Leyleğin ömrünü geçirdiği gibi zaman içinde ağır ağır yok oluşunu yaşarken varlığını unutur ve niçin bu dünyaya gönderildiğinin idrakine varamazsa eğer, dümeni kırılmış pusulasız bir kayık gibi nereye gideceğini bilemeden oradan oraya savrulur gider insan.
Bu savruluştan kurtulabilmek için elindeki bütün imkânları kullanıp her türlü çabayı sarf edeceğine, hâlâ tembellik ve rehavet içinde yaşamayı seçip, ‘bananeci’ bir yaklaşımı tercih ederse kaçınılmaz son gelip çattığında şaşkınlığını bile anlayamamış olmanın çaresizliği içinde bulur kendisini.
İşte o an geldiği zaman ve o zorunlu teslimiyetin aczi içinde kişinin yaşayacağı pişmanlığın ona kazandırabileceği hiç bir şey yoktur.
Zaman insana verilmiş değerli bir nimettir ve onu Cenabı Hakk’ın rızasına uygun kullanmaksa insan olanın üzerine düşen çok değerli bir görevdir.
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler
Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını