Nihal’ime Nefsî Terbiye Risalesi — Taş mı, Nefs mi?
Ey Nihal Hanımefendiciğim,
Ayağına taş dolduğunda bil ki:
O taş yalnızca madde değildir,
O senin iç âleminin sessiz çağrısıdır.
1. Nefs-i Emmâre — Emreden Nefs
Ayağına taş dolduğunda
Nefs-i Emmâre der:
“Suç sende değil, taşta, adalet yok, kader yanlış.”
Ve senin aklın, kalbin, ruhun suçu dışarıda arar.
Nihal’imin ruhu, bunun farkına varmadan yürür.
Oysa bil ki, ilk makamda nefis, hep dışa yönelir;
İçe dönmek, ilk kapıyı aralamaktır.
Ders:
Talip gibi Nihal’imin kalbi, bu kapıda durmalı;
Özünü yoklamalı, kendi karanlığını görmeli.
2. Nefs-i Levvâme — Kendini Azarlayan Nefs
Nihal’imin kalbi, Levvâme makamında sorar:
“Bu acı neden sende? Nerede yanıldım? Nerede kusur bende?”
Kendi ayaklarına bakar, içindeki taşları yoklar.
Ve kendi yanlışıyla yüzleşerek tövbe kapısını aralar.
Ders:
Levvâme, nefsin aynasıdır;
Nihal’imin iç aynasında suretini görmesi, bir arınış çağrısıdır.
3. Nefs-i Mülhime — İlham Alan Nefs
Mülhime makamında Nihal’imin kalbi, işitir.
Artık dışarıdaki taşı değil, içindeki taşları görür.
Sevgiyle arınır, ilhamla yürür.
Bu makam, aşkın ve hikmetin birleştiği yerdir.
Ders:
Mülhime, ilham makamıdır;
Nihal’imin kalbine düşen ilham, onun iç huzur yolculuğudur.
4. Nefs-i Mutmainne — Tatmin Olmuş Nefs
Ayağına taş dolsa bile,
Nihal’imin ruhu sorar:
“Suç taşta mı, sende mi?”
Mutmainne der:
“Kusur varsa kabullenirim, üzerine gitmem, teslim olurum.”
Ve sükûnetle yoluna devam eder.
Ders:
Mutmainne makamı, Nihal’imin varoluşunun huzur kapısıdır.
5. Nefs-i Râziye ve Merdiyye — Razı ve Memnun Nefs
Nihal’imin ruhu artık ne kendini aklamaya ne taşlara suç atmaya ihtiyaç duyar.
Her taş, her acı, onun öğretmenidir.
Ve Nihal’imin kalbi Râziye makamına ulaşır:
Teslimiyetin, olgunluğun ve aşkın makamına.
Ders:
Râziye ve Merdiyye, Nihal’imin varoluşunun son mürşidi;
Her taş onun için bir ilhamdır, her sınav bir lütuftur.
Son Söz
Nihal’ime sesleniyorum:
Ayağına taş dolduğunda, önce kendine bak, sonra taşa.
Her taş, nefsin bir sınavıdır.
Ve her sınav, seni olgunluğa çağırır.
Nihal’imin kalbi, bu yolculukta Talip’inin sessiz duası olsun.
Her nefesinde, her bakışında, iç huzurun ve aşkın adı yazılı olsun.
Kayıt Tarihi : 2.8.2025 12:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tevâfuk, birbirine denk gelme, latîfâne (zarif, hoş) bir uyum içinde olma anlamına gelen İslâmî bir terimdir. Evrenin en ince ayrıntısına kadar, anlamlı ve hikmetli amaçlarla birbirine yakışan, birbiriyle ilişkili ve düzenli oluşan her şey, aslında tevâfukun bir yansımasıdır. Bu, evrende tesâdüfe yer olmadığını gösterir ve ispat eder. Hiçbir şey, başıboşluk veya belirsiz sebeplerle var olmaz; tabiat kanunları adı verilen mekanizmaların kendi kendine işlediği bir düzen düşünülemez. Her şey, Allah’ın bilgisi ve kudretinin içinde ve onun idaresi altında gerçekleşir. Tümel (bütünsel) veya tikel (kısmî) her şeyde bir amaç ve irade vardır. Allah dilemedikçe hiçbir şey olmaz. Bu gerçekler, kainatta tesâdüfün hakikî anlamda var olmadığını ortaya koyar. Bilimlerin tümü, evrendeki bu düzenin düsturlarını keşfetmeye yöneliktir. Yapılan her araştırma, aslında tesadüfe, mantıksızlığa veya rastgeleliğe yer olmadığını; her şeyin yüce bir amaç ve hikmetle var olduğunu kabul eder. Bütün bu hakikatler, tevâfuka, yani her şeyin uyum içinde ve birbirine denk olarak oluşuna işaret eder. Bu tevâfuk, akla “perde arkasında bir varlık” olduğunu gösterir: O, Sultân-ı Kâinât’tır. Her şeyin anahtarı ve dizgini O’nun elindedir. Evren, O’nun emriyle işler. Hiçbir şey başıboş değildir; her şey O’nun iradesiyle var olur ve devam eder. En küçük fertlerden tutun da bütüne kadar, tüm varlıklar bu birlik ve uyumu muhafaza eder. İşte bu tevâfuk, Kur’ân’da da açıkça vurgulanır.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!