Tarihte Şam'da yaşanmış ibretlik bir olayı anlatarak başlamak istiyorum.
İnsanlık tekrar ettiği halde tarihten ders almadığı gibi aynı yanlışları ille de yapacağım diye bir tutum içinde yaşam sürüyor.
Bir gün Ali'nin taraftarlarının yoğun yaşadığı Kufe'den bir Arap devesiyle Şam'a gider.
Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşarak;
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Devamını Oku
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
ABD dizisi vardı, yurdumuzda TV'nin yaygınlaşmaya başladığı yıllarda... "Yalan Rüzgarı..."
O gün bugündür "entrikanın, yalanın meşrulaşmasının adıdır o dizi..."
Yani gerçek oldu o dizi, maalesef!
Oysa İslam bu değildir!
Hükmetmek, kendi uydurduğu yalanları meşrulaştırmak için kendine tabi bir toplum yaratmak, inanca ve İslama yapılabilecek en büyük kötülüktür!
Yansımaları da gayet açıktır!
Boşuna değildir "deizmin" yükselişi!
Yalanın gerçeğin yerine geçmesi ahlaki zafiyeti de beraberinde getirmektedir.
Haram helale,
Kötülük iyiliğe,
Tembellik çalışmaya tercih ediliyorsa, daha ne olmalı!
Bütün dizilerde "şiddet", entrika, "zenginliğe özenti", bir şirket havası içinde malikanelerde yaşam, "mafyavari" hayatlar acaba neden revaçta?
Türk Toplumunun gerçek kültürü niye inkar edilir oldu?
"Yerli ve milli" bu mu şimdi?
Yazılacak o kadar "doğru" var ki!
Anlamamaya kurgulanmış bir toplumda bunun ne yararı var,
Ufacık çıkarlar için geleceği ipotek edilebiliyorsa bir ülkenin, daha ne olmalı!
"ELLE GELEN DÜĞÜN, BAYRAM!"
Tebrikler Önder Kardeşim...
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta