Evvel zamanların içinden geldiğinizde geç kalmıştınız zamana.Vedaların çekilmek için doğurulduğunu bilmeden döllediniz birbirinizi.Hastalık kapabilirdi suyun yüzeyi,ellerinizi derine daldırmaktan kaçındınız.
Gözlerinize kara peçeler sapladınız sonra ‘Gözüm kes’ dediniz.Duydu hecelediklerinizi sokak lambaları,pervaneler,dalgakıranlar.Yan mahallede altı yıldızlı otel lobilerinde makas kesiyordu jetokainli dudakları…Yığınla korkusuzluk vardı yaya geçitlerinin beyaz badanalarına basan sarhoş adımlarında…Yağmurun yağacağını haber veren çocuklar ellerini ovuşturmaktaydılar..
Yorgansız dalmaya çalışıyordunuz ayrı odalarda uykulara…Kasıklarınızın arasına sıkıştırdığınız elleriniz uslanmışlardı.Barikatlara takıldı soluğunuz.
Söz geçiremediğiniz açlığınıza engel oluyordu sokağa çıkma yasağı…
Birden soluk bir do sesi,telini koparıp fırladı masaya.Sonra akşamdan kalan ne varsa yerlere dağıttı.Betonu tuz buz eden zamanda dişlerinizi sıktınız.
Vaftiz için perdeleri aralamak gerek miydi,bilmiyorum.Bileklerinize kadar alçıladınız,elleriniz,parmak uçlarınız toz pembeleşti.Çanın küf kokusu sindi duvarlara…
Yasaklardan sonraydı.Yalnızlıklar bir arpa boyu bile gevşememişti.Birbirinizden önce miydiniz sonra mıydınız bilen yoktu.Bir başlayıp bir susan yıldızların ağızlarına pamuk tıkadınız. Geç kalmıştınız restleşmelere çünkü topuk dikenlerinden güçlükle yürüyordu gece.Neşterin susmalara saplandığına tanık olmaktan hükümlüydünüz.
Ladese girişmek için emekleme dönemini toptan devretmişti aşk ve erkenden kapanan kepenklerin hangisinde gizliyordu kendini kim bilir. Birbirinizi geçirdiniz usunuzdan.Elleriniz kasıklarınızın arasındaydı yine.Yağmuru haber veren çocuklar daha da koyu uykudaydılar.Sendeleyip patikaya sırt üstü uzanan bedenlerinize yorgan dahi çekmediniz,bir bok olmazdı o bayatlayan sıcaklıklarınızdan…
Evvel zamanların bulutlu bahçelerinde kenetlenen ellerinizi çözüyordu düşlerinizi iğfal eden hüzün.Uzadı da uzadı üç noktaların sonrası…Hiç kimseler kalmamıştı bir varmış bir yokmuş masallarının pamuk prenseslerinden,cücelerinden…
Üç elma yerine güneşin fosilleri düştü gökten… Zorbalar üşüştüler enkazın üstüne.Bir parmak bal sürmek için dudaklarınıza uygun zamanı beklediniz nöbetleşe…
Gözlerinizden indirdiniz kara peçelerinizi,ufuklarda kayboldunuz…
Küfün çan sesleri patlattı kulak zarlarınızı…
yirmidörtaralıkikibinonbeş
Necdet ArslanKayıt Tarihi : 24.12.2015 10:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sadece bir adım yetecekti gecenin topuk dikeninden kurtulması için...
Derin ve anlamlı bir çalışma Hocam kutları...
değerli hocam alışılagelmiş kaleminizin dışında yine yeni ve değerli eserinizle başbaşayız,yüreğinize ellerinize sağlık,sizi kutluyor eserinizi listeme alıyorum.Sonsuz saygımla
emeğine yüreğine sağlık,
saygılarımla
Bizi anlatır aslında naftalin kokulu masallar
Sonsuzluk masal demek masal olmak ölmek demek
İp atlayan geceler doymuyor masallara
Bin bir gece boyunca
Gün gelir anlatır bizi gökten düşen üç elma
Acep kimin başına
Değerli kaleminizi ve yüreğinizi kutlarım.
TÜM YORUMLAR (9)