Yalın ayakla esmer mayınlara basan çocuk ...

Kayhan Özkan
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yalın ayakla esmer mayınlara basan çocuklar için...

Yıllar geçsede aylar benliğimi çürütsede uğrunda buzulların diriliğinde yaşasamda sen hep aynı kalıcaksın.Bulutlar everest sıklığında oksijen kıtlığını simgeleyip,yalnız kalmış klorofil kokularını burnuna getirsede hep böyle kalacaksın. Meçhul bir yalnızlık sabahı uğruna işlenmiş, işlenmemiş yalıtılmış insanlık gibi, insan olmak gibi, bir yılduızın peşinden sürüklenip bir dolunay şeffaflığına doğru uzayan kısa metrajlı doğa belgeselliği kıvamını hissedeceksin. Ellerin kavrulmuş güneşe açılıp kapanmadan gözlerin yeşil örtüleri tırmalayan oksijen bolluğunda körleşmiş yıkıntılar göreceksin. Görmeyenlere ışık, görenler kadar geçirgen ve kim olduğunu bilmediğin aç ve zayıf ve korkak çocuklar, ısmarlanmış duygular alkışlanmış gösteriler ve kiralanmış mayhoş mutluluklar isteyeceksin. Mutluluğun asıldığı labutlarda maksatsız oyunlar götürüp eğlenecek ve öğreneceksin. Satılık hayatın son 24 saatine girip, son kullanma tarihleri geçmiş avuç içi buluşmalarını isteyeceksin. İstediklerin sen gibi uzak ve sellere değer dalgaların eşliğinde yıkılmayan imparatorluklar seviyesine erişecek, eşsiz güzelliklerle beklenmedik suratlara yetiştirileceksin. Yetiştirdiğin her mimikte beğenilmeyen yanların olacak ve her beğenmediğinde yetiştirdiğin tipler gibi ulu ortadan yakınacaksın. son anda yetiştirildiğin klişeleşmiş sinevizyon gösterilerinin melankoli yanları gibi ayyaş arzular öldürüp, sahte duygular doğuracaksın. Doğan her yeni umutla çıkışı sansasyönel tezahuratlara maruz bırakılmış makyajsız güzellik kraliçelerinin yalanları olacaksın. Yalan olacaksın, her yeni filmler çıktığında üzerinde kırmızı şalın gibi alevli yengeçsiz burçların deniz kenarı muhabbetlerine ortak, çile kokan cahil orman köylüleri kadar yoksul kalpli Ve yok edilimiş bedenlerin kandil günlerinde işlenen suçları kadar ürpertili, buğulu yalnızlığı kırılganlığında cesaretsiz. Hep beraber çektirilen fotoğrafların çıkmayan isimlerinin hissettiklerine benzer yasaklanmış enstrumanlarıyla yasak şarkılar söyleyeceksin. Yasaklanacaksın günü geldiğinde kraliçe acımasızlığını bedenleri yaşlı işkencelerine tahammül ettiğinde. Yarım kalacaksın cilesi bitmemiş isyankarların umut aşlarına bir lokma keder atmak için. Çiğnememiş yasaların tedahürden kaldırılmış modası geçik kahkahaları eşliğinde bir de sen güleceksin. Ucuza tutulmuş göz yaşlarının en azılı katillerini soyutlayan teminatsız avukatlarını isteyeceksin. Son numaranı istediklerine çekeceksin. Yıkıntılar arasında yakılmış duvarlara, dünyaya...
