Yansızlık Sonnet'i Şiiri - Hilmi Yavuz

Hilmi Yavuz
105

ŞİİR


78

TAKİPÇİ

Yansızlık Sonnet'i

yalnızlık zamanlandı: önce aşk, sonra yaprak...
günler geçilecekler... atlar, gümüş yeleli
yüzünü aynalara, bir tek onlara bırak;
sürünsün sirki aşkın, bak, seni görmeyeli

çok
..........
..........

Hilmi Yavuz
Kayıt Tarihi : 20.7.2000 19:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Onur Bilge
    Onur Bilge

    KAP KAÇAK değil, KAP KACAK...
    SİMDİ değil, ŞİMDİ...

    Yazım hataları düzeltilmeli... Anlam kayıyor...

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge

    Yansızlık Sonnet'i

    yalnızlık zamanlandı: önce aşk, sonra yaprak...
    günler geçilecekler... atlar, gümüş yeleli
    yüzünü aynalara, bir tek onlara bırak;
    sürünsün sirki aşkın, bak, seni görmeyeli

    çok değişti aynalar ev içleri bulandı;
    hersek artık ne kadar, ne kadar da kurak
    odalar orda burda, içlerine kapandı;
    sofalarsa eğreti; yüklük ve kap kaçak

    somurtup duruyorlar... hersek olgun bekleyiş
    gibidir bumda olmak, 'bekleyiş gibi' olmak...
    sen gel, simdi kendini o aynalarla değiş;
    gel, burda ol daima ve nasılsa kararmak

    ta olandan bakarım sana giden günlere;
    tenindir, beleniyor, ah, yeşil ekinlere...

    Hilmi YAVUZ



    NASIL ÖZLEDİM SENİ, NASIL!..

    Bu benim eski yalnızlığım… Yeni değil. Seninleyken de böyleydim. İçimin yalnızlığında... O zamanlar aşk vardı, sen vardın… Şimdi yalnız yapraklar kaldı senden.

    Aşk ve yaprak… Yalnızlık iki zaman dilimine ayrıldı artık. Öncesinde aşk vardı. Şimdi sadece yaprak…

    Sensizliğe katlanmak çok zor ama bu ağıt yüklü günler her şeye rağmen yaşanacak. Gümüş yeleli atlar gibi geçip gitmekte zaman ve biz sirkler gibiyiz. Oradan oraya geçmekte, konmakta göçmekte, sürüklenip durmakta… İnsan, iki kapılı bir handa… Dünya, bir süreliğine konaklanan yer. İnsan, bu mekânda, sirk gibi bugün var yarın yok. Dünya hayatı, bir oyun, bir eğlenceden ibaret…

    Aşkımız… Luna park eğlencesi, sevinç, mutluluk… Sirk gösterisi gibi heyecanlı ve ilginç… Aşkımız tek ayaklı kaldı. Yerlerde… Sürünmekte…

    Hayat, yüzünü objelere dönüp koşarcasına yol almakta… Hengâme içinde geçip gitmekte… Yaşananlar, gösteriler gibi… Kâh seyirci olarak hayatı locadan seyretmekteyiz kâh akrobasi yapmakta… Dünya hayatı sirke benzemekte… Eğlendirmekte, heyecanlandırmakta, üzmekte… Bir takım riskler almak zorunda insan… Sürüklenip gitmekte…

    Doğum, ölümü içinde gizlemekte… Eninde sonunda kabullenilmekte…

    Geride bıraktığın her eşya, bir zamanlar sık sık bakıştığın nesnelerdi. Bütün eşyalara aksin düşmüş. Neye baksam, ondasın sanki. Her yere, her şeye yüzün nakşedilmiş sanki. Ne zamandır bakamadığın halde sen hâlâ onlardan ışıl ışıl yansımaktasın.

    Biliyor musun? Sen gideli buralarda her şey değişti. O objeler bile değişti sanki. Eşyalar başkalaştı, odalar şekil değiştirdi, evin içinin görüntüsü bulandı. Çevreyi algılamakta güçlük çekiyorum. Gözyaşlarımla bakışım buğulandı. Ne varsa bulanık, hatlar belirsiz, nesneler birbirine karışmakta…

    Altın/ova nasıl da kurak artık! Çorak, taşlık bir yere, çöle dönüştü. Odalar içlerine kapandı. Sofalar, bize ait değilmiş de birisinden ödünç alınmış gibi duruyor. Yüklük, kap kacak, ne varsa öyle… Öyle suskun, öyle mahzunlar ki! Nicedir surat asıp duruyorlar. Buralarda ne ve kim varsa, metanetle acıya katlanmaya çalışıyor. Yine de bir umut taşıyor gibiler. Sanki dönüp gelecek geliverecekmişsin gibi… Ağırbaşlı bir halde seni bekler vaziyette… Aylak aylak dolaşıyor gibi… Bekler gibi seni…

    Haydi dön, gel! O nesneler aksettirmesin artık yüzünü! Sen geç onların yerine! Bütün eşyalar yüzünü aksettirmekten vazgeçsin artık! Gel ve daima burada ol bundan böyle! Hiç değilse yaşadığım sürece…

    Ben, her akşamüstü böyleyim. Gölgeler inmeye başladı mı düşersin aklıma. Kat kat kararmakta olan geceler boyu seni düşünürüm. Karanlıklardan bakarım sana… Sana ve geçen günlere… Nasıl ararım seni, tenini… Fakat ne yazık ki artık bedenen görmem imkânsız! Varlığın, her fani varlık gibi ömrünü tamamlamış durumda. Kurumuş, parçalanmış, toz olup dağılmış vaziyette…

    Her şey eninde sonunda toprak olmaya mahkûm. Sen de yeşil ekinler gibiydin. Sonra kurudun. Hasat zamanı, acımasız bir orakla parçalandın, toz olup savruldun gittin. Topraklara belendin. Şimdi, mezarında yeşermekte olan bitkilere karışmış durumdasın. Üstünde biten otlarda arıyorum seni. Ancak yapraklardan bakmaktasın bana… Ne yazık ki sadece çiçeklerden gülümsemektesin.

    Nasıl özledim seni, nasıl!..

    Nerdesin?

    ***

    Onur BİLGE

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge

    BiR ÇİFT





    .................Ölüm
    ......................İki hece

    Çifte kumrulardı
    Hayatın bam telinde
    Tam on beş kapı açıldı ansızın
    Yedi kat göklerde
    Yedisi solda
    Sekizi sağda
    Ortada
    Kıldan ince saç teli

    Çifte kumrulardı
    Hayatın bal deminde
    Biri uçtu bir gece
    Defteri elinde
    Gizlice

    Ecele kuruluk saati duruk

    Ölüm iki hece

    Kalanın kanadı kırık
    İçi buruk
    Nicedir söylemez olmuş dili
    Artık o bir deli

    Sol elinde
    Hiç kurumayan mendili
    Şiir yazar
    Ağıt yazar
    Hasret yazar sağ eli

    Onur BİLGE

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge

    Altının değerini sarraf bilir. :)

    Sevgiler...

    Onur BİLGE

    Cevap Yaz
  • Metin Solak
    Metin Solak

    Şimdi ben bu şiiri beğenmedim desem antoloji bana baştan başa bir kırmızı çizgi çekecek. Ama ne yapalım bayram bayram bayramda gitmiyor bu şiir işte. Neyseki Hüseyin beyin yorumu yetişmişte biraz günü kurtarmış.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (8)

Hilmi Yavuz