Ankara ayazını yaşayan bilir. Güneş şefkatli bir anne gibi; bütün Dünya'yı ısıtırken, ayaz Ankara'ya set çeker, kıskanır sevgilisini, onda başka kimsenin etkisini görmek istemez. Ayaz ile Ankara yek vücutur adeta. Birbirlerini tamamlayan iki sevgili gibi. Ayaz hiç bırakmaz Ankara'yı. Ankara ayazın mübtelasıdır.
İşte böyle bir günde, Ankara'nın göbeğinde, Ulus'daki çim sahada yedek klübesinde oturuyordu, Mete. Takımının maçı olduğu için okuluna gitmemişti.Ayaz iyice etkisini gösteriyor, hava gittikçe soğuyordu. Şubat ayının son maçıydı bu. Trabzon'dan gelen deplasman takım çok güçlüydü ve 0-2 öndeydi. Çok sinirliydi Mete. Kaç haftadır hocası maça almıyordu. Akranlarından daha fazla antreman yapıor, sabahları erken kalkıp koşuyor, vücut yağ ve kas oranına dikkat ediyordu. Bu aralar işleri hep sarpa sarmıştı. Annesiyle kötü olan arası iyice kötü olmuş, ömrünü verdiği futbol nankörlük etmiş, 3 yıldır beraber olduğu sevgilisi ile ayrılma noktasına gelmişlerdi.
Hocası bu maçta da oynatmazsa futbolu takımı bırakmaya karar vermişti. Daha düşük seviyeli bir takımda her zaman ilk on birde olabilirdi. Annesinin söylediği laflar geldi aklına. Ergenliğinden beri anlaşamıyordu annesiyle. Evin tek çocuğu olduğu için aşırı düşkünlük vardı, zamanla sorun olmuştu bu. İkiside birbirlerini anlamıyordu. Emekli hemşire olan annesi, onun futbola olan düşkünlüğünden, evdeki futbolcu adamların fotoğraflarından, takım afişlerinden, evde spiker sesi duymaktan şekva ediyor, Mete'ye çok kızıyordu. Mete'de sinirleniyor, antreman kıyafetlerini ve topunu kuşanıp, evin yanındaki halı sahaya gidip mahallenin küçük çocuklarına futbol öğretiyordu.
Babası ile de durum farklı değildi. Emekli astsubaydı babası. Yıllarca dağda terörist kovalamıştı. Asala, Pkk ne varsa görmüştü. Özel birliklerdeydi, girdiği bir çatışmada kolundan yaralanmıştı. Apace saldırı helikopterleri gelip teröristleri temizlemişti, ambulans helikopterin inmesi için. İlk müdahaleyi Mete'nin annesi Aslı yapmıştı. Böyle tanışmıştı karısı ile, İskender.
Hocasına sinirli sinirli bakıyor, yerinde duramıyordu. Maçın son dakikaları gelirken soyunma odasına fırladı birden Mete, maçın gidişatından hiç memnun olmayan hocası fark etmemişti bile. Hemen üstünü değiştirdi, çantasını aldığı gibi fırladı. Etrafına kıvılcımlar saçıyor, ters ters bakıyordu. Birisi omuz atsa ölümüne kavga edebilirdi.
Sinirli sinirli etrafına bakarken gözleri bir yere takıldı.Gözlerini ovuşturdu ilk önce, gerçek mi bilemedi. Başı dönmeye başladı, tutunacak bir yer aradı. Sinirden kuduran, yerinde duramayan Mete'nin feri kesilmişti adeta, olduğu yere çakıldı kaldı. Rüyadamıydı acaba? Olayların bu kadar kötüye gitmesi ancak bir rüyada olurdu heralde.
Bazen insan olayların şiddetinden kaçmak için ''rüya mı acaba? '' diyerek kendini avutmaya çalışırdı ya hani, tam o durumdaydı Mete. 3 yıldır beraber olduğu sevgili Aylin ile takım ve sıra arkadaşı olan Nadir'i kol kola görmesi sebep olmuştu, bu anlık şoka. Karşı kaldırımda gülerek Gençlik Parkı'na doğru seyr ediyorlardı. Nasıl olabilirdi bu? Aklı almıyordu. Aylin'in ''Kavgalar ilişkilerin tadı, tuzu. Seninle ölene kadar kavga etmek istiyorum, beni bırakma olur mu? '' dediği aklına geldi, yağmurlu bir günde Mete ile kol kola gezerken.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta