Bel bükülür, kafa kabak,
Yol tükenir, yaklaşır dost.
Aynaya bak, takvime bak,
Yaprak yaprak yaklaşır dost.
Bugün gelir, ya da yarın,
Dinlemez yokluğun, varın,
Ayarlanmış saatların,
Tik-tak, tik-tak yaklaşır dost.
Aklınca, ondan kaçarsın,
Mahkûm, aciz ve naçarsın,
Mecburen kucak açarsın,
Adım adım yaklaşır dost.
O görür, sen göremezsin,
Rüşvet dahi veremezsin,
Hiç bahane süremezsin,
Sine sine yaklaşır dost.
Notların olsun pekiyi,
Sen iyiysen, o da iyi,
Dikişsiz beyaz giysiyi,
Giydirmeye yaklaşır dost.
(KASIM 2008)
Sezayi TuğlaKayıt Tarihi : 30.10.2012 16:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
KAÇINILMAZ DOST Belki biraz içinizi karartacağım ama, kaçınılmaz olan bir dostumuzdan bahsetmek istiyorum sizlere. Aslında istemesek de elimizin mahkûm olduğu, insanlığın varlığından bu yana, bize şah damarımızdan daha yakın, kadim dostumuzu aramızda tanımayan yoktur. Unutmak, görmemek için, kendimizi başka şeylerle oyalasak, uyuşturucu da alsak, sarhoş da olsak, görmemezliğe de gelsek, kısacası bitli yorgan gibi bütün gülünç imkânları üzerimize şemsiye de yapsak, bu yakın dostumuzdan kurtuluş yok. “Ben kurtulurum” diyen bir babayiğit varsa hodri meydan. Kol, bacak gibi herhangi bir organı eksik olan birini düşünelim bir an. Başkalarına bakarak bu eksikliğini kafaya takan kişinin hayatta kolay kolay hiçbir zaman yüzü gülmez. Oysa dünyamızda o kadar çok benzeri kişiler var ki, çeşitli dallarda spor da yapıyorlar, yarışmalara da katılıyorlar, ödüller de alıyorlar. Nasıl mı? Çıkar yolun bu gerçeği kabullenmek olduğunu görmüşler de ondan. Bu eksiklerini adeta dost edinmişler. Gelelim kaçınılmaz ortak kadim dostumuza. Hepimizin çok yakinen bildiği, birçoğumuzun “aman aman benden uzak olsun” dediği, doğduğumuzdan bu yana bizi takip eden dostumuz, aslında korkulacak, ürkülecek bir dost değil bence. Tek problem, dertlerimizi ilaç edinmeyi bilmememizden kaynaklanıyor. Eski büyüklerimden biri, çocukluğumda; Lokman Hekim’in ölümsüzlük iksiri olan, “Ab-ı Hayat” formülünü bulduğunu, ama nereden geldiği bilinmeyen, aniden çıkan bir rüzgârın bu formülü elinden uçurarak yakında bulunan dereye attığını ve mürekkeple yazılmış olan yazıların silinmiş olduğunu anlatmıştı bana. Lokman Hekim, buna izin verilmeyeceğini anlamış olmalı ki, bir daha böyle bir girişimde asla bulunmamış. Yine bir büyüğümden dinlemiştim; bir küçük gecekonduda yaşayan ihtiyar bir kadıncağıza, belediye zabıtaları aniden gelseler, yeşil alana yapılan gecekondusunun yıkımına karar verildiğini söyleyerek evinden çıkarmak isteseler, o zavallı yaşlı kadının karşı koyacak gücü olmadığı halde, şiddetle mukavemet göstereceğini tahmin ediyoruzdur herhalde. Ama görevli memurlar, bu yıkımın kaçınılmaz olduğunu, ancak kendisinin daha güzel bir köşkte istihdam edileceğini söyleyip, hele hele uzaktan, kalacağı yeri kendisine gösterdiklerinde, o kadının sevincinin boyutlarını artık siz tahayyül edin. Memurlara yardımcı olarak “çabuk çabuk yıkın ve beni bir an önce yeni köşküme götürün” diye yalvarır, şanslı kadın. Şanslı diyorum. Demek ki, ebedi kalacağı yurdunun imtihanını, kaçınılmaz gerçeklere isyan etmeden kazanmış. Bizde o imtihanı kazanmaya çalışalım birlikte. Yaklaşan dosttan kurtulmamız mümkün olmadığına göre, hiç değilse elini öpelim.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!