İkili ilişkileri hayatımızın başköşesine kim koydu? Neden mutluluğumuz da mutsuzluğumuz da aşk hayatımıza bağlıymış gibi yaşıyoruz çoğumuz? İşimiz, aile yaşantımız, sağlığımız iyi olsa da aşk olmayınca neden kendimizi dipsiz kuyulara ipsiz bırakılmış ışık arayan böcek gibi hissediyoruz? Hadi diyelim bu yalnızlık korkusundan ve her daim içimizi dökebileceğimizi her şeyimizi anlatabileceğimiz birinin barlığına duyulan ihtiyaçtan. Peki neden o halde bir sevgilimiz olduğunda onunla konuşmak yerine tartışıyor, paylaşmak yerine sadece almaya kalkıyoruz ve hala mutsuzuz ya da mutluluğumuzu kendi kendimize gölgelemeye çalışıyoruz kaprislerimizle, isteklerimizle, tavır almalarımızla, kendi isteklerimizi dayatmalarımızla, beklentilerimizle? Yalnızlıktan korkup yalnız kalmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Bu her aç kalmada yemek yiyebilmenin değerini bilip, her toklukta diyete girme arzumuzla aynı tatminsiz durum mu acaba?
Her isteğimizin yerine gelmesine yüzsüzlük edip daha fazlasını istemekte kendimizi haklı görüyoruz. Sıfır iken bir olan iki de olur üç de deyip istemeye devam ediyoruz. Ama fark etmiyoruz bazen bu bir, iki, üçler artı yönde mi yoksa eksi yönde mi artıyor diye. Sevgilerimizi, paylaşımlarımızı olumlu yönde çoğaltabiliyorsak ne ala, ama olumsuz yöne gidiyorsa patlamaya hazır bir bomba oluşturmuşuzdur, sadece tek bir hamle yapmamızı bekler hal almıştır. Ateşi yakmak… Sonra bommm…Geride kalan yine yalnızlık ve soru işaretleri…
Sevim Atan
25.12.2008
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta