kendine hiç sordun mu, beni neden seviyorsun?
ve yeni tanışmış olmamıza rağmen, neden uzun yıllardır birbirimizi tanıyor gibiyiz?
belki de şuan yazmış olduklarımı, başka bir zaman diliminde çoktan okumuştun? (kim bilir?)
bunu geçmişinle açıklayabilirim
nereden geldiğini biliyorum
ve benim nereden geldiğimi de birtek sen biliyorsun
o yüzden susmalıyız.
yoksa nasıl açıklayabiliriz birbirimizi?
milyonlarca insan,
yüzlerce şehir ve yüzlerce başka yüz varken
neden senin yüzün daha cazip ve etkileyici?
hiç düşündün mü?
birlikte olmak istediğimiz kişileri ilk önce hayal dünyamızda şekillendiriyoruz
daha sonra onları o kadar çok düşünüyoruz ve istiyoruz
ki, bu çekim gücü bizi onlara yaklaştırıyor ve bir gün karşılaşıyoruz
kenara atılmış düşünceler ya da kimseye söyleyemediğimiz şeyler olarak
aklımızın bir yerinde birikip kalıyorlar
günden güne güçlenerek ve bize acı çektirecek haddeye geldiklerinde ise
bommm! bütün bastırılmış ve örselenmiş korkularımız
beynimizin komutanlığında yüzümüze birbir vuruluyor
en büyük düşmanımız kendimiz oluyoruz bir anda
ve onu alt etmek görüldüğü kadar kolay değil.
emin olun ki, hayatınızda daha önce beraber olduğunuz kişileri bir kağıda not alacak olursanız
ve yüzlerini gözünüzde canlandırabilirseniz eğer
şüphesiz onlar arasında büyük benzerlikler olduğunu göreceksiniz
yani aşık olacağınız kişiyi kalbiniz değil aklınız seçiyor
bir elektronun aynı anda bir kaç yerde olduğunu
ve daha da ileri gidecek olursak, bir elektronun aynı anda
bir kaç yerde olmak zorunda olduğu kuramından hareketle
yola çıkılırsa, varacağımız sonuç çokta şaşırtıcı değildir
sizin, yolda kazara gördüğünüz ya da hoşlandığınızı sandığınız kişi
tesadüf değil, tamamen sizin istediğiniz bir seçimdir/farkında değilsiniz
çünkü siz bir şeyi çok isteyip ve onu örselediğiniz anda
bu isteme ve akılda kalıcılık
beyin hücrelerinin içinde bir takım protein zincirlerinin oluşmasına
/diğeri ve diğerleri hedefe/hedeflere ulaşmıştır.
(bir gün kendime ilkokuldayken yazdığımın bir not buldum
bunu hangi derste ya da hangi öğretmenin zoruyla yaptığımı hatırlamıyorum
ama mesaj çok açıktı: şuan ben on yaşındayım, ya sen) ?
oysa bu karşılaşma yıllar öncesinde de olmuş olabilir
her hangi bir paralel evrende, aynı şeyleri yaşamış ve ayrılmış bile olabiliriz
hatta hastalık derecesinde ki kıskançlığımızı dahi bununla açıklamak mümkün olabilir. (mi?)
paralel evrende bir ayrılık yaşadıysak seninle
bu bir aldatma ya da güven eksikliğinden kaynaklanıyor diyelim
günümüze dönüldüğünde bu kişiye karşı aşırı kıskançlık
ve güvensizliğimizin nedenini anlamamıza yardımcı olamaz mı?
yani şu an yaşadığımızı bile sadece varsayabilirken,
bunu da şöyle açıklayayım:
dünya da tek kişiyiz belki de evrende. o kadar yalnız kalmışız ki,
etrafımızda bize benzeyen birileri olacağına kendimizi inandırmış olabiliriz/olamaz mıyız) ?
bu gitgide bir saplantıya dönüşmüşte olabilir
ve evrende tek başına kalmanın yükü ve ağırlığı ile yeni bir hastalığı keşfetmiş oluruz
bizim hayal ettiğimiz kişilerin bizi muayene etmesine izin veririz
oysa hepsi bir kurmaca değil mi?
zihin oyunları bunlar
ama mutluyuz, bize benzeyen birileri var etrafta
farkında olup, aklımızı başımıza almak (mı?) belki de en büyük aptallık olacak
o yüzden yalan da olsa kendi kurduğumuz bu oyunun içinde
zihnimiz bize hangi rolü layık gördüyse onu oynamaya razı geliriz...
hikaye tam bu aşamada başlıyor
yaşadığı dönemde çok popüler ve aktif olduğunu sanan kahramanımız
bir gün bir kaza geçiriyor (onun kaza diye nitelendirdiği aslında
beyindeki nörolojik bir travma) kendini trafik kazası diye avutuyor
ama hiç bir şey ona çarpmadı
paralel evrende geçirdiği bir kazayı hissetti
ve bir rüyadan uyanır gibi tekrar kendine geldiğinde
kafasında kurduğu dünya tamamen silinmiş
ve bir hiçliğin yalnızlığın içinde kısılıp kalmış
kendine bölünemeyen tek sayılar gibi sonsuza uzayıp giden bir bilinmezlik
bu yalnızlığı kabul etmek elbetteki zor
/kendini bir yatakta yatarken buluyor
birden doğrulup kız arkadaşı ile buluşması gerektiği aklına geliyor
zaman bir hayli geçmiş/kızmış olduğunu düşünerek acele ediyor
hızlı adımlarla ilerliyor
saatine bakıyor bir'e çeyrek var (12:45)
ama sokaklar boş tek bir araba dahi yok
aldırış etmeden yürümeye devam ediyor
buluşma noktasına yaklaştığını sandığı sırada
bir bakıyor ki hala aynı yerde (ya da her yer aynı)
hiç bir gelişme belirtisi yok!
bir insan, köpek, ya da her hangi bir canlı yok! /
işte tam burada bir soru ortaya çıkıyor:
acaba travma geçirmeden önce de yine böyle bir yaşamda mıydı
ki öyleyse en başa dönüyor
yoksa, kurduğu bütün yaşamsal belirtiler
hayali arkadaşlar ve anılar
beyindeki nörolojik bir rahatsızlığın bir anda yok ettiği koca bir yalan mı?
bir ayna, cam gibi bir şey arıyor
kaç yaşında? adı ne? kim?
bu soruların bir türlü cevabı yok!
hayata yeniden başlayanların
hayatının sonuna gelmişlerden ne farkı var?
(Denemeler Kitabımdan)
Kemal DeğirmenciKayıt Tarihi : 2.4.2015 17:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!