BİLEŞENLER:
A.
a. Çata Patt! Gönlümüz (Güney) Doğu'la! ! ! Çatay yolda
b. Kulp, Akçasır (ve, Türk insanı)
B. Tillo’da bir robot kövü (ve Jung, manastırda)
--
A.
a.
Besni eğitim bayramında kitapları çocuklara dağıttılar. Besni eğitim vakfı destek vermişti.
Gaziantepe’ yol düştü, Nemrut’tan yola çıkıp Besni’de soluklananların.
“Ev alma komşu al” Antep temsilcisi Hakan, Çınar yöresinde, Ramazan’da yapılan yuvarlama yemeğini yaptı.
Kulak memesi kıvamına gelince elde avuçta yuvarlar. Salçalı olanı da var bu yemeğin.
İçli köfte ah! “Tadı kadar yiyenin de marifeti vardır”
Çatal kullanıp içiyle dışını birden yeme. Nasıl ki tatlıda şerbet aşağı akar…. Tadını alarak ye.
Ohh oh yandan, oynuyorlar. Antepte oyun havası. “Öğrendin mi biraz? ”
Dın dı dın dın, dın dııdı..
Ertesi sabah eşsiz müzeye gittik.
Zeugma. Dünyanın en büyük seramik müzesi Tunuslu Bardo’dan sonra bizdeki Zeugma antik kenti.
%25i su altında kaldı. ¾ yıl içinde açık hava müzesi olacak.
En büyük seramik müzesi Zeugma olacak.
Mars, savaş tanrısı, bronzdan, sol elinde barışı simgeleyen çiçek, sağ elinde savaş sembolü mızrak.
Gözleri altın ve gümüşten bu altın altından heykel tek Zeugma’da.
En değerli Zeugma heykeli, Çingene kızı. Nereye giderseniz sizi izliyor: Cézanne natürmortları gibi.
Antep sanayide de iyi. İtalyan, Alman ve Japon turistler rağmen ediyor.
Tarihi, ticari şehir, altıncı büyük ilimiz.
“Bana en çok ne yaptınız burada derseniz, herhalde hep yedik derim.”
Ohh ohhhh Antep baklavası yenilmeden geçilir mi :)
“Senin şu göbek.. yok yok çekme içeri ya. top gibi çıkmış”
Halil ustanın yeri, köhnemiş bir mahallede.
Boliç gelmiş buraya. Küşneme: 250 gr. Çıkmaz. 250 gr. Çıkar.
“Haydi bakalım” rotamız Urfa. Ama önce Birecik. “Kelaynaklar kafeste. Neden acaba? ”
“Şanlıurfa’nın kokartlı çocuk rehberleri.” İngilizce öğrenmişler Türkçeden önce.(!) Küçük yaşta eğitmişler kendilerini.
Ne mutlu. Göklere yükselen alevler, balığa dönüştü. Suya düştü.
Havara taşı burada. Urfanın merkezi balıklıgölde. Yazın serin, kışın sıcak yapar seni.
Çinliler daha ucuza getiriyor her şeyi. Komün, bilir mi ki ekonomik bir ayarlamacılığı?
“Urfa’da Bedesten’deyiz.” “Kültürel hediyelik” ne var acep?
“Bize üçe veriyor. Normalde 7,5.”
Bedesten’den ‘Taş Köprü’den geçtik. Gümrük Han Kapısı’na vardık.
Eskiden Kanuni zamanında yapıldı.
Turistler Mrra burada içer. Bu kahve azar azar 2 sefer içilir.
Eskiden kervanlar uğrar gümrük işleri yaptırırdı burada.
19 çocuklu 4 eşli’nin, teki ölmüş eşlerin.
70 yaşında kuma getiren, disiplinli az.
19 yaşındaki kuma kıskanamayacak.
“Harran’da bizi İbrahim karşıladı.”:
8 yıl önce Çağatayla konuşmuştu.
Ne güzel eski dostları görmek.
“Cennet ve Cuma camisi”ni tarif etmişti, lafları.
Hala rehber. Ama büyümüş, yol almış: Ne mutlu yol alana.
İnanılmaz komik Ali Kızıl da burada.
“Geleneksel konuk kubbeme hoş geldiniz”
“Param olmuş olsaydı..uzay şöförü olurdum, uzay! ...” “Hani Amarika var ya ay çıkan, ha”
“Ali. Soyadım Kızıl” “Uzay şöförü olurdum uzay! ” …
Çiftçi ve 10 çocuklu.
Çağtay dedi: Şöyle söyledin bak: “ Param olsaydı.. uzay şöförü olurdum,..uzay! ” :)
Söyleyişi çok komik.
İbadetten zayıflamış, Hacca gitmiş.
Arap kızları var Ali Kızıl’ın. Uzaya çıkamamış ama artık evinde turistleri ağırlıyor bir köşesinde.
Arap kızı’yla konuşan Çağtay, şaşıracaktı.
Kız demişti ki, “erkekler burada şanslı, kızlar hep çalışır, erkekler oturur.”
Kız 66 dil öğrenmiş. Fransızca, İtalyanca, Japonca, İngilizce çok bilir.
“Haw olda re you? ” ababası soruyor …
: “twenty two”
İlkokulu bitirmemiş, okuma yazması yok. altı dil öğrenmiş
Diyorki Çağtay:
“Sayın seyirciler. Biraz dinlenin. Kendinize gelin. Gene buradayız”
Şark odası. Şark odası.
1500 tuğladan.
Binbirdallı, asaletli ev
“Hey gidi Ali Kızıl. 10 sene olmuş. Ama hiç değişmemişsin sen.
İyi ki uzay şöförü olup bizleri terk etmemişsin. :) ”
“Daha gönül yolculuğu yeni başladı. Okuyun çocuklar kitap.
Büyük adam olmak var.”
b.
Kırk sekiz kilometrelik yol anca var devlete;
uzak devletsa ondan 300 yıl ve sene …
Doldurdun mu onsekiz yaşı, haydi git askere;
Türkçemiz anca bu yolla öğrenilir, ne çare.
Geldik, döndük dolaştık heybeden, biçare.
Altmış küsur km uzakta yazıyor tablada,
halbuki yalnızca 48 km.
Üç yüz yıllık tarihi olan bir köy,
cerayanı yok ama hala.
Evet Diyarbakır'ın Kulp ilçesine
bağlı Akçasır. Kulp ilçesi muhtarı
çağrılır.. ve politikacı büyükbaşlar onla konuşur:
Köyü bir tek kez ziyaret etmemişler, seçim bahanesiyle bile.
Susuz, elektriksiz, tedavisiz, telefonsuz,
Akçasır ise.
30 yaşlarındaki adama soruyorlar:
'Nerde öğrendin türkçeyi? ':
Daha konuşamadan gülmeye başlıyor.
deviyor:* 'Askerde'
Çatay Yolda'da Çağatay'ın ziyaret ettiği
şu köylü kıza benzeyen bir durum bu:
Kız ne okuma, ne yazma biliyordu.
Fakru zaruri bir halde, ailesiyle yaşamaktaydı.
Ama gelen turistlerden de altı dil öğrenmiş,
şakır şakır ingilizce konuşuyordu.
Babası, 'ben uzay şoförüyüm' diyordu.
Hey gidi; 10 yıl önce de aynıymışsın, Çağatay'a...
Ne tuhaf milletiz, nerdeyse burçlara inanacağım.
İtfaiyecisinden moda tasarımcısı, Bolulusundan Kızılderilisi Şefi
çıkar bizden -hem de harfi harfine uygular bunu;
'aşırılık kötü', tabusal niyeti'nden bir ekolü bulunan, ya
da bulunduğu denilen genel geçer'ce...
:İnanmazsınız, büyük şef Amerika'ya gitmiş;
yerlilerden, işin iç yüzünü öğrenmeye...
Ve ordan da gelmişler Bolu'ya, Şef Seba Baybou’yla,(2) Kızılderli hayatı yaşamaya.
İlk zamanlar yadırgamış, sonra Bolu halkı onu bağrına basmış.
Bundan yere gelmez Türklerin sırtı, bilemezler, öğrenemezler.
Anlam vermeleri zor, yabancılara bu konuda hak veriyorum.
Onlar fakir OrtaÇağ'dan çıkarken, biz karar kıldık akla zarar bu menteşede.
Bekledik, uygarlığı devralmaya, büyük sağduyuyla; bir daha! ..
bir Dali deha ve bir daha! !
Velhasıl,
turizmciden şair, ressam, bilimadamı çıkartırız;
kameraya göbek atanınsa, estetik, sanatkarane bellenmesine
ise şaşırmazmışız.
Ne tuhaf döngüler bunlar, kimdir bunu yapanlar, yapmayanlar...
Yaratıcılık durmaz insanımıza, yeter ki, eğitilsin, imkan tanınsın.
