1-
Hatırlarım,
üç numara kazınmış
saçları
mahçup azıcık bu halinden
taşıdığım başımı;
onun dizlerine bırakıp.,
ince uzun
düzenli
kesilmiş tırnakları
pembe
ufacık ayaları ile
ellerimi
göz pınarlarımın üstüne
basıp,
korkunç savaş naralarının
havada asılı tınaları kadar
içimi hayretlere düşüren,
bir o kadar da ısıtan
masallarını dinlerdim.
O nu severdim
yeterince sevilmesemde
tarafından.
Zaptiye hüzün
mavi gözlerinde,
ak kaşları
ok kirpikleriyle
hiddetin hüküm sürdüğü
ömrü bakışlarında.,
ömrünün bir küçük
küçücük bir çocuktu
ruhu.
Yeni yetme oluşundan kısadır
filizin boyu,
onun ki si
acunun dayattıklarından..
aynı boydaydık.,
farkımız
o iki büklüm
elinde ceviz kokulu
asası,
bense
zemheri gibi
dimdik ayakta...
Bu dünyayı hep severek
ve şefkatle okşayarak,
yarin yanağı bilip
bu dünyayı istinasız
bağışlayarak.,
hoyratlarının tükendiği
yerde:
İğde çekirdeği koyuluğunda,
ıhlamur kokulu
gözlerimi yaşlı bırakıp
toprağa karıştığından sonradır.,
ben hep direnerek
onun sevilerine
öpüp okşadıklarına
boyun eğdiklerine,
boran seherleriyle
bıkkın fırtınalarıyla
okyanusların,
sıradağların
tütsülenmiş yalnızlıklarıyla
ben;
gelecek iyi günlerimi
merak ederek
kerem de ki
aslıyı
mecnun da leyla yı
yani
merak edererek
bende ki seni
yanındayım
hatırlarım....
2-
Oldum olası
büyük ağızlı,
ne ince
ne kalın dudakları
ve ağzından
taşacakmışcasına dişleri,
iri bade gözleri
bitevi hayret eden
ve tenleri
sütbeyazı kadınları
çılgınca sevmişimdir.
Onların
kara kara geceli
sağanak saçları,
saçlarında
şimşeklerinin akları,
tan eli
koyu kuytulukların da;
gergin tetikte,
fırtınaları öncesi denizlerin
kararsızlıkları vardır.
Ki
ben öylesine sevgili,
öylesine ana,
öylesine kardaş
ki
ben tüm sevilerimin
unufak olduğu,
solduğu.,
güvenli,
rahat,
sancılı,
ve ağır
esrarlı
kadınların rahminde.,
mavi gözaltındayımdır.
Peşimsıra hükme hacet yoktur
hükümsüzde öldürülürüm.
Beni öldürebilirsiniz.,
ölümün bu yoz haline
dayanılır
dayanılır
lakin.,
memkleket varsa serde
ne güzeldir;
o ufacık boyu,
kıvırcık
kımıl kımıl dalgalı
ve kuzguni şaçları
dayanmışlığın,
yılmamışlığın....
Acıların
böylesi çekilmez deyip
illallah tevekküle
ve tevatür efendim
buyurup geçtiğimiz
dayanmışlığın
asırlık işkencelere...
Gidipte dönmeyene,
vurulupta kalkmayana,
veda edilemeden
yiten arkadaşlara..,
veda edemedikleri
sevdalarına..,
ne güzeldir;
o ufacık boyu,
kıvırcık
kımıl kımıl dalgalı,
kuzguni siyah saçları
masum çocuklar gibi
dayanmışlığın...
Direnerek
bahtiyar.,
yanındayım
3-
Askerler;
denizlerin çaresizliğidir,
sisli kıyılarda
vurulup düştükleri
yosun kapılarında kayaların.
Kan köpürmüş
nasır parmaklıların
nakışları gibi
askerler
mavi bereli..
Çatılı makinalılar,
günler bir bir
sayılmaya başlanır,
cigaralar sarılır
ela gözlü,
kara kaşlı
ferman yazanın
ve
hiç kavuşulmayacak
olanın
düşüp yüreğine
solan bozkır ayazının
kırçiçekleridirler.
