korkularımın hendeklediği tiz bağırtılarla
sırtıma gebeleniyordu ölümler.
umudumu yormak bahasına yüreğim
kalyonunda arıyordu sakladığın sevdayı.
fesleğen çiçeği yanağından solmayan öpüşler,
kavgaya bilenmiş yürekler yolladım
yitik sevdalara anı olsun diye.
kulaçladığın suların yüzüne,
tırnaklarımla kazıdım aşkımı,
kirpiklerinin hançerlenişine siper ettim bağrımı,
alnıma yokluğunu ayrılık ayrılık işledim,
şiirlerin anlatılarına emzirdim çığlığımı,
gözlerim çaresiz adımlarla
yanaklarında arıyordu izlerini,
türküler söyleniyordu gözpınarlarımın hududunda,
asi tebessümlerle ağıtlar yanıyordu yokluğuna,
ve, bir çocuğun avuçlarından içiyordu yüreğim
sensizliği kana kana.
hasretimi,
özlemimi yaktı serçelerin kanat çırpınışları,
şimdi ise bana,
serçelerin ve çocukların seni özlemesi kaldı
içimdeki sokakların ıssızlığında.
oysa sen,
sözlerin en acısını pusatlanıp
gözlerinle vuruyordun yüreğimi.
sanık sandalyesinde,
ellerim kelepçeli,
yüzlerce voltluk kelimelerle
yakıyordun bedenimi.
olsun gözüm; olsun,
ne yapsan azdır bu oyunbozana.
çarp kapıları yüzüme tokat gibi,
kapat açılmamacasına,
kanat ellerimi,
git ardına bakmadan,
ağlamadan,
git...git,
gülüşler, sevinçler sana kalsın
hasretin bana,
senin elinden olacaksa eğer;
ayrılık da yakışır bana...
ben doğurdum bitmesiz sancılarla bu sevdayı,
kan revan içinde kestim göbek bağını,
ilk ağlayışını,
memeye sarılışını
ve tanık oldum
ve gördüm kör bakışlarla
bilincime çatal yürek nakışlanışını.
ben doğurdum, kendimi ateşlere atarak,
yeminimi / sözümü ayaklar altına alarak,
onurumu,
gururumu,
bıçkın çocukları,
nazlı kızları,
ve aslan gibi yiğitliğimi hiçe sayarak...
bu benim ne ilk, ne de son üzülmüşlüğüm;
biliyorum.
biliyorum, gözüm gözlerinde güler yalnızca,
ellerim ellerinde doyar açlığına.
kapına gelişim,
seni dilenişim,
bil ki kendim için değil,
ki bu benim ilk sevda bebeğim.
gözümün Nur'u,
mavi gökyüzümün Ay'ı
acılarımın pınarı,
hasretlerin anası,
bu benim ilk sendeleyişim...
reva değil bir başıma yaşamak bunca aşkı,
biliyorum,
buluşamasak bile büyütürüm yine.
su veremiyorsam çeliğe,
kovulduğum hanelerden çekip gidiyorsam,
artık, çocuklar gibi ağlıyorsam,
kırılan onurumu otamak içindir,
yıkılan gururumu onarmak içindir.
bakışlarım sessiz bir kurşun gibi
çoğalırken namluda,
gençliğimi yatırdım direnmenin çoğul yitimine.
Dersim'in dağlarından geçtim,
Munzur'da yüzdüm,
bütün saatler durdu yüzümün çizgilerinde,
yok ettim bütün şarkıları,
parçaladım şiirleri,
emanet aldığım mavi atların terkisine oturdum,
yaralayan sözleri duyan kulaklarımı sağır ettim,
bağlanırken dilim parçalandı,
denizler utandı vurulmuşluğumdan,
kızıl kalemlerin sancısıyla yazdım mektupları,
ve her şarkıya beni aldatan anlamları sardım.
şimdi ise bana,
hüzünlü şarkıların ve vurulmuşluğumun
bıçak sırtı izleri kaldı
içimdeki sokakların ıssızlığında.
oysa sen,
beni sorguluyordun
öfkeyle,
hınçla.
olsun gözüm; olsun,
çok sorgulardan geçtim,
gözaltılardan,
tutuklanmalardan.
bilirim sorguçların acımasızlığını.
baş edemediğim,
direnemediğim,
ve yenildiğim...
onlar bilincimi sorguladılar
sen yüreğimi / sevgimi.
nasıldır insan anotomisi bilirsin,
hep;
hep büyük oyuncu yönetir bizleri.
ve sen,
ne yapsan azdır bu oyunbozana,
sorgula,
vur beni,
yak,
kül et,
kör kurşunlarla gel alnım çatına,
senin elinden olacaksa eğer;
ölüm de yakışır bana...
25.Ağustos.2000 / İstanbul
Gürkal GencayKayıt Tarihi : 31.10.2003 01:00:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Gürkal Gencay](https://www.antoloji.com/i/siir/2003/10/31/yakisir-sana.jpg)
(diğer yazdıklarınızı bulamayışıma üzüldüm...)
TÜM YORUMLAR (2)