Kimseye benzemek zorunda değiliz, kendimize hasıs.
İnsanın içini acıtan nokta;
Rize doğumlu bir büyükbaşın, küfürleşmesi,
milletin efendisi bir köylü, bir çiftçiyle.
Ayder yaylasını görmüş müdür bu adam? ? köylü kadın şakayla karışık demişti:
'Ne bileyim, herhalde geçerken
attan düşürmüşler yavrumu yaylada, öyle buldum' vesaire...
İşte, Türkiyemize bir kuş bakışı.
300 yıl sonra yapılan keçi yolu çıkıyor Akçasır'a.
Arazi aracı için gözükmesine rağmen,
yol izin vermiyor, yapabiliyoruz anca 20-25km.
48kmlik yol, çıktı mı 3 saate!
'Yarı şaşkın, yarı sevinçli', karşılıyorlar artık.
Bir kaymakam, bir de gazeteciler gelmiş.
Çocuklar ürkek, 'katır binen' çocuklar.
Yol olmadığı için, mecralar arası katırlar.
Eşeğe ters binmiş koca Nasrettin ile yol bulan dere tepe Çelebi Evliya;
hepbir elden çiti yoğuruyor, yoğurt çalıyor dereye, nehre.
Ve çocuklar oynuyor her şeye rağmen böylece.
Tavuk yolup, çimdikleyen çocuklara da horos kovlattırıyor;
kovalamayı öğretiyor, kuş gribinden paniketmiş babaları …
Noel baba'nın memleketi burası olmalı.
Bir mucize gerçekleşmekte, her an Anadolumda,
çocuğu, kadını, erkeği buranın, varlık yüzü görmese de,
eğitime uzak kalmış olsa da...
Türkçe bilen yokimiş, çocuklarda, Akçasır'da; kimi suçlayabilirsin ki.
Anca hak verirsin, dua edersin.
Akşam oldu mu, hayat durur, cereyan yok.
Rüzgar sesi uğulduyor, anca o cereyan yapıyor.
Muhtarın evi, az daha lüks: gaz yağı getirilir …
450 seçmenden, beş yüz seçmene çıkmışlar deniyor.
Derinden, bir türkü gibi saz çalıyor
arkaplanda, 'Duyan var mı' SkyTurk.Tv'de.
Çocuklarda zoraki su imeceliciği, çekeceği;
körebe gibi oyun, tek derslikli bir okula fit.
Perişanları oynayan yerlerimiz var:
Bazı işbakan işgüzar, gerine gerine arkasına yaslanır
ve “Türkiye batar MB gelmezse Rumeli'ye! ” haykırır.
Oysa, sakin, daha az karışık, istikrarlı bir yörede kalması yeğdir;
geleceği açısından ülkenin -depremler
için de, binalar güçlendirilmeli, o da diğer konu.
Sermayeye de karşı değiliz, ancak köylere de bakılmalı.
Her yerimize, nahiyemize, eğitim, sağlık götürülmeli …
Şimdilik sır, Akçasır; kimsesiz, aç, yalnız.
Gelenler görünce sevindi, medeniyet geldi dedi.
Sevinçle karşılamış çocuklar, televizyon ekibini.
Atatürk'ün dediği: 'Köylü, milletin efendisi.'
Bilinmeyen bir efsane, her gün yeniden ve yeniden bir canhıraş;
her gün yeni bir diriliş, Akçasır/Kulp/Diyarbakır.
Nice Kurtuluş Savaşları yüreğimizde saklıdır, böyle de olacaktır! !
Nemrut Tanrı Heykelleri'nin; kendine dürüst biçemde,
tan ağarışında pür çektiği, günbatımlarında da iteleşip durduğu,
''Hüseyin Peker' 'Dik Kirpik'leri'nden(1)
hücre duvarlanmış bir yuvarlanmış çift zar
müjdeliyor gibi oturduğu yere yumulmuş iştebu istop topu kirpinin
,o, insanoğlundan tasvirli dik kirpiğindeki benzeyişin; işaret edişini,
kirpi kadar zarif olmayıp, bunun yanında, ondan daha atıl
ancak ‘kaplumbağa geçecek’ beliren
devrilip durmakta bir dev Galapags'u (da) .
Ve o an, düşünülüyor da, yanyana;
ceviz ve beyin. salyangoz ve sarmal gökada; altın teta …
B.
