Onlar; beş çocuk ve anne babalarıyla bu toplumsal travmaları yüksek
geri kalmış bir ülkede yaşamaya çalışan yoksul, çalışkan, onurlu ve sosyal bilincin yetersizliğinin girdaplarında bir aileydiler.
Ahu anne 16 yaşında evlendirilmiş çocuk yaşta anne olmuş bir ev kadını, Suphi baba ise adeta mevsimlik bir işçi, inşaatlarda boyacılık yapmaya çalışandı.
Her ikisi de otuzlu yaşları aşmış bu zorlu yaşam mücadelesinde var olmanın, yaşamanın direnciyle dünya güzeli tatlısı beş çocuklarıyla ailelerinin kendilerine verdiği dairelerinde, iyi ki kira ödemeden yaşamaya çalışıyorlardı..
Hiç düşünmüş müydüler? Dünyaya gelişleriyle an be an gözlerinin önünde serpilip gelişerek büyüyen sevgili çocuklarının bir zaman sonra patlayan bir yanardağın lavlarını kusarken, akışında önüne kattığı her şeyi anında yakıp yok edişinde ki gibi ciğerine yapışan illet bir hastalığa tutularak gün be gün eriyişini…
Ya o sevginin, masumiyetinin can güzelliği çocuklar, şöyle bir serzenişte bulunarak Ah anne ah, Ah baba ah diye hiç düşünmüş müydüler?
Neden bize sağlıklı bakamayarak yeterli beslenmemizi yerine getiremediniz…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta