Sen beni hiç özlemedin biliyorum hiç ama hiç sanki,ne sesimi, ne nefesimi, ne gülüşümü, ne de sana yazdığım cümlelerle benim sesimi, biliyorum bu yokluk zamanları, sadece geriye dönük özlemle yaşanamaz zamanları, sevginin kutsallığıymış, sevginin duruluğuymuş, sadeliğiymiş
duruşundaki asilliğiymiş, velhasıl sevgide ki yaşamı sollarmış geçmişsin gecenin geçinde, karanlığın koyusunda, ıssızlığında, yalnızlığının çıkardığı topuk seslerinde, el olmuş girmiş uğrunda ölürüm, can feda olmalı bu sevgiye dediğin sevgi talan olmuş gitmiş, kime ne ki?
Sevgideki ahtı vefanın varlığı, sana ne ki böyle bir duruşun ağırlığı, kim demiş ki sevginin yolu uzundur, kim demiş ki sevgi yolunda tabanlar çatlasa da vazgeçilemez bu yolculuktan, kim demiş ki sevginin gözleri, gecenin siyahında ve de zifirinde de gelip oturur insanın kendi gözlerine, hadi geldi diyelim, sana ne ki uzaktan göreceğin göz renginden, sen demiş olsan da “o gözlerde kaybolurum” diye unutmuş olsan ne yazar bu kalem, hayat bu sevdiceğim, bazıları sevda yoluna bir ömrü geçiştirir, kimileri de alır kazmayı küreği basar toprağın bağrına sivri uçları, açar bir kara toprak çukuru, basar geçer sevdayı o çukura, üstüne de sinsi bir gülüş atar ki biz de tanırız o sinsi gülüşleri ki onların sesi hep yankılanır kulak zarlarına doğru…
Hadi boş ver be can huydur bu buradan uçar gider, konar bir yerlerdeki sivri bir kara taşın üstüne, ama yine de sana sevgiler iletiyorum en azından eksiğini tamamlarsın, boşverilmiş sevdalardan uzakta kalarak…
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.