Hüzzama çalan serzeniş -harf ve korku-
Dağların üstünden aşağı inen gözlerini kapattıktan sonra bir daha açmayacağını bilen kuşlar sana doğru koşmaya başladılar. Bu başlangıç bitmesin diye bütün dağ yerle bir edildi sana dökülecek gözyaşlarında. Dağların bu hırçınlığına inat, denizlerin sessizliği ile gücünü gösterdi bütün yalnızlıklar. Ovalar bu güç karşısında kendinden geçerek, kumlarını attı kâinata…
Senin açılmayan gözlerinin devası olarak sunulan hasretin ağusu içildikçe, körleşmeye başladı gözler. Gönlün açılış kapısına varılınca, kapanacağı aşikârdı gözlerin. Daha nelerden geçmedi ki küçük ayaklar. Ve ellerin birbiri ile vuslatı adına heba edilen onca dağ, onca söz, mum ışıklarında asıldı kaldı. Pervanesin şimdi sen Ey Yağmur Cıvıltısı…
Sahillerde saklanmış kum tepelerini toplayan ovaların, kendini bu depreniş sahnesinde çıldırasıya paralaması üzerine bir bir intihar etti şarapnel yürekli gözler. Bu intiharın tek failinin senin olduğunu haykırsa da bütün kâinat, senin olmadığını haykıran tek kişi vardı. Aşkın intiharında bile senin oluşunu, senden bir parçanın bu intihara yıldırımlar çaktığını düşünmedi. Nasıl düşünsün ki…
Fırtınaların baş gösterdiği anlarda, denizin sessizliğinden arınması ile hüzzam bir türküyü terennüm eyleyen ebabil yüreği, devretti sessizliğini… Sonra Mamut bahtsızlığına yakalanan bütün gönüller, senin üzerine yeminler ettiler. Mehlika Sultanın âşıkları bile vazgeçerek sana doğru koşmaya başladılar Ey Yağmur Cıvıltısı…
Efsaneleşeceğine dair konuşmalar, dedikodular düzenlenirken, senin asil gidişinin protestosu sardı Paris sokaklarını. Bu gidişin, gelişinin ise olmayacağını haykırıyordu Babil şehrinin izbeliği. Aşk ülkesinin gecesinde, sabaha 3 varken, gözlerinin son bir defa bakma ihtimaline adanmıştı İsmail’ce gönüller! Ki buna hüznün eklenmesi yangını körükleyen en basit neden olarak tarihe geçti. Bu tarihin, gözlerini açacağın güne kadar silinmeyeceğini, şerh eyledi kırlangıçlar familyası…
Garipliğin en berbat anında bile yüzünün azizliğinden korkmadan öne, en öne koşuşturan sokak çaresizliği, senin ellerinden dökülen hüzzam şarkıların tınısı ile teselli bulmayı bekliyorken, veda yamacına kondu aşka bakan gözlerin, cevherden toprağı. O hazin günün ardından hala bu vahanın orta yerinde kuraklar yaşanıyor Ey Yağmur Cıvıltısı…
Şiirin yandıkça güzelleştireceği, bütün mitolojik tanrıçaların şahitlik edeceği, Truva köşklerine dağlardan hat çektirerek fer ile süsleyeceği gibi hafakanlar sararken evrenin en dipsiz kuyusunu, kum tanecikleri dönecek ovanın göbeğine. Bronzlaşacaktır o zamana kadar kafeste ömrünü geçiren bütün kuşlar. Onların koşmayacağını ve gözlerini açmayacağını düşünmek acı verse de gönüllere, teselli pınarının ağlaması üzerine intiharına ara verecektir aşk toprağı…
Sana ülkelerin sessizliği ile kovuklara saklanmış, mayhoş gözlerin uzaklara gönderdiği nergis çiçeğini getirecek kadar asi ruhların toprağa kavuştuğunu söylemek istemezken, senin bütün nergis çiçeklerine inat ülkelere haykırdığın mey kokulu sözlerini duymak istedi ebu cahiller. Bu çığlıklarına kulak kabartılacağı üzerinde birleşti bütün firavun düşmanları. Senin bir aşk ritüeli olacağını düşünmeyenler burada yanılacaktı Ey Yağmur Cıvıltısı…
Ben ise senin şiire olan özlemini bildiğim içindir ki her gece, yağmur yağması, güneş açması ve dökülen her damlanın cıvıldayarak gönlüme bir cemre düşürmesini düşlüyordum. Bu düşleyiş ile senden neler öğrenmedim ki. Milyarlarca meleğin içinden benim payıma düşenlerinin hakkını verme adına, katrelerine olan sevgim, bütün ütopik hayallerimin üstüne çıktığı için, tarafından ilham ile onurlandırıldığımı hissetme gafletinde bulunuyordum.
