Yağmur sonrası… Farilya’da Sahilde...

Mustafa Küçük 2
24

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Yağmur sonrası… Farilya’da Sahilde...

Günlerdir yağan yağmurlardan sonra ilk kez evden dışarıya çıkıyorum. Ortalık günlük güneşlik. İlkyazdan kalma bir Pazar günü… Patikadan yürüyüp sahile indim. Temiz Havayı içime ciğerlerime çekiyorum. Çamur geldi yanıma. Bacaklarıma sürtündü. Yüzüme baktı.” Üzülme artık… Bak ben senin yol arkadaşınım… Yalnız değilsin buralarda “ der gibi. Tahta iskelede oturduğum yerden suları seyrediyorum. Onun yüzü, karşıma çıkıyor. Yüreğimde bir zaman birlikte yaşadığımız kenti uzakta bırakmanın kırık duygusu. Bir slâyt gösterisinde kahverengiye dönüşen fotoğrafların çevrilişini izleyen gözlerim, sessiz bir hüznü taşıyor damarlarıma.

Seni bir vitrinin önünde gördüm. Bahariye Caddesinden korkunç bir uğultu yükseliyordu. Akıp giden insan selinin içinde gözüme çarptın. Seni o kahverengi çantandan, beyaz montundan tanıdım. Sana doğru yürüdüm. Vitrinler kış çiçekleriyle donatılmışlardı. Söyleyeceklerimi kafamda toparlayamamıştım henüz. Günlerden sonra tedirgindim: seninle ilk kez konuşacakmışım gibi. Caddedeki gürültü gövdemi kuşatmıştı. Gözlerimizi kör eden kalabalıklar üzerimize yürüyordu. Konuşacaklarım o kadarda önemsiz şeyler değildi. Kadınlı erkekli insan kalabalığını geçmeye çabalıyorum. Çevreme bakınıyorum: yoksun. Kahverengi çantalı, beyaz montlu kadınların hiçbiri sen değilsin. Oysa seninle konuşmalıyım.

Bir pasajın merdivenlerindeyim, ışıklar gözümü alıyor… Mağazalara girenler, çıkanlar… Gözlerimde bir pasaj yıkılıyor. Aşağı kata iniyorum – yoksa Nezih Kitapçısına mı koşsam; yeni çıkan kitaplara mı bakacaktın? Balıkçıların arasından geçiyorum. Kilisenin önünde bir adam mızıka çalıyor-tabloma toplumsal bir mutsuzluk yayılıyor. Seslerin bitmek bilmeyen uğultusunda bir köşeye oturuyor bu adam. Yüzüne bakıyorum; beyazlaşmış saçları, kurumuş gözyaşları, dayanılmaz bir sıcaklıkla kavradığı mızıkası, o ağlamaklı oturuşu, ‘bir kıyamet kopmalı ‘ dercesine mızıkayı çalışı… Ne çok şey dönüyor başımda. Kadıköy soluk bir resme dönüşüyor-neredesin, ne yapıyorsun?

Evet, fotoğraflardaki yüz çizgilerin, bakışların, giysilerin yaşadıklarımızı çağrıştırıyor. Moda’ya çıkan bir yokuşta yürümüşüz; kesik kesik bir şeyler anlatmışsın; bir arkadaşının üzüntüsü yapışmış diline.

Ne olur, bugün telefon aç, çağır beni yine ve de ki; saat beşte, boğanın önünde… Ben koşup geleyim. Farilya- Kadıköy… Ama nasılsa sana giden bir yol bulurum. Merak etme, günün yorgunluğunu üzerimden atarım. Belki on dakika geç kalırım, umudunu yitirme… Yoğurtçu parkta beni bekle. Banklara oturmuş insanlar görürsün. Hani o yürüdüğümüz yerler var; ikili gölgelerin oluşturulduğu çalılıklar, ileride küçük bir su birikintisi ve binalar… İlle de güvercinler… Beni düşün – Koşarım sana bekle. Yanına gelmenin bir yolu olmalı. İnan ki yüreğimdeki gözaltını getirmem sana. Ola ki bir taksi uzak bir yerde bırakırsa beni; bulunduğum yer kentin dört yanıysa ve ortalık karmakarışıksa, ben yine de koşarım sana. Günün güzel şeylerini anlatırsın. Sana sorular sormam – düşünmem bile; canımı sıkan başka şeyler var. Seni gözlerinden tanıyorum. Ne olursa olsun bekle beni. Ola ki gelirim seni alır giderim. O gece hep sevişiriz.

Artık her şey eskisi gibi olmayacak. Telefon konuşmamızdaki sözcükler çoktan unutuldu. Bir zamanki “ Canımmmm “ dediğin adam yok artık sende. Büyük bir hızla kahverengiye dönüşüyor sende ki fotoğraflarım ve içine sızan birçok görüntüyü de şimdi yanımda taşıyorum… İşte hayatlarımızın fırtınalarla savruluşu! Bahariye sonundaki eski havuzlu parkta oturmuşuz… Güvercinlere ekmek kırıntıları vermişiz… Kaşe Marketten aldığımız Radikal ve Tarafı koltuğumuzun altına sıkıştırmışız… Bu park, henüz insanlarını çözemediğimiz bir kentin sıcak anlamlılığını taşıyor. Seviyordum burayı bilirsin. İşte oturmuşuz; ellerini tutamıyorum; ellerini tutsam günler uçup gidecek gibi. Gözlerimi kalabalıktan sana doğru çekiyorum.

Yağmur sonrası… Farilya’da Sahilde... İlkyazdan kalma bir Pazar günü. Ortalık günlük güneşlik.

Senli günlerimde ne varsa boşalttım... Kum ıslak... Tahta iskele ıslak... Sandal ıslak... Kürek ıslak... Ağ ıslak... Sandalcı ıslak...

Çamur geldi yanıma okşadım oda ıslak...

Elimi gözlerime götürdüm yokladım kirpiklerim ıslak.

Yaşanmıştı

22.Şubat.2009

• Farilya: Bodrum – Gündoğan’ın bilinen eski adı. Bir zamanlar yükselen şovenizmin kaldırdığı güzel isimlerden biri daha.

• Çamur: Eylülde yaşanılan yaz dinlencesinde kaldığımız yerde görüp sevdiğimiz beslediğimiz yanımızdan ayrılmayan sevimli sokak köpeği.

Mustafa Küçük 2
Kayıt Tarihi : 1.5.2009 18:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Güler Ataş
    Güler Ataş

    Rast gele okuma ağıma takıldı yazınız..Başlık dikkatimi çekti önce. Sonra okumaya daldım..Yazının edebi yanı ilgilendirmedi beni açıkçası..Kadıköyü yaşadım bir solukta ''Bahariye, o eski havuz yok artık'' içim acıdı biraz..
    Altı yol boğa'da randevu..Yoğurtçu parkı....İyice hasretlenmişim meğer..
    Hııı en önemlisi yıllardır bu bölgedeyim Gündoğan'nın eski adını bilmezmişim bu da benim ayıbım olsun..
    Kalbiniz ve aklınız hep yazsınnn dursun..

    Cevap Yaz
  • Mücella Pakdemir
    Mücella Pakdemir

    Usta bir kalem olduğunuzu söylemeden geçemeyeceğim. Kutluyorum.+10

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Mustafa Küçük 2