Askerler;
ne bekler
bir dost,bir sevgili?
ya
hiç gelmeyen,
yada
geciken haber.,
verilipte alınamayan
Tanrı kelamıdır
onlar...
Samsundan,Sıvastan,Antepten
Çorumdan,Maraştan,Aydından,
bilinmezler
nereden gelir
nereye giderler.,
bilinen
kazınmış saçları,
korkulu gözleri,
titreyen elleri
daim susan dilleriyle.,
bilinen;
kirli haki
mavi bereli,
tıpatıp
tek tornadan,
tek tezgahtan.,
yani
bilinen;
ölüm gibi korkulan
ölecek kadar iteatkar
verilipte alınamayan
Tanrı kelamıdır
onlar..
Ve ben.,
onlarla koşmaktayım
sabah içtimalarında
mavi gözaltında,
içimde
gecikmiş yaralı güz,
güz eskisi bir yürek
içlerinde.,
böyle yürekler görür
çıldırtan hasreti
en olmadık yerinde..
Sızım var sol yanımda.,
umarsız sayrılarım
sayrılarımın al mendilinde
yanındayım
hatırlarım....
4-
Anlatıldı.,
adalı köylüler
doğunca çocukları
şarap bırakırlar
el yüz yıkadıkları,
bereketine dualarını sundukları
toprağın karnına.
Ve doğurdukları karılarının
kömür gözlü,sırma saçlı,
kül yapılı sabunlarla
yundukları,
hasretle gözlerine bakıp
gözlerine şefkat bıraktıkları;
zamanı gelince kanatlanıp uçmanın,
yarıp karnını
kızıl kanını doyunca içmelidirler
toprağın.
Onlar da içerler
yine gebe korlar onu.
Toprak bir nesilden ötekine
sancısız,sakin
sessiz
doğurur
doğurur böylelikle fasılasız
ve fasılasız
adanın Rum köylülülerinden yana
barışık değildir
Türk köylülüler.
Konuşup kaynaşarak,
oturup bakışarak
sinsi kötü
bedbaht binyıllık kavga
sürer gider aralarında.
Ne o
ne de öbürü
yenen değildir
bu kavgada.,
her iki tarafta
müthiş mağluptur
aslında...
Ayışığı
jandarmanın süngüsünde parlıyor,
ayışığı.,
güvenli
sıcak.
Karakolda
mapushane nöbeti tutuyor
jandarma,
kendi mahpusluğunu beklemek
zordur insana.
Ayışığı.. Altında
künar kokulu,
kimsesiz
kozalak çıtırtıları dışında
sessiz patika,
patikanın sonunda
sarı sıcak samanlık.,
ürküntü ve ürpertilerle
maya katılmış süt tadında
terden sırılsıklam ıslanarak
bitiyor nöbet.
Rum kızı Meri
jandarma Kemal'in koynundan
çıkıp,
köylü Kemal'in
kasıklarında derin sızılar
bırakarak
dalıp gidiyor
karanlığa..
Ne o
ne de öbürü
yenen değildir
bu kavgada.,
her iki tarafta
müthiş mağluptur
aslında...
5-
Astsubay İbrahim;
çingene esmeri teni,
midye kabuğu gözleri,
dar sokağın
esrik bakışı
ağlar masada.,
masada;
kesif anason kokusu,
damağında kızıl lezzet
Fatosu..
Fato
dayı kızı,
yeni yavuklu.,
koymadılar
İbrahim'e,
kıskançlık mı
faili meçhul
ertesinde nişanın.,
henüz ısınırken ortalık
daha çimenlerden
kalkmadan kırağı,
vurdular Fato'yu.
Astsubay İbrahim
şarjöründen boşalan
kurşunlar gibi
ağlar masada
masada
Kemani Kevser Hanım'ın
Nihavent Longası
Astsubay Mustafa.,
yörük güzeli
kışlanın yakışıklısı,
dul yatakların
gediklisi.,
tanır yakından
kadife
ahenkli sesi,
ünüforması kadar sevdiği
İbrahimi,
ve
sarılır boynuna
İbrahim'in
harmanına sarılan
iki nasırlı
kocaman uzun kemikli,
şefkatli
iki el gibi.
Yüreklerine kazıdılar;
ölümün kıyısında
kürek çekilip,
akıp geçen
çatışma günlerini..
