Yalvaç pazarı Pazartesi günlerinde
binbir ayak bir ayağın üstünde
Gemen’li kadınlar üzüm, fasulye
Masırlılar domates, Hüyüklülüler yoğurt satardı
atı semerli, ıslak heybeden bıçkıyla kar satan karcıdan
sadece köylüler kar alırlardı
ardıçla çevrili parkın camiye bakan kenarı boyunca
-bit pazarı- kurulurdu;
müstamel giysiciler,
parça basma satanlar,
muşambacılar yayınırdı
bohçacılar; fiyat ne olursa olsun kazara bakana
mutlaka bir şeyler kakalarlardı
köşede Sait Balcı’nın gazete büfesi vardı
bazı öğretmenler işlerini-güçlerini bırakır
bağlı gazeteleri sayar,
bağları koparırlardı
ağaca asılı spor-toto tabelasını
her pazartesi tebeşirle 0-/-2 diye numaralandırırdı
tabeladaki Balkırspor, bazen bakırlaşırdı
karşı köşede kuş üzümü sarmaşıklı bir kahvehane
erkekler sıkış-tepiş oturur illa da sigara içerlerdi
diğer köylülerle ölenden, olandan
karşıdan-karşıya haberleşirlerdi
alınanlar heybelerde,
heybeler dükkan önlerinde
heybeleri kadınlar, çocuklar beklerlerdi
kimi sorarsan sor, bir köylü; “şuradaydı”
ya da ne alacak, ne iş yaptıracaksa
nerelerde olabileceğini sıralardı
ama –ikametgah ilmuhaberi- imzalanacaksa
muhtar; mutlaka köşe kahvede bulunur, imzalardı
ve cebinden çıkarır soğuk mühürü
hohladıktan sonra elinin ayasını
destek yaparak uzunca basardı
halin Hürriyet Kapısına yakın bir yerde
Berber Kemal,
yazları dondurma,
kışları termiye
karşı tarafta şişman kısa boylu kasaplar
etrafa bayat kokular yayardı
yakınlarında uyuz,
kıvrılmış yatan köpekler
ve şişman kediler vardı
sinekler, eşek arıları
üzüm küfelerine
kesilmiş kavunlara konardı
pazar derneğinde
(alnında “Allah Korusun”
kapısında “Bismillahirrahmanirrahim”
arkasında da
“kazandığım bilek zoru
Allahım kazadan koru”
ya da “babam sağolsun”
yazılı) kamyonlar dolusu kavun-karpuz
halde yerini almak için elden-ele atılırdı
“-naylon yimbeş”
“-buz bunna(r) haydi buz” diye
çocuklar bardakla su satarlardı
iri-yarı bir at,
semerinde ıslak heybeden
karcının bıçkıyla kestiği kardan alanlar
ısırıp suyunu so(mu) rarak
illallah çekerler hararetten
“-kimbili nası kalı avusdos ıscağında bu gar”
diye kendilerini alamazlar hayret etmekten
çok bilmişin biri
“-Alla(hı) n hekmeti işdecik o kaddar”
diye kestirip atar
Terziler Arastasına varmadan
Hürriyet caddesinin hemen başında
“üç tekerli el arabası”nda yayınan
bizim köylü Terzi Hasan
iki tane daha çerçi vardı
iteleyerek getirdikleri çarşılarında
iğneden-ipliğe ne arasan satarlardı
“cincik-boncuk” ayna-tarak,
traş malzemeleri,
tesbih, tırnak çakısı
kalem pilli el radyoları
kaçak tütün, kent-marlboro,
işlenti boncuğu, cep defteri
çıplak kadın resimleri
aynı türden kalem, çakmak
yabancı para bozma işlerine de
el atmışlardı
Yalvaçlı diğer pazarcılarla
geceden istiflerler balyalarını
tenteneli kırmızı bir kamyona
sabahın seherinde yola koyulurlardı
çevre ilçelerdeki kurulan pazarlar da
yollarını gözleyenler vardı
Belediye Hamamında Müstecir Süleyman’dı
herkesin mabadında peştamal,
kolunda lastik bilezikli emanet anahtarı
zor açılırdı kubbeli bölmenin ıslak kapısı
yankılanır;
tasın mermere çarpan sesi
ne hangi türkü belli,
ne kimin söylediği
birbirine karışır
yankılanır
uğultulaşır
“felek ile bölemedim kozumu
şu cihanda güldürmedi yüzümü anam yüzümü
düşman süre süre gelir izimi anam izimi
kalk gidelim sevgili bu el bize yaramaz anam yaramaz
kalk gidelim sevgili bu el bize ya ra maz”
ara bölmelerde kişi başına
sözde temiz iki havlu
yarı dönen musluklardan
sonuna kadar açılmış sıcak su
göbek taşında ter atanlar
yan gelip yatanlar
gündüzleri kadınlara,
günboyu erkeklere tatil gün
ter, nem, hararet, buğu ve bun
neredeyse hamam fiyatınaydı,
küçük pembe sabun
tas-tas, şarıl-şarıl dökün
....................