Korkuteli’li, şu Masum çocuk Sinan ressam…
‘Arkadaşlarından biri’nin şair olduğu
‘itfaiye’ciden biri’nin moda tasarımcısı ya da stilist olacak kadar çizim bildiği, yaptığı…
Çağatay Yolda ekibinin rastladığı o Urfa’lı uzay şöförü,
ki kızı turistlerden kaç dil birden öğrenmiş oysa ki, yoktur okuması yazması …
Bolu Dağı’nda yaşayan o Kızılderili Türk’e ne demeli:
ağzında barış çubuğu, çıkar ormana yaşar orada;
görmeye gelirler Amerika’dan yerliler …
Sonunda, bir de, kuvvet makinası yapmışlar ya(1) , pes valla;
değişecekmiş, bir çağı kapatıp bir başka çağı açacakmış;
yoktan enerji var edilebilir mi? Einstein’ı mı aştık?
petrolün gücü bitse keşke …
Robotlar dolaşıyor Diyarbakır saraylar’da ve koşuşarak su döküyorlar, Siirt Tillo'daki Karluklu başı Karahasan'ın avuç içine...
Tillo'da Erzumurumlu İbrahim Hakkı H.z.;
gelmiş buraya önce babası, İbrahim Fakrullah ise hocası olacaktı.
65'e yakın bilimsel eser bırakmış olan İbrahim Hakkı,
şiirlerini İlahiname adı altında toplar.
2 ciltlik Marifetname ise başka başka şeyleri açıklayacaktı;
Kriminoloji, Astronomi, Biyoloji, tıp...:
Dünya’nın uzaydan görünümü, dünya haritası v.s.
Yaptığı çizimleri eski bir pergel takımıyla yaptı.
Gezegenler ve yörüngeleri, kesişen noktalar,
tam yuvarlak değilde, elips olduğu dünyanın...
ve onu çizen tuhaf aletler, teçhizat takımları.
Tıbba da el atan: 'Çok yersen kalp sıkışır, çok yeme;
sıkışan midenin buharı kalbi üzer'.*
Sabah pencereden ışık girince,
dışarıdaki yerleştirdiği bazı çeşitli aynalarla,
hocasının mezarı üzerine bu ışığı düşürdüğü görülüyordu...
Sonra ölünce, o da hocasının yanı başına gömüldü ya -başka konu.
Bu kozmografya aletleri, İbrahim Hakkı Hazretleri'nin kullandığı;
acaba Jung'un bunlardan haberi olacak mıydı?
Jung bir gece bir rüya görecekti: Bir boşlukta,karanlıkta ilerliyordu;
büyük bir yapı içerisinde, muhtemelen bir manastır veya bir kilise.
Elinden tuttuğu çocuğuna bir köşeyi döndürdü:
“İşte burası bizim yerimiz” diyecekti,
burası çook görkemli bir merdiven barındırıyordu.
En tepeye kadar uzanan merdiven, Jung çocuğunu çıkarmak istedi ordan.
Çıktı kendisi, bir adım kala tepeye –
tüm felsefeleri, Hindistan'dan Çin'e vesaire,araştırmış olan Jung,
-yoksa bir tek Mevlana'ya mı teğet geçecekti? :
Çıkamadı o son basamağı derler, bir adım kala çıkan ağızdan bir söz derler:
“Secdeye değemedim başımı; bir adım bile olsa, Tanrı'dan yüksekte olduğumdan”.
O diğer köşeye dönse ve elinden tuttuğu çocuğunu döndürse,
ne vardı orada? Daha tıfıl, daha harap, virane, daha bir köy,
ama daha bir samimi miydi yoksa orası?
Trt'deki Prof. bile değinmedi sanırım lafın burasını
*
İbrahim Hakkı Divanı, İhsaniye, Marifetname; hepsi Siirt Tillo'da.
İlk robot yapan ellerse Diyarbakır'da ortaya çıkacaktı,
1100'lü yıllarda Artuklular'da Ebul-iz; hey gidi, 900 sene öncesi bu günden...
El Cezeri mekanik robotları,
günümüz mekanik ve sibernetiğinin de temelidir.
Artuklu hükümdarı Karahasan,
sarayında yoğun otomasyon çağı mıydı?
Bu otomasyona rağmen, dünyayı depremler kuşatmamıştı henüz ama.
Bunun sebebi, bugünkünden farklıca,
bazı başka ulvi düşünce anlayışlarında mıydı acaba? ?