Sadece mecbur kalınan günlerde aşık olan insanlar kadar yüzsüz ve birde mecburiyetten kalınan mekanlar. Bir kaç metre uzunluğu hapsetmiş, çatısı nemli suları göğüsleyen, duvarları olmayan bedenin gibi, sende isteyeceksin. Günü geldiğinde kırılan kalpleri tamir etmek için gönderilen çiçeklerin içinde olacaksın. Ayların ortasında günlerin uzunluğunda gecelerin derinşilinde ve gündüzlerin güneşinde görüneceksin. Önce toprak inleyecek, öncesi unutulmuş ağaçlar dirilecek, sonra bir kaç damla sensizliğin telaşıyla akıtılmış göz yaşları düşecek gök denilen bu yükseklikten. Her yer ıslanmışken geleceksin, herkes unutulmuş yalnızlıklarını körükleyen bulutları yuhalayıp ellerini birleştirecek. Sonra dolu dizgin ıslanacaksın. Yağmurda ıslanmak kadar berrak ve kolay olacak ama yağmurda unutulmak kadar kederli yaşanmayacak hayatın. sonradan bestelenmiş şarkıların en sevdiğin bölümleriyle yükseleceksin. Her duyduğun tınıda bir şarkıda sen olacaksın. Yarım bırakılmış yolculukları tamamlayıp, tekrarsız filmlerin yok edilmiş oyuncularıyla yükseleceksin. Her yeni filmde yükseklerde bir deniz. her yarım kalan gidişlerde birdönüş. Yıkılmış harabeler arasında gözleri saydam bir yalnızlığı bıçaklayan esrarengiz hektarlık ormanları söndüreceksin. Söndürdüğün her ağacın derinliğinde karşıma çıkacaksın. Sınırları belirlenmiş, tanımlanabilirlikten uzak karışık sesler tüketip boş kalan yerleri dolduracaksın, sesinle, mimiklerinle. Hayatı resmedilmiş yalnız kalmış, terk edilmiş yalınlık yüzler ve yüzlerden yansıyanlarla buluşacaksın. Her mutlu olmak yüreksizliğine bir davetiye gönderilecek ve her maksatsız anonsların hışırtılı televizyon matinelerine benzer sesler duyacaksın. Karmaşık sesler. Kim olduğumuz tarafından bilinen sesler. Yankıları kulaktan gelip görünmeyen boşluklarda hayat bulan sesler. Konuşmadan anlaşanların yaptığı, mitolojik efsanelerin üstesinden gelebildiği anlık rivayetler. Teker teker görülecek,tarafından ziyaret edilmemiş canlıların kalp yapılarındaki çarpmalarlardan sonra sarılamayan yaraları.

Gitmediğin yerleri göreceksin. Meraktan değil, sevinçten,umuttan,kuşkudan..
nasıl bir yer, nerede kurulu, insanlımı, ıssız adalardaki yerlerdenmi,,,, kayıpmı, değilmi, zenginmi yoksulmu,yokmu varmı, gidilirmi dönülürmü. Yani sen hep bunları hayal etmişsin gibi yürüyeceksin. Yıkılan binaların aralarından, kayıp şehirlerden geçeceksin belki ama yönsüz ormanlardan, yüksek dağlardan geçmeyeceksin. Yorgun ırmaklardan yaşlı derelerden geçeceksin. Mutsuz yaşam öyküleri olan kalplerle buluşacak geçmişte başaramadığın şeyleri yapacaksın.Arkana bakmadan yürüyecek ve hatta önünü göremediğin anlarda koşacak ve koşacak ve yine yürüyeceksin. Ayakların seni, sen kendini götürdüğün yere kadar gidecek, yüreğin sana eldeğmemiş bucakların yüksek ağaçların yıllanmış ormanların dilini öğretecek. Karşılaştığın her yerliyle aynı dilden konuştuğun gecelerde farklı olduğun gündüzleri anımsayacaksın. Lisanları farklı kalpli insanların, gerçekleri aynı olan yollarından geçeceksin. Dış dünya ile ilişkileri kesilmiş mahçup bırakılmış köy kızlerı tanıyacak, geceleri ise yıllık ağaçlar bulup nehir manzarasına nazır çadır keyifleri yapacaksın. Tehlike çanları gibi sıradan, saldırgan sürüngenlerin mikrobiyolojik etkilerinden habersiz bildik işkencelirini ensenin en üstünse nefes verir gibi hissedeceksin nefes alacak ve heralışında o bildik tanıdık, panzehiri olmayan berbat sonbahar güneşi kavuruculuğunu hissedeceksin. hissettin yağmur seni geri alacak ve sen yağmurla 2 ay başedeceksin. senin en sevdiğim olmasa dünyanın en dayanıklısı bile 7 gün yaşamayacak. Yaşamayı sürdürmeyi birde onlara soracaksın. Onlar bilecekler kimilerin yaz mevsimini eğlenmek için, avlanmak için kullanıldığını. Hayatsız yaşayanlar bilecek, kimler cesur kalmış sahte gösterilerin meçhul dargınlığında. Bitkin, yılgın yılların telaşında. Ve sadece onlar duyacak akşam rüzgarında yemek beklemek endişe duymak üzere çocuklarının ağladıklarını. Yanlarında değilseler bile duyacaklar ve duymak yerlilere özgü olacak. Hayat her anıyla kendileştimiş olsada bizi; bizi biz yapan nedenler olmayacak bu teknoloji. olmayacak yenilikler, yeni hayatın bonkör nefesleri. Değil bu yaşantının anahtarı satın alınmış, sadece ticaretlerde akıllara gelen güven hissi. Değil evrende yaşamak kabile yokluğunda hastalıklara çare. Meçhul olacak serinlik kalbine işlediğinde ve meçhul olmak yalnızların işi. Yalnızların biri denizler. Yalnızlık ister deniz, ister nehir sadecelik için mutsuz bir kara parçası. Herşeyi karalaştırmış parçan kadar geniş ve herşeyi tekilleştirmiş gibi uysal. Yani sadece hayata hazır olacaksın yine bir gün kapalı gişe aşkların son perdesinde oynayarak. Işıklar gözlerini yansıtacak birilerine ve birileri yansıtılmış kederlerini, yanmış yüreğini gönderecek unutmayanların zarflarıyla. Dudaklarına Mühürsüz pullar yapıştırıp dahice yaratılan yağmur ormanları projesinde kobay olmak üzre; çıkacak karşına. Çıkılacak karşına. Meçhul olmamak aşkına, uzaklarda beklemek aşkına, uğruna göze alınan umutlar aşkına, aşkına.Gönderilecekler teker teker şikayetname hüvviyetinde sonbaharlarda çekilen acıların resimleri mektuplarla. Alıcı kimliğinde faili meçhul aşkları azmettiren sınırsız sularım. Ve sen şimdi çıkıp geleceksin o tanıdık coşkun pınarların tarisel avuntularının arasından. Suların arasından. Yani diğer yarımdan. Kurgulanmış dünyanın kurgusu efsane kalbimden.