“güvercin uçuverdi,
kanadın açıverdi
elin oğlu değil mi aman aman
sevdi de kaçıverdi
a benim hacı yarim
başımın tacı yarim
eller bana acımaz
sen bari acı yarim”
katır boncuklu, süslü sakındıraklar, gemler
koşumlar, paldınlar, hamıtlar, eğerler, üzengiler
Hırdavatçılar Arastasında gön, yanıkyağ kokusu
karşı daracıkta kendi halinde bir terziydi oğlu
Gardiyan Gara Şükrü
mahkumların korkulu rüyasıymış
bir bakarmış, asayişi sağlarmış
Gelendostlu Sıçık Mevlüt’ün dükkanında halıipi,
tezgah takımı, model, halı
ve pejmürde saçı-başı yoluk bir adam resmi
veresiye vernin halini anlatırdı
Hürriyet Çarşısı boyunca terzilerde kızgın müşteriler
gününde provası yetişmemiş
bu gün-yarın bekletilmiş
bayramlıklarını giyememişler
keçeciler temizlemiş hafta boyunca
işgal ettikleri yolları, meydanları
sabahın seherinde yayınmış pazarcı dükkanları
Yumurta Pazarında pazarları tavuk,
ve hatta pamuk
diğer günler;
etraftaki dükkanlardaki
keçeciler lacivert-kırmızı süslerini
tersinden hasıra döşerlerdi
üstüne de kuzu yünü tabi
ellerinde kalıp-kalıp sabunu,
kenarlara sürerlerdi
üç keçeci hasır rulo içindeki
kuzunun ilk yününden keçeyi-kepeneği
ayaklarıyla ileri, geri yuğardı
solukla ritm tutarlardı
ha! hı! ha! hı!
Ibrık, tencere tava, sahan yapar
Alimiyoncu Yaşar,
yanı başında Bakırcı Şevket
Bakkal Galiba(ğa) nın kilosuna bereket
bizim köyden iki kızı iki oğluna almış
Keçeci Mehmet,
“Osmanlı Zekiye” dedikleri karısı
Saraylar Mahallesinde otururlardı
kavaflardaki lastik kokusu
birde Debbağlar mahallesi
insanın genzini yakardı
önceleri yumurta pazarındaki tenekeci dükkanını
“Deli Şükrü” hal pazarının bir köşesine taşınmıştı
“olive oil-rivyera tipi-zeytinyağı yazılı”
zeytinyağı kutularından “meşrupa ” yapardı
kavaflardaki lastik kokusu
pazarcı çığırtkanlar
Çorapsız “-gel vatandaş gel!
batan geminin malları bunlar”
“-hemşerim” demiş “-asıl var gücününe”
ikiye bölüvermiş pabuç’u
Deli Ali kavafların korkusu
Kayıt Tarihi : 11.1.2007 16:15:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!