Benliğin çöküşünü izleyebilmek kor tanesi gözlerde. Üşüyen sevdalara yelken açarken geceler, düşlerimin gevreyen dudaklarında, acıları içerek yarım bir şarkının melodisinde, acı bir çığlık olarak boşaldım hayata. Sözlerimin yankısında siyah bir sitemdir gece. Korku tahterevallisinde sallasın düşler, ağlasın gülüşler. Eski bir masalın sonunda kalleşliğin göğsünü çepeçevre sökmek tırnaklarımla. Söylenmez sözlerin arifesinde, benlik prangalarının ruhuma saplanışını görebilmek gecelerde. Yorgunluk şarkılarında yine hiç bitmeyecek eski bir matem havasını kalbimden gelen sesle söyleyebilmek. Söylesene ey! Acıların anlatamadığı kurşun yüklü gövdem, hangi düş kırıntısında ölümün soğuk halini yüzüme maskelettin. Acı gövdemden başlayıp bedenimi makaslarken hangi acı söz düşmedi ki dilimden. Ruhumun kırılgan köklerinde hangi kış boranını içimde taşıdım da bir kuşun gölgesinde paralayıp geceleri yalnızlığı içime atmadım ki… Acıların istilasıyla yüzümü maskeletmek düşlerde, kim bilir hangi acılanın beti benzi sararmış halini içinde taşır. Konuşsana kalbime atılmış pranga, senin verdiğin acı, düşlerimin bir toz parçası kadar büyük mü? Yine dünyayı siyah renklere boyatıyorum, her şey ürpertili bir hale bürünüyor. Kalpsizler kalp oyununu oynamaya başladıklarında birdenbire korkunç bir ruh haliyle, katılaşmış bedenimle dönüyorum hayata. Artık herkes karanlığı yüzlerine takmış da mutluluk nağmelerini söylerken; acılarımı omuzları yükleyip de karanlık, acı bir bestenin gölgesinde yürüyorum hayata. Ah! Bu şarkıların gözü kör olsun. Annem seccadesine düşlerini koyuyor an be an. Sus! Kimseler duymasın ama itiraf ediyorum ben yanmışım galiba. Akşam olunca içime, gözlerime, kalbime, ruhuma kısacası bütün bedenime sinen yalnızlığın matem havası.Öyle bir hale girdim ki yalnızlığıma yalnızlık sinmiş. Kalbime sinen bu çetrefil duyguları içimden atabilmek için neleri feda etmezdim ki… Örneğin; her şeyin üstüme çökmesi, kalbimin yırtılırcasına sessiz bir nağmenin içinde bedenimi un ufak etmesi, yok oluşu her nefesimde içime çekişim… Kalbimde bir boşluk nasıl da kaybolmuşum. Bir müzisyenin ezgili bir biçimde bir besteyi çalarkenki ruh halinin içime sinişini gözyaşlarımda saklıyorum. Yırtılırcasına acılara gömülmek, of! Tükeniyorum. Hoşça kal gökyüzü adım adım ölümün içimde tırpanlaşıp bedenimi biçtiğini hissediyorum hoşça kal.
Yalnızlığın puslu yüzü: Fatih ATAŞÇİ
Kayıt Tarihi : 22.11.2015 01:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Benim de katıldığım bir görüş var: Yalnızlık bizim tercihimizdir.....
Şikayet ettiklerimizi önemsemesek..... insanların farklı yüzlerini görmesek.... tavırlarını ve sözlerini ciddiye almasak.... Sevdiğimiz bizi bırakmış mı, terk etmiş mi, aldatmış mı.... demesek..... dünya yanarken 'hasırımız yok ki' diyebilsek..... söylenen sözlere alınmasak..... Öyle ya da böyle birileri olur yanımızda!.....
Ama 'öylesi olacağına hiç olmasın' diyorsak..... ikiyüzlülğe tahammül edemiyorsak.... sözleri va tavırları ciddiye aldığımız için bazen kırılıyorsak..... bizi kıran sevdiklerimizle aramıza sınır koyuyorsak...... dünya yanarken hep kurtaracağımız , kendimizden başka birilerinin hasırlarını bile dert ediyorsak.......... 'iyiliğe sormuşlar: nereye gidiyorsun? diye.... kötülüğe..... demiş misali..... alınırız, kırılırız..... bir gün yalnız yaşamanın huzurına erer ve onu bir daha bırakmayız.....
Yalnızlık, tercihtir ve inanın değerlendirebiliyorsanız büyük zenginliktir.....
Yazınızı ve sizi kutlarım Fatih Bey.... Saygılarımla......
sonra her şey birbiri içine geçer yiyip bitirir gece ışığımızı yiyip tüketir yalnızlık ruhumuzu tüketir ve anılar çöker gözbebeğimize... en iyi sığınağımız düşlerimiz bile çoktan terk eder bizi bilmediğimiz sokaklarda kırılır...
Böyledir şair yalnızlığın bir yanı pus diğer yanı hep yağmurdur...
Çok içli bir deneme... beğeniyle okudum...
Sonsuz kutlarım...
Saygı ve sevgi ile
Güzel denemeydi...
kaleminize sağlık sayın Fatih Ataşçı...
TÜM YORUMLAR (6)