Dünya yaşanacak bir yer olmadığı taktirde terk etmek daha kolay geliyor mesela uzaklaşmak istiyor insan gördüklerinden bazen , yaşarken bir kaç bin kalabalık şekilde yaşıyoruz ama ölürken hep bir bir ölüyoruz yalnız ve tek başına. Bazen soruyorlar dünya nasıl bir yer , aslında sordukları hayat nasıl gidiyor fakat altında yatan en büyük neden dünyanın nasıl bir yer olmadığı ? soranda biliyor çok kötü ve çekilmez olduğunu fakat nabız yoklaması yapıyor aklınca .Sessizlik ölümsüzlük kazanmış yeni çağda gözlerinde sadece süs ve gösterişten başka bir şey olmayan insan topluluklarında , kadın cinayetleri , çocuk istismarı , cinayetler vb. Azgınlıklar ikinci palana atılmış hepsinin tek bir ortak noktası var gösteriş ön planda olması ses ikinci planda öyle olmasa bir şeyler değişmesi gerekir di şüphesiz. Ülkemde bir kadın istismara uğruyor bunu gündem yapıyorlar belki kadın ölüyor arkada sadece koca bir kadın şiddetine hayır başlığı altında milyonlarca insan paylaşıyor fakat daha birinin yasını tutamadan diğerinin acısı ekleniyor aynı şekilde çocuk istismarı hepsi için üzülüyoruz belki toplum olarak fakat üzülmek veya orda burada gösteriş yaparak olmuyor uzun deneyimlerle gördük biz bunu .Biz kendimizden taviz verdikçe başkaları hep bizden bir tık daha baskın olmaya devam edecek buna eminim ! kadınların namusu var erkeklerin yok gibi güya ilk taviz bur da verildi annelerimiz babalarımız dedelerimiz ve atalarımız hepimiz birden suçluyuz erkekler istedikleri gibi bir hayat sürebilirken kız çocukları hep geri planda tutuldu ilerleyen zamanlarda bu kadın şiddetine dönüştü sözde kadın erkek eşitliği var ! Bir ahlâk anadan babadan alınan gelenekle olur ama biz hep bu konuda arka palana düştük. Verilen cezalar ne bu olayları azaltacak nede kaybolan ahlakımızı yerine getirecek kim bilir belkide daha da artıracak . Antalya’da iki çocuğun başına gelen olaylar hepimizi çok üzdü ama bizi daha çok üzen şey bu suçun karşılığının serbestlik olmadığı . İnsanlık bir kere daha yerin dibine girdi evet hemde yedi kat yerin dibine girdi girmeye de devam edecek . Sessizliğin bir kez daha ölümsüz olmasını istemediğim için bu yazıyı yazdım yazmaya da devam edeceğim bu ülkede benim özgürce yaşama hakkım varsa korkmadan çekinmeden namus gibi bir etiğe takılmadan yaşama hakkım varsa kadınların da bu halkları var hiç bir şeye takılmadan ve özgürce ahlâk hiçbir zaman namusla olmadığı gibi hiçbir suçun cezası ölüm olamaz !bir can ancak o canı veren yaratanın dır ondan başkası da alamaz . Aynı şekilde çocuklarında özgürce yaşama hakkı var korkarak veya geri palana atılarak değil bu kokuşmuş zihniyetin düzelmesi ancak ve ancak vicdan ile üstesinden gelebiliriz kısaca düzgün bir eğitim ve parlak düşünceli görüşleri benimseyerek başka türlü ne bu yaslar bitecek nede dünya eski dünya olacak . Unutmayalım ki verilen tavizler ilerde böle büyük bir insanlık suçuna dönüşmeye devam edecek ....
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta