Gidilmeyen tek yolculuk, varılan gönlünün ülkesinden dönüştür
Kırılmış nice yüreklerde mağrur bir aşkı büyütmek ise çok zordur
Yaşamak dediğin, sudan yana akmak, sudan çıkmamaktır ey sevgili
Aşk, hiç çözülememiş bir muamma, onun da yağmur gibi vardır düşleri
Sevdanın gelgitlerinde bir koy arıyorum sığınacak. Bu fırtınalar çok yaman gülüm, ben senin ülkene sığınmak istiyorum.
Ve bir gün senin bana söylenecek sözlerin tükenince, benimkiler de işe yaramaz olacaklar. Bir kıyıda ölümü bekleyen balinalara ağlayacağız birlikte. Onların efsanelerini anlatacağız birbirimize. Bir sahil kasabasında, belki de bir dağ yamacında, ellerini tutmaktan çekindiğimiz sevgiler adına, bizi bizden ayıran gerçekler adına. Tutkumuzun ve ihtirasımızın bir mum gibi eriyişi adına, birbirimize sevgimizi avaz avaz söyleyeceğiz.
İçinde beni çok bulduğun vakitler de olacak. Geceye yakın, sabaha günaydın gibi. Bir ışık arayacaksın yüzümde nura dönen. Yani kimsede göremediğin bir gizin ekseninde kendine geldiğini göreceksin. Sokaklar, peçeler gizleyecek dişiliğini. Sevdana koşarken çıkmaz sokaklar çıkacak karşına ve biraz susmayı, biraz özlemeyi öğreneceksin, yüzümün, sesimin yokluğunda. Sonra yine anason kokulu sabahlar arayacaksın kendine. Bensiz çıkmaz sokaklara girip nasıl çıkılabildiğini göreceksin, başka sevdalar önünde diz çöktüğünde.
Böyle adaletsiz bir sahnede ben gülüşlerinin esiri olmuşsam, bir bardak rakı gibi taa ciğerime inmişsem, sarhoş olmak, hiç ayılmamak ayıp mı!
Bu labirentten sen de çıkamazsın artık. Sözcüklerin virgülsüz iniyor yüreğime. Oysa ne güzeldi onları eğri büğrü virgüllerle süslemen. Geceye seller gibi dökülürken sesin, aşkımızı anlatan, aşkımıza ağlayan bir şarkıda ağlama benim gibi sen. Evet. Biliyorum ki, bunun için kırık yüreklerde mağrur bir aşkı büyütmek zordur. Çünkü, o kırıklıklarda eğri büğrü durur sevdalar. Önemli olan, kırıklıkları sevgiyle örtmektir sevgili! .
Ama sen yine o gecede karanlığın içinde bir eşsiz eser gibi, mum alevinde yanan yüzümü arayacaksın. Bir uçurtmanın kuyruğuna nasıl takılır insan, büyümemiş bir çocuk gibi onu yaşayıp yitirdiğini anlayacaksın giderken ardımdan. Bütün bu suskunluklarıma bakma sen. Sendeleyişlerime, gelgitlerime de bakma. Çünkü bir başka beni yaşıyorum ben. Sevdiğim her gönüle, her ülkeye, her yüzölçümüme unutulacak çok şey var. Her acı gelir geçer sevgili. Her sevgili günü gelince alır valizini gider, gidilemeyen tek yolculuk varılan gönlünün ülkesinden geriye dönüştür. Orada hiç kimsenin gidebildiği bir yer yoktur.
Nasıl girmişsem içine, nasıl hissetmişsem sevgini gönlümce, düşünme benim için başka hiçbir şey. Ben de şaşkınım bu yüzden, yazdığım hiçbir şeyin arkasını bırakmam. Yani bir o kadar gerçeğim ben, gizemim kurusun, huyum değil, bir de yürek vardır bende akıp giderim inandığım her güneşten bozma sıcağa aldanarak tükeneceğim yerde yeniden doğarım. Kimse bilmez buzullarda nasıl çoğaldığımı ağlayarak. Işığım ya, kendimi yaşatmak bana düşer karanlıklarda, kah var ışıyarak, kah kırılarak.
