“Hasretine bir ömür adadığım sevgili
Ben bu satırları yazmaya başladığımda sen pembe rüyalarında huzur buluyor olacaksın. Gecenin koynundan yorgun argın çıkan ben yağmur bulutlarının iç karartan gümüşi renginde yeniden var oluşun sırrını arayacağım.
Bilir misin ki bu ovalarda iki mevsime ayarlıdır bütün ömürler. Baharlar silinmiştir buralarda yaşayan insanların takvimlerinden. Kar kalktığında çiçeğe durmuştur bütün tabiat. Hiçbir şey yavaş işlemez. Hep ışık hızında geçer hayat. Belki de bu yüzdendir meyveye durmadan yaşlanmış olmamız.
Sabah gün ışımasına yakın oturdum pencere kenarında. Ayyaş oğlunun meyhaneden gelişini bekleyen ana gibi. Ya da, kumarda varını kaybeden serkeş kocanın cefakâr eşi gibi. Bekledim gecenin karanlığında ben olmanın dışında tüm sıfatları takınarak. Sokaklar bomboştu. Karanlık bakıyordu evlerin pencereleri. Bir rüzgârın dallar arasında gezişi duyuluyordu ara sıra. Sana mektup yazmak geldi içimden. Ama neyi nasıl yazacağımı bilmeden sana nasıl mektup yazılırdı ki?
Bir ömür adadığım hasretine şiirler mi yazmalıydım.
Sonra sessizce gökyüzünü seyrettim. Aynı gökyüzüydü üstümüze örtülen Ama sanki ben bu yorganın dışında kalmıştım. Üşüdüm… Bir şarkı mırıldanmaya başladım. Ben mırıldandıkça bir korku büyür oldu içimde. Geceyi uyandırmaktan, seni uyandırmaktan korktum.
Ben kısır bir döngüdeyim.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta