güzel karşılayan.
Sendin sonunda gönlüne buyur eden…
En hayırlı kavuşma…
Tefekkürümün yareni, uçsuz bucaksız düzlüklerimin
yoldaşı…
Güzel bir yüz, hoş bir tebessümle karşıladın sen.
Narin ellerin ellerimde, gözlerim cennetinin ortasına
vurgun…
Sana çıkar yollar…
Senden geçer muhabbetimin çayı, güzel yüreklim…
Gördüm yüreğini, sevdim tüm bakışlarını…
Bu yeryüzü, bu gök, benim sadece uğrak meskenin…
Hayalimde sen varsın, yedi kat semada olmaktan beterim…
Kavuşmanın sanata döndüğü yerdeyim…
Kimine göre Ferhat, kimine göre Kerem’im…
Aşkların en bol olduğu atmosferdeyim…
Gönüller şehrindeyim, yârin caddesinde…
Yağmurun en sıcak ve soğuk iklimlerin en merhametli olduğu
semtteyim…
Senin yerinde…
Gönlünün ortasında…
“Hoş gördüm, cennet parçam…”
“Sen; hayırlı bir soy, baştan aşağı edep timsali bir babanın
kız evladı, takva ile bürünmüş bir annenin son çiçeği…”
Seni bana nasip eden Rabbime şükrettim.
Düşündüm, sen ve senden gelen her şey için Rabbime sonsuz
hamd-ü senalar olsun…
Seni yetiştiren, büyüten, besleyen, muhafaza eden o güzel
insanları anlattım.
Herkese o müstakbel insanı anlattım.
Evet, tanıştırmadım değil mi sizi…
“O, dünyanın en güzel çiçek yetiştiricisi…”
Mehmet Sedat KurtKayıt Tarihi : 19.5.2018 11:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
MAKAM-I AŞK KİTABINDAN...
![Mehmet Sedat Kurt](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/05/19/yar-i-kadim-im.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!