Her küçük aşığın bir defteri vardır. Benim ki de “mavi defterdi”.
Parlak mavi, telli bir defter.
Fakat o aşk karşısında defterin bile sonu gelmişti, bizim sonumuzun gelmesi de an
meselesiydi...
Küçük âşıkların en derin yeri saklı o defterlerde.
Bende sizlere en derinimi, o mavi defterimi, o masum aşkın üzerimde ki yan etkilerini ve
kalbimden dökülenleri anlatmak, o kadının bile bilmediği bu sırlarımı sizlere açmak
üzereyim...
-Yıl 2012 Eylülün 17 si Pazartesi günü; 8.sınıfın ilk haftası, daha önemlisi mavi defterimin
sayfalarını dolduracak kadın ile sebepsiz göz göze gelişimiz...
-2012 Ekim ayının ortaları: dersleri anlayamaz çünkü dinleyemezdim, arka sıralardan onu
izler onun saçlarında kaybolurdu düşlerim.
Oysa ona bakarken kurduğum düşlerim ve o düşleri mavi defterime geçirirken nede güzel
gülerdim.
Bazen arkasına dönüp bakardı göz kırpamaz fakat pes etmeyen bir huyu vardı, çok güçlü bir
kadındı, yine de kırpardı daha doğrusu kırparmışçasına iki gözünü kapatabilir ve komik bir
hale bürünürdü.
İşte o günlerde küçük bir adamın ilk kez kalp ritimlerini değiştiren bir kıza söylemek istediği
ne varsa defterine yazdığı yazıların ilkini ve en önemlisini bu kitabın kalbi olmasını istedim.
İstedim ki mavi defteri yazdıran bu aşk, onun gidişi ile başlayan bu kitap nasıl ki onun ile
başladılarsa, gittiğinde de onun ile bitsinler...
Güzel günlerimize değer verelim herkes her zaman olmuyor...
Gökyüzü ve okyanusu kavuşturmak; mavinin, sonsuzluğun anlamı olan bu iki aşığı yan yana
getirmek ne güzel olurdu.
Ama o zaman onların o bitmek bilmeyen imkânsız aşkını nasıl örnek alırdım ben?
Peki ya güneş? Kollarının arasına almak o sıcacık gezegen ile yanıp tutuşmak nasıl olurdu?
Belki güneşi indiremem yeryüzüne fakat o sıcacık güneş senin için yanan kalbimin yanında
sönmüş bir yıldız gibi kalırdı.
Gecenin o karanlığında yıldızlara seni seviyorum yazdırmak ne büyüleyici olurdu değil mi?
Eğer yapabilseydim her bir yıldızı göremeyeceğimiz uzaklıklara gönderirdim oysa ben...
Gözlerinin parıltısını engelleyen her ne varsa gökyüzüm de barındıramazdım...
Benim yaşadığım dünyam senin iki kolunun arası, kalbin ise güneşim.
Söylesene hangi gezegen senin kadar güzel olabilirdi?
Ya da hangi gezegen bana böylesi bir yaşamı sağlayabilirdi?
Şu koskoca evrende yaşanılabilir gezegen arıyorlar bizler için.
Oysa ben çoktan buldum o eşsiz gezegeni...
Senden daha güzel nerede yaşanır ki başka? Kollarının arası koca bir okyanus gibi sarıyor
beni. Yeryüzün ne kadar yumuşak; teninde gezerken hiç acımıyor ayaklarım.
Hani oksijen olmadan yaşayamazdı insan?
Yapabilseydim tüm insanlığa senin kokunu yayar, aldıkları her nefeste yeniden hayat
bulmalarını isterdim.
Senin yanında gördüğüm güzellikleri onlarda görebilsin, masumca sevebilsinler isterdim...
Yapabilseydim seni bir tohum misali eker, bahçemdeki en güzel çiçeklerimi bile
kıskandıracak güzellikte olan; senin yanına uzanır, kokuna bağımlı olan bedenimi bu büyük
zevkle baş başa bırakırdım.
Kelebekler uçuşurdu etrafımızda, börtü böcek doluşurdu yanımıza ve hepsi senden küçük bir
polen alabilmek için sıraya dizilirlerdi.
Yapabilseydim her saati, okul saati yapardım;
seni bir tek okulda izleme fırsatım oluyor ne yazık ki...
Okul ikinci evimiz değil mi zaten?
Seninle olduktan sonra ne saati olduğunun, hangi ders yâda sınavın olduğunun pek bir önemi
kalmıyor.
Bu sevmek mi sence? Öyle sebepsizce seni istemek ne olabilir ki başka?
Daha büyüğü mü yoksa? Yoksa ben âşık mı oldum sana?
Sapık mıyım yoksa ben? Ama o nasıl oluyordu ki?
Senden başkasını istemiyor oluşum, hep seninle yan yana gelmek, konuşmak, zaman
geçirmek isteyişim sapıklık mıdır?
Eğer öyleyse bağışla beni çünkü artık uzunca bir süre belki de sonsuza kadar bir sapığın
olacak senin.
Sonsuza kadar diyorum ama sonsuzlukta sen varsan olsun bunlar.
Sonum değilsen kıyameti kopar da öleyim bir zahmet...
Yapabilseydim dünya üzerinde ki tüm erkek ve kadınları bir araya getirir böylece biz bize
kalmamızı sağlardım.
Bilmiyorum ne kadar etkili olurdu bu ama her küçük şans aslında kocaman bir olasılık benim
için.
Şiirler dinlemeye başladım şu sıralar Nazım Hikmet’ler, Can Yücel’ler...
Hepsinin ne de güzel şiirleri var ve o şiirleri yazdıracak kim bilir ne güzel de kadınları var...
Fakat hiç bir şiirde seni bulamıyorum ben, çünkü yetmiyor hiç biri, az kalıyor.
Biberi tuzu olmayan yemekler gibi sanki.
Söz veriyorum bende senin şairin olacak seni anlatacağım şiirlerimde...
Gözlerinin ışıltısından kirpiklerinin sıklığına. Kaşının şeklinden burnunun topluğuna.
Dudaklarının tatlılığından boynunun esrarengizliğine zarif ellerinden bebeksi ayaklarına.
Sende gördüğüm ne varsa anlatacağım şiirlerimde.
Hepsi bu değil elbette; birde duygularım var anlatacak; gece kadar derin mavi kadar sonsuz.
Fakat duygularımı daha ben bile çözebilmiş değilim affet.
İlk kez âşık olunca böyle oluyor sanırım.
Eğer bir gün evlenirsek; bu defter sana en büyük sürprizim, eğer senden önce ölürsem bu
defter sana mirasım olacak.
Kendime söz verdim; başka türlü sende dâhil kimsenin bu temiz ve senli duygularıma
ulaşmasına izin vermeyeceğim...
Kayıt Tarihi : 29.4.2020 03:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!