Külkedisi kadar güzel olmayan yüzün, pamuk prenses kadar çirkin olan gözün ile Yusuf muştularını bağrında saklayan, yunus balıklarını ovalara çıkartan, İbrahimî Gülşenlere, mahrem sırlarının hükmettiğini biliyorken, işgale dönüşmüş kalp coğrafyasının tek sahibi sen olmalısın Ey Yağmur Cıvıltısı… Ve serzenişlere dönmüş kahır bağlarında açan nergis çiçeğinin asil ruhuna inat gözlerini, kuşların koştuğu yöne doğru sunmalısın… Ki şairin yağmuru cıvıldatarak yürekleri emzirmesi senin efsaneleşmiş aşk dağlarından inecektir…
Bir kelebeğin koşuşturmasına ne kadar elem duyar ki sabah yeli? Onca hışırtının arasından duyduğu sesin hayal dünyasında kaç kere selam verir kelebekler sana? Hiç kelebek kadar korkunu yenecek yürek taşıdın mı Sen Ey Yağmur Cıvıltısı?
Bu baharın getirdiği damlaların her şeyinin tamam olmasını isteyen gönlün, senin olduğun damlayı görmemesi üzerine, bütün bilginlerini intihar ettirdi gökyüzü… Ve baharların geçmeyeceği bu baharın yağmurları ile belgelendi. Yaza dönmeyen yürek, geceleri nidalar eyledi senin olduğun damlanın dibacesine. Cıvıldamadı kuşlar, damlalar ve kaldı baharın hüzün ikliminde suret-i aşk…
Ecel şerbetini içirecek ellerinden dökülecek irinlere özlem duyan kalbin çaresiz atışları üzerine, düğümler atıldı müstesna gecelere… Sana gelecek ayakların felç olmasına razı olan vicdanının köreldiğine şahitlik yapan kelebeklere, bir ay yaşama hakkını vermek için, elaman dileyen ellerin dokunamayacağı şiirine kezzapları mı reva görsünler Ey Yağmur Cıvıltısı?
Düş sokağına masallar ülkesinden tütsüler sunan, mavi rüyalarının korkunç güzelliği ve gizemliliği önünde secdeye kapanan, Yusuf utangaçlığının sızlattığı yaralar, bereler ve otanmaz tüm dertler, kılavuzunu kaybetmiş çöl bedevisinden farksızlaştıkça, duvarları yakılacak yağmur damlaları, çiselemeye başladı. Külkedisi bu çiselemenin içinden çıktı. Gül güvercini ise bu çiseleme ile ıslandı. Bülbül perisinin sırları senin bu çiselemen için terk etmişti arzın ardını… Dalların üşümesi ve titremesi senden bir hatıradır şimdi, kimsesiz…
Senin bunca uzaklara gitmenin yalnızlık korları, nemrudi ateşlerde dumanlaşarak hırçınlaştıkça kabardı aşkın diclesi… Med-cezirler coğrafyasına müptela olan yok oluşun başlangıcı, sahnelendi âdem tufanlarında… Kasırgalar bu çerağı söndürecek takatlerinin kalmadığını senin sesine götürmek için hiç durmadılar, durdurulamadılar. Onların bu heyecanı gök gürültüleri tarafından boğazlanarak durduruldu ve aşk kasırgalarının dinmesine kırkikindi akşamlarında engel engel olundu. Şimdi kurumuş dudakların ile tiryakin olmuş sevdalılarına, sümenaltı edilmiş pişmanlıklarını haykırmaktasın sen Ey Yağmur cıvıltısı…
Son bir kez daha şiire ortak olacağının heyecanını yaşayan gönlünün utangaçlığına, hayranlıklar ile bakan kar bulutları senin gidişin için fırsat kollamaktalar. Her uzun gecenin ardından ettikleri yeminler ile senin yanlışlarına ortak olmayacaklarını haykırıyorlar. Mahzunluğunun bedelini ödemek istemiyorlar. Sana sevdalı gönüllere acıyorlarken, senin cıvıldayışının gözden kaybolmasını bekliyorlar. Bu ne kadar acı verse de sevdalılarına, kuşların özgürlüğü için sabredeceklerdir. Ve senin verdiğin ilham ile kırklar dağına kurulan yediler meclisinin içinde yaşanacaktır sana olan aşklar… Buharlaşacaktır aşk ve cıvıldayacaktır yeniden. Sitemkârlığının bedelini ödeyecektir kar bulutları. Aşk ve yağmur, kuşların özgürlüğü için ilk kez döküleceklerdir âlemin âdemsizliğine…