İçeride
Mustafa,İbrahim
ve üçüncü kişi.,
dışarıda
ayışığı,
ayışığı altında
künar kokulu
patika.
Öfkeli rüzgarlara umarsız,
kayalara vuran
dalgaların bitiminde,
karşı kıyıya uzanan
alacakaranlığın
koruganları altında.,
karanfil kokan beyaz teni,
gül kurusu köhneliğiyle
bir kır kahvesinde;
yakınlığın iki sızısı
yakın iki yürek,
iki bakış,
iki can,
iki hazan.,
hangisi daha ürkek
yada hangisi daha cesur.,
cesaret ve ilelebet
sevmelidir insan
sevdiği zaman.,
sevmelidir aşkında
tüm zamanları..
Şimdi.,
üç arkadaş
sarılırlar birbirlerine sımsıkı,
kor olur
tenlerinin ateşi.,
yanan balkanlar üstünden
uçup geçen gökyüzüdür.,
bu mevsim de
adanın göçmen kuşları
6-
Liman
maisini bıraktı,
yavaşca
koyu kuzguni
yemenisini bağlar
boynuna
çırpıntılı denizin.,
ufara çakıl misali
gözleri,
iri elleri
ile
kambur sırtlı balıkçı
kayboldu
motorlusundan yana.,
usulca
dubadan çıkardı
halatları,
lutufkar besmelesiyle
ağları astım
makaraya
o balığa çıktı..
Ve içeride üçüncü kişi
ve dışarıda dördüncü kişi,
üçüncünün usunda afilli
bir yürek sızısı;
maliyeci
Hikmet Salim in
ortanca kızı
Çerkez çevikliğinde
kaytan bıyıkların,
geç delikanlısı
gözü kara gecelerin,
ve somun ekmek
yumuşaklığında
okşayıp
sarıp sarmaladığı
kızı
Hikmet Salim in.,
Ali Dağlı ve
Sabire nin
''Diyarlar kül olmaz
ateşler yanmadan
deryalar durulmaz
dalgalanmadan''
cırlarıyla kutsadığı
esrik akşamın
hayli geç vakitlerinde
bırakılıvermişti
Rum doktor Dimitri nin
kollarına.,
kolları yanmıştı
Dimitri nin,
öyle bir afet-i devran
öyle bir alav
öyle bir
köz parçası..
Kafkas öşü
sert kayalıdır,
korkunç keskin ve
soğuktur
kınında durmayan
bıçağı,
ayazda sever sevdiğini
boran havada sever,
çimenlerinde kırağıların,
koyaklarında karlı
sarpların,
pınarların
karpuz çatlatan
sularında
ve
çığlıklarında
baykuşların..
İlkyazsız,nevruzsuz
yirmiüç yılı toplayarak,
kumral saçlarında
büyüdü afet-i devran
köz parçası.,
toplarıyla oynadı
taşlarla sekmece
daha çok,
arklarda
peşinden koştuğu
künar teknelerini,
bitmemiş memeleriyle
emzirdiği
çaput bebelerini,
çam kozalaklarını,
meşelerini
canıyla korudu
yad ellerden.,
büyüdü
farkına varılamadan,
şefkatin hissettirilmediği
hissedilen hiddetin
talanında..
Büyüdü
kimselerin üstlenmediği
ortada kalan
suçmuşcasına
sahipsiz,
hep sustukça konuştu
lal lebleri anladı,
lal leblerle anlattı.,
karanlıktan sa
müthiş korkardı..
Cenup yeliydi
çıplak sereserpe
bir günah;
sonrasında şafağın
kızıla meyil
tayfı,
büyüdü
günahları da ekleyerek
kumral saçlarına.,
ve hep
iki can,
uzun saman sarısı
iki hazan,
han buyruğu gibi
keskin acımasız,
dağda eşkiya gibi
kaçgın cesur
bakandı..
Ve dışarıda dördüncü kişi
ve içeride üçüncü kişinin
hatıratında,
söküp atamayacağı
geri dönülmez ferman
olandı..
Yüreğimde ki
afilli sızım,
ömrüm sonunda
acun ayrılığım,
yanındayım
silahsız,pusatsız
hatırlarım...
Kayıt Tarihi : 8.3.2008 08:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!