Sarı sonbaharın savrulan yaprakları
Savsak ruhumun cansız aynası
Yerlerde sürünüyor
Ağırlığında berrak damlaların
Her kahve kurusu gözlerim tonunda
Tir tir titriyor yeşil otların koynunda
Boynunu bükmüş kalmış
Beyaz damlalar ortasında sarı anılar
Yalnız papatya
Damlalar mı dedim sonbahar mı dökülmüş yapraklar
Kirkor amcanın elinde bir masal
O küçük tarafsız dükkanında
Akşamları sayıyor
Tik-tak zaman atmıyor
O eski saat son havarilerden
Kalan son yemek
Bir acının yine defterini dürüyor
Bir yığın hayat içinde
Madam Rosa, alman subayı Schwartz
Eva ve Evita
Yine mi keman
Yine mi yayında titreyen ruhlar
O acı melodiler buralara mı serpilmişler
Kasvetli bir günün ardından
Islak kaldırımlarda
Bekleyen yolcunun ayaklarında
Elinde sayfaları eksik
Fikriyatı delik deşik
Bir iki üç
Bedava kelimelerin bedava mirasçısı
İlk salıncağı tabuttan bir beşik
Yine mi bu şair yine mi şiir
Noktalamalardan korkusu
Bilmem ne yortusu
Rahat bırakın ölüleri
Titrek elleri
Yalnızlık yüreği
Fırtına mırtına
Gök gürlemesi
Yıllanmış kitabın
İlk baskısı…
Buda anlamsız üç nokta
Mezarından kaçmış kafa tası
Merdivenlerin en üst basamağına yuvarlanmış
Karanlık gözleri
Mezarını solumakta
Bir heykeltıraş
Burnunu kazıyor
Bir topal berber
Sakallarını topluyor
Ağzı açık gülüşlere bakıyor
Bir tatlı roman havasında
Donukluğu kısa bir masal kokuyor
Bir IST-anbul akşamı
Kahve dumanında
Zamandan kaybolmuş
O eski Pera’nın gölgesinde yorulmuş
Elinde son besteleleri
Esrarengiz bestekar
En eski bestesini
Suluyor
Perde açılıyor kapanıyor
Diğer yüzünde istanbul’un
Elinde bir kömür parçası
Gökyüzüne saldırıyor
O patavatsız şövalyenin
Zavallı seyisi
Ölüme hazırlanıyor
Derinlerde eksik bir üslup
Süslü kelimelerle
Kelime cambazı karalamaların üstüne
Gökkuşağı dokuyor
Yine eksik bir üslup
Eski bir koltukta yaşanmamış aşkları
Babasının hiç yaşamadığı
Aşıklarına yazdığı mektuplar
Güne neşe saçıyor
Kelimelerde ki tutku avı
Yalnızlığını baştan çıkarıyor
Islak dudakları
Yorulmuş dokunuşları
Hiç yaşamadığı kadınlığı
Camına dokunan ilk damla
Sonbaharın koynunda
Kızıl bir ikindi akşamına özlem taşıyor
Elinde üç eski paçavra
Bir yarım votka
Okunmamış kitaplar
Yazılmamış temiz yapraklar üzerinde kirli ellerin anıları
Kir pas içinde
Sakalından dumanlar tütüyor
Bir Cuma vaktinde
Rusya’nın derinliklerinde
İstanbula bir tren kalkıyor
Bir yazar yine ölüme mi koşuyor.
Bir cuma vakti nemli Arnavut taşlarında
Alınlar secdede rap rap
İsyanı insanın insalığa
Bir nemli seccadenin savunmasızlığında
Altından bütün dinler geçiyor
Yaşlı çınarın sonbahara savurduğu sarı yapraklığın altında
Diz çöküyor köşe başındaki
Kirkor amca
O sürüklendiği yalnızlıkta
Bir dem rakı alıyor boğazın koynunda
Bütün o silik anıların paslı yüzünü
Parıldıyor
Doğamamış çocuğunun gözleri
Yarım yamalak çırağın
Bir Cuma vakti
Bilmem
Hep benden önce
Sıralanıyor
Kirli kıyafetlerin görülmediği
O karmaşık saflara
Bir yol akıyor cadde-i kebirden
Bir kalabalık seli kilisenin önünden geçiyor
Demir parmaklıkların ardında siyah gölgeler kaçışıyor
Turuncuya dönüyor uzak doğunun tapınakalrında
Sessiz gölge sahipleri
Tütsüler bir yere dokunuyor
Ateş hep sessizce gülümsüyor
Bir mumun oynak ışığında
Bir yol akıyor ışıklı cafelerin
Işıksız kalmış güzelliklerine doğru
Galataya kayıyor ayaklar
Bir eski tablodan kaçan kareler
Yeni bir resimde renkleniyor
Dar sokaklar da bir ince haç
Cami minaresine göz kırpıyor
Çingene zamanında bir çeri başı
Titrek tavşanıyla gelecek okuyor
Gözlerinde
El-sacristan
Kırmızı etekliğiyle
Esmer güzel raks ediyor
Sokaklar kayıp anarla akıyor
Önümde kaybolmuş kareler
Çıkmaz sokaklardan dönüyor
Bir köşe başında bir kalabalık
Doğu kokuyor
Bulamadıkları aşkları
Sahipsiz kadınların sıcaklığı dolduruyor
Sokakların ardında
Kaybettiğim kareler
Bir eski kitapçıda eski bir piyanonun yanında
Arsız bir şarkıcıya
Şarkı sözü oluyor.
Bir arsız akşamda
Kirli yüzler odaların duvarlarında
Sessiz bakışlar korku kanyonu
Tit tir titriyor soğuk kış gecesi
Masada bir tutam boş sayfa
Hüzünle dolma kaleme bakmakta
Eski bir yığın kitap
Karışıklığa yenileriyle alışmakta
Bir yağmur tufanı
Cam parçalı dolu soluğunda
Karalanmış bütün boşluklar
Sabaha huzurla uyanmakta
Bir yalnız şemsiye avuçlarını açmış
Topal dilenciyle
Aynı kaderin aynasında
Islak tablolara bakmakta.
Bir arsız gülüş
Bir tatlı süzülüş
Kahve bir anın
Kahve bir acının
Kahve bir tadın
Kahve bakışlarında.
Kayıt Tarihi : 4.12.2007 18:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!