Kimler geldi kimler geçti bu yerlerden..Kimseler umursamadı derdinden.Herkes kendi derdine düşmüştü.İş,ekmek ve başka dertler yüzünden unutturdu gelen gideni.Şimdi şu taştan ve soğuk banklarda oturan yabancı benim belkide.İnsanların içinde bir o kadar tek başına bir o kadar uzaklarda.Şu fısıldayan rüzgar kimlerin adını anmakta..Şu ağaçlar nasılda üzerimizde yükselmekte.Ve toprak nasılda insanları sınırsızca kucaklamakta...
Evet..Bir çiçek boynunu bükmüştü,Gözlerimin önünde öylece sararmış pörsümüş..Kimbilir hangi genç kızın solduğuna,boynunun bükülüp tekedildiğine tanık olmuş..Ve oradan geçenler basıp geçmişler çiçeğin üzerine hiç düşünmeden..Neden boynu bükük neden solmuş? Ne de olsa çiçek ölmüş,öldürülmüş..
Sonra nasılda acelesi var insanların..Bak kimisi işe gidiyor,kimi evine,kimi uzatmalı sevgilisine..Kapanıyor tüm kapılar..Tüm kapılar gözgöze,yüzyüze kapanıyor düşmanca birbirine..Gösterişli bir eda,yalanlar ortaya çıkmayı bekliyor balçıkla sıvar gibi umutsuzluğu yeniden yeniden..
Artık sanırsın bu şehre bir daha gün doğmaz,sanırsın kimse kimsenin derdini sormaz.Eşyalar birbiriyle konuşur,toprak,rüzgar elele vermiş sesler çıkarırlar kendince...Garip bir kahkaha soğuk,yoz,bayağı aniden yankılanır caddelerde..
Neden sonra bu vahşi serzeniş susar,kendini bulunmaz kadim bir karanlığa atar..Kimse nasıl olduğunu bilmeden yine çıkarıp yerinden bu dingin suskunluğu binlerce kez yeniden yeniden didikler parçalar..
Uzaklardan çığlık çığlığa kopar bir doğumun sancısı..YİNEDE TÜM KELEBEKLER ÖLDÜĞÜNDE YENİDEN DOĞAR UMUT...
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...