Isıtan, ışıtan, hamur açıp yuvarları tavana yapıştıran fırlatan..
kaloriferler, robot insanlar Karahasan'a hizmet ederken;
El Cezire, zamanın robotikçisi; çizimler de, kuş robotlardı da ve çok çeşitli...
Ebul-iz'in kitabının 60 sayfasını koparıp kaçırdılar
Doğu Mistisizmi'nin reel bazı yanlarının.. en güzel örneklerinden..
ve sonra 2003 yılında sergilemek üzre Leuvre'da.
Bir Batı, bu derece kin bilemiş olabilir mi,
planlı programlı, hem ne sebeple?
yoksa şans eseri mi kitabın 2003'te sergilenişi konu komşuya?
Kilise müziği de dinlemeyi severim -ney gibi- özellikle de Enigma:
Türkiye'ye gelirken, Papa bunu biliyor mu;
yoksa yemek yemeyi, halk karşısında toplum içinde,
dünya işi sayacak kadar kibirli mi?
Yemek yemeyecekse, ne diye geliyor Türkiye'ye;
bir an yemese ölürdü, köşkü tahtından düşer, mezara girmişti.
Alman bilimadamlarından biri,
Ebul-iz'in robotlarından yapmayı başarıp ve bunları çalıştıracaktı da.
Sonraki çağlar görecekti bunu;
sonraki çağlar gördü bir de,
Atatürk'e 'bu adam' diyen ‘bir medyada yer bulan’ın –yer çıkan'ın değil
- kendini Galileo engizisyonu gibi bir durumunda görüşü'nü:
Hey gidi, hey. Nelerle de uğraşabilmekteyiz;
Mevlana'nın adı, dilimizde. Kafalarımızda,
daha çok benimsemeliyiz, tarihimizi.
*
Muhtacız birbirimize. muhtacız birbirimize,
bazen icra eden benzetiyor kendine; sessiz ve derinden etkileyen, bazense …
Önemli olanı, iki yaka belirlenen’in da aynı öz’ün, iyilik bilir gitmesi ve bilinçli;
en önemlisi, iki tarafın birden, hiçbir çağda, iflas etmemesi …
Hepten yokolur gideriz ya, Böyle çıkacağız düze ya da, adım adım, dünya.
Tüm bunları düşünsün Çin ve
tüm dünya, pay etmeye Türkiye’yi;
itişir kakışır gene buluruz düzü, çünkü biliriz uygularız düzü;
mezar olur bura tarihi onlara,
yer yutar ulu tarihimiz kıskanç gizli hiziplikleri,
yersiz inattan vazgeçilmez ise kalamazlar da varlıkta
---------
A. açıklamaları
SKY Türk'teki 'Duyan Var Mı' programıyla eşzamanlı alınan notlardan ilham (A. Bölümü b şıkkı)
ve eski akılda kalanlarla bağdaştırılan şiiri
* 'devam ediyor'+'diyor' kelimelerinden türetme kelime
A bölümü a şıkkı’nın tırnak içleri “ÇağatayYolda’dan, yer yer.. esnetmesel alıntılar.
-
B. Açıklamaları:
Skytürk'ten 'Duyan Var Mı' programına teşekkür ederim.
çok bilgi verici oldu 23 Kasım tarihlerindeki programlarında,ilhamlanmak adına.
Jung konuları için bilgi arkaplanını ise trt 2'den duymuştum bir programdan.
Trt'ye de teşekkür ederim.
*çift tırnaklar esnetmesel.. alıntı
**başlıktaki 'robot köyü' Diyarbakır'ı temsil ediyor. Tillo ise Siirt'te. Sonuçta
ama, başlığı tümden okuyup anlamlandırdığımızda;
Tillo ile Diyarbakır içiçe giriyor. Bir yerde robot çizimleri,
diğer yerdeyse gerçek robotlar. sanki heryerden canlılık fışkırıyor ülkemizde.
2006
Türkiye’mize armağan ols.
Önceki A bölümü eski yazılan paragraflardan ilhamlanarak.
B bölümüyse yeniydi.
İlk bir şekil
-
Doku: belirli bir isi yapmak uzere ozellesmis hucre grubu. (gerci ozellesmenin daha ileri basamaklari da var, organ gibi)
Eksisozluk
Kaynakça değil, ancak robot konuları hk. bir kaynak kısmı ekleyeceğim ayrc.
sevgiler
--
Akın AkçaKayıt Tarihi : 23.11.2006 06:08:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/11/23/yaklasan-doku.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!