Şşşşşt... Duyuyor musun? .. 'Dum dum tıka tak dum tıkı tak! ...'Bir kez daha dinle: 'Dum dum tıka tak dum tıkı tak! ...' Bir kez daha: 'Dum dum tıka tak dum tıkı tak! ...'
Bu ses var ya...Bu ses! .. Levent'in darbukasinin sesidir. Bu ses, bir öyküdeki hayatın yürek sesidir. Eger bu sesi duymazsan, bu sesin ritmine tempo tutmazsan bir hayati, o 'bir hayat'in icinden gecen bircok hayati da kacirmis olursun, gormemis, fark etmemis, içine almamis, icine girmemis olursun...Örnegin Istanbul'dan ofkeyle, hincla, hiddetle yola cikan, henuz hic giyilmemis, asinmamis, bir cift kosele ayakkabinin Levent yollarindan gecisini, kentsoylu Beyoglu'nun beysoylu yasamina hic mi hic yakistiramadigi, -bu yuzden de- saklamaya calistigi kapanmayan yaralarini goremezsin...
Gormemekle kalmaz, eksilirsin durdugun yerde. Oyle bir eksilme ki... Hani bazen bilmemek mazeret olamaz ya...Utandiriverir insani ya... Öyle bir eksiklik iste.
'Dum dum tiki tak dum tiki tak...' Simdi uzaklardan duyulan bu sesin icinde ilerleyen, alcak topuklu ayakkabilarin yagmur sulariyla yikanan, 'sellenen' caddede ugultunun icinde yitip gider gibi ilerleyen 'tık tık'larina kulak verelim. Ayakkabilarin tasidigi Levent'e bakalim. Hakan'i terk eden Levent'e, terk etmesiyle Istanbul'a benzeyen Levent'e, artik eskisi gibi olmayan Levent'e...Bu terk edilisle birlikte gozyaslarina engel olamayan annesini, 'kendi bilir' diyen babasini -son nefesinde yaninda olabilecekken bu gidisle yaninda olamayan Levent'in son pismanliklarini-, 'iyi dusundun mu? ' diye soran ablasini, 'aptalsin sen! 'diyen en yakin arkadasi Mehmet'i, saskinliktan elindeki iskambil kagitlarini ativeren Pelin'i gormemek olmaz Levent'e bakarken. Yureklerindeki sogumayla caddenin kalabaligini gormemek olmaz. Sarabin isiltisini, Levent'i cagiran kekre tadini gormemek olmaz. Tabii yagmuru da, sacak altlarina siginan kuslari da, gecenin isiklari umursumaz karanligini da olmaz gormemek... Karanlikta cogalan hayatlari, cogaldikca kimsesizlesen insanlari, kimsesizligin ondurmazligini, onulmazligin yaralari tirnaklamasini, yarali tirnaklari gormemek olmaz. Bundan hepimizin nasil pay aldigini gormemek olmaz. Olur mu? ...
'Dum dum tiki tak dum tıkı tak...'
Ah Levent ah... Bu kacinci olmaz bir ask, bu kacinci yanlis adam? Hesabini karistirdigin kacinci ayrilik bu Levent? Kacinci kimsesizlik? Yalniz yalniz bu kacinci usumek? Askin topragina -Istanbul- hasretlik daha ne kadar surecek; bu kökler ne zaman bulacak qaradigi askla havalanmis verimli topragi Levent? Umuda iliskin uc verecek bir filiz kaldi mi yureginde Levent?
Hayattan bir ask istemisti Levent, kök salabilecegi bir toprak...Olamadi bir turlu... Atip durdu o da kendini sokaklara...Kendisini gormeyen sokaklari o da gormedi; azalan agaclari gormedi; evlerin eskimesini ve yorgunluktan bel vermesini gormedi; pismanliklara ve umuda aldirmayan hayati da gormedi; hayatin onu gormesini istedi.
Ah Levent, ah levent, ah... 'Ah'larin icine sıkıstırdıgın hayata topuklarini/kalemini/sivri dilini batirabilir misin hic? Cani mi yanar saniyorsun yoksa hayatin? Esamesi okunur mu senin topuklarinin/kaleminin/sivri dilinin? Bos ver der gibi savurdugun ellerinin ruzgari hayata deger mi saniyorsun? ...Senin bickinliginin sozu gecer mi hayat karsisinda? Senin bickinligin, burnunu arabasinin canimina yapistirmis baktigi yeri gormeyen gozlerini sana dikmis, Hakan'da 'sahlanan erkeklik'lerini yatistirmaya kalkanlara yetebilir. Bu yagmurun altinda onlari dagitabilir, Hakan'i cekip alabilirsin aralarindan tül kanatli, kurtarici bir melek gibi yeniden.. Ve elinden tutup Hakan'in, geldigin yollardan gecerek ve aldirmayarak gecmis ya da gelecek gunlere ilerleyebilirsin yaninda yuruyen baba ozlemiyle. Su AN Istanbul'da Galata kandillerle isiyor, aksam dualariyla gunahtan ariniyor. Kerhanelerin gamli zamani. Otellerde yalnizliklarin azdigi anlar baslar. Sevismelerde eksilenlere teselli, asklarla cogalanlara.Selam olsun Levent'in vuruslari. Akhisar doygun, uykuda..stanbul karanliga alisabildi mi, bilmiyorum. Sonra sirik Hakan, kendin icin hazirladigin mis kokulu carsaflar arasinda 'kucuk, onemsiz bir kaybolus' gibi yataginda ruyasiz, agir bir uykuya dalabilir, bir telefonunla.Belki de sen, Alper'in kaynattigi corbadan bir-iki kasik icerek isitmaya calisirsin usuyen ruhunu. Ve sen yine duyarsin 'Dum dum tiki tak dum tiki tak...' Yagmurlu bir gece sesi gibi. Bickin Melek ve Önemsiz bir Kaybolus'... Sonrasi; yeniden varolus:
Annesi sevinc gozyaslariyla beklemede Levent'ini, babasi mezarinda duasiyla birlikte ziyaretini beklemede Levent'ini, 'Akillandin nihayet...' diyen Mehmet, mujdeyi/karahaberi coktan vermistir hep beklemede olacagini soyleyen Hakan'a...
Bu mu varolus? Yoksa yeniden bir kaybolus mu?
levent
09.03.2003
Akhisar/Manisa
Kayıt Tarihi : 9.11.2003 19:38:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Cem Özkök](https://www.antoloji.com/i/siir/2003/11/09/yagmurlu-gecenin-sesi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!