Tüm zamanların kırılan en büyük aşkına inat ve tüm kalbimin derinliklerine egemen ruhumun diğer yarısına geleceksin. Gelmeden önce açık bıraktığın umut ışıklarını kapmayı marifet bilen ve talihi kendinden saçma yalancılara bakınırsan, ararsın o zaman beni. Çıkmadan servetini feda ettiğin uçsuz yola, geri dönüşümlü kafiyeler uydurursun, beklerim. Koşarsın bildik, tanıdık o yolları, sanarım. Gelecek zamanın yakınlığını bulduğun vakit işte ben ordayım. Gidecek zamanın kalıntısıyla yeşillendiririrken hayatı birde ağlamayı sonu yokmuş gibi görünen takım adalarıyla. Amazonu geçtiğin vakit oradayım ellerimi uzatmış, evereste ulaştığın an saçlarım saçlarına yakın. Yok edilmiş gelecek zaman değilsede hayal edilen, meşhur kılınan olacaksın. Alıcı kimliğindeki meçhul kız. Ve terk edilmiş ırmaklar çoşkunluğunu yüreğimden çalacaksın. Yarım kalmış bir yüreğin tamamlanmış, eklemesiz yüzüyle, yıkıntılar arasından gelecek, gelirken getirdiğin umutları paylaşacaksın. Teker teker dağıtılacak tarafından işlenmiş duyguların sevinçli yanları. Tüm çocuklar dahil, kurgulanmışlığın ortasında kalan yerliler bile alacak paylarını getirdiğin duygulardan. Ve dağıtılan yanında, ummadığın haykırmalar duyarsan unutmayacaksın. Beni getirdiğin gibi götüreceksin umulmayan şeklinle. Yani yağrun ormanına, amazonun nehrine. Yani yarım kalmış yanlarımı beni taşıyarak telafi edeceksin. Adını sayamadığım onlarca ırmağın kollarına ve adıyla yaşadığım everestin sonuna, umuda. Beni aldığın yere koyacaksın. Kalbine...
Ve sonra geri gelinmeyecek yağmurlar yağacak, kenarları köşeleri olupta yağmayan yağmurlar. Son sözü tutulmayacak alınan karaların, kararsızların ve her bir kara parçasının onurlu ama kırılgan hatlarının. Son nefesinin son tacına inanarak. Veliahtı olunacak bir ayrılığın son çeyreğine girilirken göz yaşlarına egemen olunacak. Olunacak bundan böyle hektarlık yağmur ormanlarının çilesi, zahmeti ve her bir insan coğrafyasının gen hariytasındaki dizilimlerine inatla soykırımı. Soyu tüketilmeyecek artık yeryüzünde nefes almanın ve bir aşktan diğerine gidilmesi gerektiğinde değiştirilmeyecek bir kaç vesait. Bundan böyle her aşktan diğer her aşka direk yollar yapılıp uzaklığı yakınlaşrıtırılacak. çalınmayacak artık hiç bir aşkın girilmez kapısı. Bundan böyle karartılıp, buğulatıp, yakıp, yıkıp gelmeleri her ayrılın sonuna koyulacak aşkın. Yağmurun aşkının, ormanın aşkının ve diğer saltanatlara hibe edilmiş güzellik kraliçelerinin yüzlerinin gidilecek bir yeri olacak bundan böyle. Her gidilmek istenildiğinde o direk gidilen yollar eğilecek ve bükülmek sırasını sonradan gelenlere iletecek. Bir ayrılı diğeriyle birleştirmek ve diğer birleşmede bir ayrılığı daha öldürmeye…

Kayhan Özkan
Kayıt Tarihi : 26.1.2008 13:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Kayhan Özkan