İçimdeki ayak basılmamış buzulları eritiyorsun bak. Şu kayalıklarıma tünemiş sevda kuşlarının çığlıklarına aldırma. Ben yüreğinin rotasıyla geldim, onun ışığıyla eriştim bu güne. Sevdanın umarsız kapsülleri patlıyor içimde, ellerim paramparça. Gözlerimi istila eden yaşlar seni sayıklıyor katran karası zifir gecelerde. Yolla gözlerini gönlüme, göster ışığını labirentime. Bir yol bulsun sevdayla baksın gözlerine. Seni, bu kentin kaldırımlarında bana yürürken hayal ettim. Sesin, bütün bedenimi kuşatmış, bütün çelişkilerimi gökyüzüne savmıştı. Her hayalin de, her aşkın da sayısız vaatleri vardır ve bu ürpertici gerçekti tanık olduğumuz.
İçime, yüreğime bir gülümseme olup, peşindeki suskunluklarının coğrafyasında hasretlere sarıldım ben. Çünkü, yokluğun utancım olmadı asla. Varlığının onuruyla yaşamak güzeldi. Yeni bir güne gözlerimi açtığımda kurulu bir saatin zembereğini defalarca geriye sarıp, hiç bitmesini istemediğim bir zamanın öfke duruşlarını da kendimize çevirdiğimde, umudun tükendiği bir çizgide seni bulduğumda, sırf senin için kurduğum bu aşk dengesini sürekli yoklamam da bu yüzdendi.
Suda unuttuğum bir şair aklımda yine üşüyormu benim gibi. Ya da kelimeleri son derece güçlü mü! . O aşkın yolculuğunun tapınağına varamadan yaşıyor mu! Yaşamı ya da kolları iki yanda buluşmamış bir penguenin sevdiğini yitirmişliği gibi mi, bunun içim mi kırılmışlığı! Tüm şairlerin kaleminin uçundan sorgusunu unuttum. Şimdi her şeye meydan bakışlarım. Haydi, ‘hodri meydan’ beni bu denli yoracak sabahlara, gün ağartılarına. Yaşamak dediğin sudan yana akmak, sudan çıkmamaktır ey sevgili. Bütün bunların üstüne en büyük silahım zamana, mekana, kişiye karşı duran ve her sendeleyişte yıkılamayan, aynı zamanda yalnız savaşan sevdam odur. Şimdi beni bir şekilde yaşatan odur. Hala ölümsüz bir aşkın uğruna soluğumda nefes aldıran da budur.
Böylesine bir anda, senden ayrı geçen her gün yitik zamanlardır, yitik serüvenlerdir, bunu bil. Sabahın çilelere döndüğü bu kahır meyhanesinde, bu olmazlar labirentinde biz bir aşkı yarattık sözcüklerimizle. Hüsranımıza da boş verebilirsek, dilimizdeki her şarkı söylemez mi birbirimizi sevdiğimizi! . Seni ne çok sevdiğimi anlatmaya kelimeler yetmiyorsa, suç benim mi! . Bu his, bu onur, bu şevk mutlandırmıyor mu seni! Kielometrelerce öteden sözcüklerim okşamıyor mu yüreğini! Ellerin titrek, yüreğin telaşlı ve bedenin ateşlerde yanmıyor mu! Asık suratımı gördüğünde içimde gülücükler açmıyor mu! Cinsellik aşkı öldürmez diyen sen, bu tutkuyla, bu ateşle özlemiyor musun beni!
Bu bir muamma. Çoğunun denediği, ama cevabını bulamadığı bir muamma. Yağmurun da düşleri vardır sevdam, bunu asla unutma! ..
Selahattin YetginKayıt Tarihi : 8.9.2016 11:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!