Yorulmuştu genç kadın... Kendinden; kendi diye bilip yaşadığı, kendi diye tutunup sahip çıkmaya çabaladığı, kendi diye korkup kaçmaya çalıştığı bu hayattan yorulmuştu... Çok konuşmasının ardına gizlediği suskunluğundan; çevresindeki onca kişiye rağmen içinde yaşadığı yalnızlıktan yorulmuştu...
Yorulmuştu genç kadın... Kalabalığın ortasında dolu dizgin ve bir o kadar da boynu bükük yaşadığı yalnızlıktan yorulmuştu... Korkularından, kaygılarından, güvensizliklerinden yorulmuştu... Ya yine kaybedersem diye diye, bu kaybetme korkusuyla yeniden kaybedeceğini düşünmekten ve daha da korkmaktan yorulmuştu...
Yorulmuştu genç kadın... Düşünmekten, düşüncelerinde kaybolmaktan yorulmuştu... Düşüncelerden kaçabilmek için tutunduğu isyankar çırpınışlardan, umutlu çabalardan, sonra da umutlarının sarsılmasından yorulmuştu... Dünü bugünde yaşamaktan, bugünün yarını da etkileyeceğini düşünmekten, bu yüzden korkularda boğulmaktan yorulmuştu...
Yorulmuştu genç kadın... Hoş, o hep yorgundu zaten... Hep korkuluydu, hep güvensizdi... Ne zaman korkularını aşıp birilerine güvenecek olsa, sonrasında yediği darbelerden dolayı korku-güvensizlik girdabından çıkamamıştı hiç... O yüzdendi çok sesliliğine gizlediği sessizliği... O yüzdendi sevgi ve güven konusunda korkulu ve temkinli adımlar atışı... Bir yandan sarılırcasına tutunuşu, bir yandan korkularını haykırışı ve kendini açamayışı, aşamayışı o yüzdendi...
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,