Anımsamazsın ama bilirsin küçücüğüm,
Milyon yıl önce
Yeni doğmuştuk seninle
Ne karnımız aç ne altımız ıslaktı.
Ağrıyan bir yerimiz de yoktu
Yumuşacık bebek yatağına tertemiz yatırıldığımız anda bağırmaya başlardık
..................................................canımızdan can çıkarılıyormuşçasına
İngaaaaa
İngaaaaaa
Anne kucağı istiyorduk aslında
Bu tatlı,
Bu en masım yalanınla öpücükler konduruldu
Minicik ayacıklarımızın kıpırtılı parmak uçlarına…
Ve daha sonra
Büyümeyi öğretmek istediler
Anne dizinden nasıl çıktığımızı anlamaya çalışan ufacık akıllarımıza…
Abla-abi olmaya başladığımızda
Hep bizim babamız başkalarının babasını döverdi
Biz değil kardeşimiz kırmış olurdu da her birini
Hiç oyuncağımız kalmazdı ne yazık ki
Öğretmenlerimiz ya ödev vermezdi
Ya da gece elektriklerimiz kesildiğinden
…………………ödev yapamaz içimiz ezilirdi…
Hiç Kopya çekmezdik elbette ki
Ali Ayşe’yi sevdi
Biz annemizi
Akıllı çocuklardık
Yasak kanallara dokunmaz, çizgi filmlere bakardık
Vazoyu arkadaşımız kırardı
Duvarları kardeşimiz çizerdi
Sahi ya bir de biz hiç ağlamazdık hep gözümüze toz kaçardı
Sigara içmez
Sadece paketlerinden koleksiyon yapardık
Derken…
Biz de büyüdük
Ezileni ezebildikçe ezerek savaş tamtamlarıyla barış nutukları yutturdular…
Hepimizi kocaman adamlar yaptılar
Dünya barışı dediler
Halkların kardeşliği,
Vatan
Millet milliyet
Irk
Din iman
Kitap manifesto
Hak adalet
Ve de …izimlerle bombardımana tutuldu beyinlerimiz
Biz iğrendik
Evet küçüğüm
Şimdi bu dünyadan kaçarken
Benim sarıldığım gibi
Sen de sarıl yalan kanatlarına
Zaman yalan zamanı
Korkma
Yalan sana yakışıyor
Sen de söyle benim gibi o ilahi yalanı
Bırak bulaşsın eline yüzüne
Çikolata yemiş bebelere benze…
Seni seviyorum de
Seni çok seviyorum
Kayıt Tarihi : 22.7.2010 12:07:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kendi kalıplarını doğru gerçek diye öğrettiler.
Ne yazıkki Saltın olmadığı, her şeyin bağıntılı ve gelip geçici olanlıklarlan gerçekleştirildiği şu acunda; bize doğruları! gerçekleri! eni konu bellettiler!
Ne garip tecelli, değil mi? İşte tam da bu yüzden, başka ulusların hep düşünürleri olduysa da ne gam. Bizim de, dizi dizi, boy boy ermişlerimiz, hoca efendilerimiz(!) oldu. Ne talihsizdik. Tüm sessizlikleri yaşadık ve yaşıyoruz...
Yığınlarca asırlarca bilmezlerimiz oldu. Hep uykunun saltındaydık. Ya; 'Yetiş ya Muhammed; Bozuldu düzen' dedik; Ya; 'Sarı saçlım, mavi gözlüm; Bir daha gel, gel Samsun'dan dedik'.
Ne yetişen oldu, ne gelen oldu. Oysa yetişen de bizdik; gelen de biz ve aktüalitemizdi! Ama ne yazık ki... Kendimiz olamadık hep kurtarıcılar umundurttular. İnsan ihraçlarımız oldu.
Kendi dumanımız tüterken, öyle benimsemiş öyle alışmıştıkki hali melalimize, Ve öyle alıştırılmıştık ki filistin denen garabete yandık. Sanmayın ki filistine olan ilgi, bir insan duyarlılığıdır. İnsanın çevresi dışındaki olaylara bana ne dememesidir.
Kesinlikle hayır. Öyle olsaydı, Kore'deki, Filipinler'deki, Mozambik'teki, Güney afrikadaki, Nijerya'daki Keşmir'deki, Hindistan'daki, Çin'deki vs. olaylara aynı tepki ve desteği kor olmalıydılar değil mi? Altında gerici alt düzlem ilişkileri aramak gerekir.
Sanki Filistin olayları bizim dahlimizle oluyordu. Irak gibi yerdeki cinayetleri demokrasi sandık. Eyvah ki eyvah...
Evet, ne kadar erdemlerimiz de olsa; Yalan bize yakışıyordu...
Mutlulukla...
Beyin denilen ve basit bir et yığınından çok daha öte işleve sahip organla yeryüzündeki farklılığını ortaya koyma ( sanki gizli bir görev taksimiymişçesine) sorumluluğuyla ya da tercihiyle yüz yüze bırakılan insanın gerçek beyinsel kapasitesine, mantık ve duygu örgüsüne uyarlanmış küçük bir test örneği bu şiir, desek abartı olmaz. Seviyorum bu dili, bu mantığı ve kendi içinde bir derya olan bu yüreği...
Bu kaleme saygım ve sevgimle...
TÜM YORUMLAR (3)