Kaybolmak istiyorum,
kaybolmak istiyorum,
Kaybolupta;
kendimi aramak istiyorum..
Yıllarca hizmet veren,
benliğimden,
beynimden,
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Devamını Oku
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
yalnızlığın bittiği yerde insanlıkda biter!
Temennimiz yalnızlıkların sona ermesi.
Tabi esas olan gönül yalnızlığıdır.
İnsan vardır kalabalık içinde ama gönül yalnız ve suskundur.
Suskun ve yalnız olan gönüllerin yarası dinsin diliyorum.
Yüreğinize sağlık.
Sevgilerimle.
Tek başımaydım..
bir avuç yem saçtım..
çoğaldım..
Tek başıma idim
çoğunluğun içinde...
Şimdi iki oldum
yalnızlığım benimle....
Çogalıpta yalnız kalmak garip degilmi?.Yüreğinize sağlık.
tebrik ediyor, yüreğinize sağlık diyorum.
Tek başıma idim
çoğunluğun içinde...
Şimdi iki oldum
yalnızlığım benimle....
şiirlerinizde anlam derinliği somut olarak görülüyor,çok manalı çok akıcı ve çok etkileyici bir şiir tebrikler saygılarımla
Şiiriniz bana bir yazımı hatırlattı:
Kendime Muhtacım
Bir akşamüstü bir çanta almalıyım yanıma… İçinde birkaç gömlek, birkaç pantolon, birkaç çorap ve tek kişilik bir çadırla uyku tulumu olmalı. Üzerimde telefon bile olmadan evden kaçarcasına çıkıp, otogara giden dolmuşa bindiğim gibi orada almalıyım soluğu. Otogardan içeri girdiğimde karşıma ilk çıkan ve “Ağabey, yolculuk nereye? ” diyen simsara, gideceğim yeri söylemeden arabanın hangi peronda olduğunu sormalı, doğruca oraya yönelmeliyim.
Önce otobüsün yanında olacağını tahmin ettiğim şoförü sormalıyım. Eğer orada ise sorun yok demektir. Değilse, oradaki muavini gönderip şoförü çağırmasını istemeliyim. Bu arada kesinlikle otobüsün nereye gittiğini sormamalı, üzerindeki yazıya da bakmamalıyım. Şoför yanıma geldiğinde şunu söylemeliyim:
“Bu otobüsün nereye gittiğini bilmediğim gibi bilmek de istemiyorum. Sizden isteğim; nereye gittiğini bilmediğim bu otobüse beni almanız. Seyahat şirketinizin yazıhanesine uğramadım ve uğramayacağım. Yani anlayacağınız; bilet almayacağım. Canım nerede isterse, beni orada indirmenizi isteyecek, o zamana kadar olan ücretinizi ödeyip ineceğim.”
Ve böylece binmeliyim otobüse… Şoför ile konuştuğumuz kurala sadık kalmak ve en başta verdiğim karar gereği nerede olduğumu anlamamak için yola ve çevreye bakmadan gitmeliyim bir süre. Ne kadar gittiğimi düşünmeden, epeyce bir zaman sonra gecenin ortasında bir dağ köyünde inmeliyim. Hava güzel ise, köyün yakınındaki düz bir yere çadırımı dahi kurmadan uyku tulumunu serip uzanmalıyım. Ve yıldızlarla bir oyun oynamalıyım kendimce. Daha önce oynanmamış, adı bile konmayan bir oyun. Kaç saat sürer, ne zaman biter, galibi kim olur bilinmez. Zaten bilinmesi de gerekmez. Çünkü bu oyunun ne galibi vardır, ne de mağlubu.
Geceleri parıldayan ateşböcekleri, gözlerimin üstündeki yorganı usulca örterken, ben de kendi yorganıma sarılıp uyumalıyım. Annem gelmeli rüyama; öpmeli, sarmalı... O; “Oğlum” dedikçe, titremeli yüreğim…
Ardından bir başka rüya görmeliyim. Cep telefonunun, televizyonun, radyonun, bilgisayarın ve bilcümle iletişim araçlarının kullanılmadığı bir rüya olmalı. Herkesin birbirine içten davrandığı, riyanın olmadığı bir dünyada bulmalıyım kendimi. Bana cismen yakın olanların kalben, kalben yakın olanların da cismen yakın olduğu, insanların; para, ev ve arabadan başka şeyler de konuştuğu, düşen birine; fazladan bir tekmenin vurulmadığı, bambaşka bir dünya ile dolu bir rüya olmalı. Nihayetinde; kurduğum dünyanın en yüksek yerine çıkıp, böyle bir ortamda mutluluktan uçar gibi olan, uzun zamandır aramama rağmen benim bile bulamayıp hasret kaldığım “kendimi” seyretmeliyim saatlerce. Yalancı aynalardan yansıyana değil, kendi gözlerimle bakmalıyım sahici olan gözlerimin içine uzun uzun.
Sonra birileri gelse yanıma… İki tane kelebek mi desem, yoksa iki melek mi bilmem. Gözlerimi açmamı isteseler, dünyam bozulmasın diye sonuna kadar dirensem onlara. “Yaşamak direnmektir” düsturundan hareketle, onlar ısrar ettikçe kurduğum dünyanın tadına varabilmek için dirensem. Ellerindeki sihirli değnekle gözlerimi açmak için uğraştıklarını hissettiğimde bu kez de elimle kapatsam gözlerimi. Sonunda onlar galip gelse ve uyansam. Uyanmamla beraber, rüyadaki dünyamın gerçek olduğunu görsem ve şaşkınlığım kat kat artsa. Tek başıma bu manzarayı seyrederken, elinden bıktığım yalnızlık, daha bir güzel görünse gözlerime…
En son olarak bir yaz yağmuru çiselemeye başlasa… Damlalar tatlı tatlı yüzüme vururken, kanatları ıslanmasın diye kaçıp gitse melekler. Ben ise bulutların ardına kaybolan yıldızlara el sallayıp, çadırımı kurduğum gibi tekrar girsem uyku tulumunun içine. İşte o zaman, yıllar önce kaybettiğim ve muhtaç olduğum “ben”i bulur, her hayalimin gerçek olacağına inanır ve bu inanç uğruna ömrümü harcardım.
12.08.2008
Aynı hisleri farkı şekillerde yaşamışız.
Selamlarımla...
Cevaplandıramadığımız sorularla dolu olan hayatta ne kadar da yalnız durumdayız değil mi?Saygılarımla...
ne güzelde yazmışınız.. ellerinize sağlık
İlginç ve güzel
Tebrikler ağabey.
Selam ve dua ile.
kutlarım usta kalemi,kısa ve özlü bir eserdi.
ilhamınız daim olsun.
saygılar
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta