Dalında yeşeren güllerin bir örneğidir düşünceler. Atlastan yaygılar üzerinde güneşi kıskandıracak derecede yüreklerin samimiyetini ortaya koyması...Tutunduğu zemin yiğit, ısındığı hava mert, dinlendiği gölge şefkatli. Zamana meydan okurcasına kaygısızdır düşünceler. Sıfatı düşünce olsa da aslında ufuklara yelken açmanın ta kendisidir beynin hezeyanları. Uzandığı yönün her noktasında ince sızıların tahtında gösteriverir kendisini.
Ezelin sorgucu olur bazen, büyülü inceliklerin esrarını derdikçe. İğne ucundaymışçasına kocaman alemin şaşaası. Veya bir balon kadar latif. Her iki halde ürpertilerin neden ve niçinlerin muharebe alanıdır. Kazanç; hoş sedalar, okşayan bakışlar sonunda gönül hoşluğu, kayıpsa; yine düşünceyle başlayıp sonuçta nedameti getiren kin ve husumet. İşte ezel ve ebet çizgisinin kıldan ince yüzü. Bu ince çizgide seyredebilen kişidir ebet cambazı.
Ve bir çığlıktır bazen düşünceler, gecenin karanlığını yırtan. Tırmandığı yolların kaktüs dikenlerine tutunarak. Ziya uzaktır. Sıralanmış binlerce dağ ötesinde. Yol yokuş, yol kıvrım, satıh karanlık, yorgunluksa diz boyu. Ya arka sokak, ya bir adım öte? Yok kelimesinin bulunmadığı alem. Durmak eğleşmek kafi.sinesinde sineleri büyüten sahte ana kavramı.
İnsanın ilhamıdır demenin yanlışlığı ortadadır düşünce için. Gerçekten ilhamı ve mimarıdır da. Gerdikçe gerilen lastik misali. Geçmişin solmayan aynası. Daldıkça milyar çeşit insan figürünün istiflendiği bahçeye açılan kapı. Biri Ahmet’in bin yıl önceki hali, diğeri Gamze’nin. Öbürü bilmem hangi ölümsüzlüğünü ilan etmişin.
Belki bizim düşünce kapılarımız açık olmasa da düşünenler için bir kapıdan girdikten sonra bin kapının seyri sefası mutlaktır. O cümle kapı. Sonra, bir çember çizgisine sıralanır kapılar. Asırlık zamanların temaşaya sığmasına imkan yoktur elbette. Hakim kudretiyle acımanın, nefretin veya ütopya sınırında yenidünyaların imarı söz konusu olur. Ağlayan bebenin göz yaşına bulanmaktan ziyade, gülen yüzlerin var olduğu bir dünya, düşünce sınırlarını zorlayıp durur.
Gül akar gözlerin baktığı noktalardan. Kimi pembe, kimi al, kimi sarı. Gül olur sümbül olur da sevgili olmaz mı düşüncelerde? Pek ala olur. Zaten sevmek değil midir düşüncenin menşei. Kaldırım nakışlarına serpiştirilmiş bedenden kilometrelerce uzakta ruhun arayışlarının özüdür düşünce. Beden sürüklenirken ruhun en ala makama yelken açışı. Bir adım geride buzdan saraylara kral olmaktansa...
Bin dağ aşmanın meşakkati sonunda sevgiliye kavuşmanın hazzı vardır düşüncede. Sümeyye’nin düşüncesiyle kemale eren aşkı derecesinde. Daha niceleri bu kervanın mensuplarıdır. Hele Bekir’lerin çok büyük beden dileyişi yok mu, öyle ki ondan başkası girememelidir ateşe. İşte düşünce, işte düşünür, işte aşk, işte top yekun insanlığı temaşa metodu. Bu düşüncede neler yok neler. Merhamet acıma, sevgi, hüzün ve dua. Bu kadar engin düşüncenin çizdiği ufku hayal etmek dahi imkansız. Ne kadar zor, bütün insanlığı anadan, babadan, yardan daha aziz, daha sevgili addedebilmek. Yanabilmek insanlığın derdi efkarıyla.
Kayıt Tarihi : 25.8.2006 15:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!