Varsın rüzgârların koylara bıraktığı kasırgalar pes etmiş olsun. Varsın güneşin çektiği günahlar ufuklarda asılmış olsun. Varsın kelebekler bütün damlaların yalancı olduğuna şahitlik yapmış olsun. Esaret saltanatına mahkûm olmuş şairlerin gözlerinden şahmeranlar, varsın salınsın. Senin asil gidişinin protestosu sarsa da titreyen dalları, varsın yapraklar kurumuş olsun. Varsın senin pişmanlıklarının saklandığı toprak, doğum sancıları çekmiş ve çatlamış olsun. Gök gürültüleri sana gidecek yollarda baskınlar kurmuş olsun. Bütün ucubeliklerin yaşandığı şiirin ayine-i devranında, senin yerin Hızır duraklarında kurulmuş Taha çaresizliklerinin çok ötesinde kodlanmıştır. Gün seninle başlar, gece seninle biter. Muştuların senin evreninden çıkacağını ve bütün muştu zedelerin senin önünde durup ellerinden merhamet umacağını adım gibi biliyorum. İsa, senin damlalarından oluşan çarmıha gerilmezdi yoksa. Yoksa Taiflilerin attığı taş incitirdi güllerin güvercinini. Senin ellerinden içilmezdi aşkın ecel şerbeti. Ölünmezdi senin yolunda. Hadi sen Ey Yağmur Cıvıltısı; merhamet pınarlarının kuruduğu gökyüzünden, seslenişine merhaba de! De ki sözlerin düştüğü kâğıtlar vebal burçlarında berdar eylemesin sözün sahibini...
Sonradan sonraya kayboldukça cüsselerin büyük olanları, sana küçük cüsseliler sevdalandı. Tezatların kahramanı olarak yeniden muştular sunmaya başladığın gün kuşlar biraz nefes aldılar. Yine Mehlika sultanlığın tutmuştu ki bütün küçük cüsseli, büyük sevdalılarını değirmenlerde öğüttün. Kuşların özgürlüğü, ömürlerince cıvıldamadılar. Senin meczup düşlerin ile küçük cüsseliler de büyüdükçe küçüldü. Bu büyüklüğün önüne çıkan kartal bakışlı üveyik, senin dünyana satır arası çileler sunmasıydı rahat düşlerin mümkünsüzlüğün içinde saklanmazdı. Herkes olup bitenlere senin asaletinin penceresinden bakıyordu. Ve keyfinin çakır gözleri dosta bile uyumuyordu. Ötelere kodlanan sevgi sözleri bile olanca güçleri ile bütün cazibeliklerini sana gizleme gayretindeydiler. Bu yüzden gözlerinin ferleri senin sürmen ile süslenmişti. Beynelmilel sevdalıların ise bu süsün ışığı ile sözün keskinliğini köreltme yarışındaydılar. Oysa senin paha biçilmezliğin bir çizgini ucundaydı. Ve ulaşılmazlığın adına kesilmiş hiçlik kurbanları, fezanın dışında cezalandırılmıştı.
Sonunun yaklaştığını düşünen kar bulutları, yeniden doğuşuna özlem duyanlar tarafından şimşek parıltılarında sözün vebali kahrediliyor. Bu senin bambaşka bir âlemde yaşattığın, bambaşka bir korku bulutunun içinde sakladığın ve umut bahçelerine döktüğün gözlerinin yok oluşunu hazırlarken, ağaçlar, ellerini koşuma sürüyorlar sana olan sevdaları adına. Lahitlerin sessizliği, senin gözlerinden dökülecek yaşa muhtaç iken, toprağın çatlak dudakları, sana taze kardelenler sunmanın onur bayramını kutluyor. Gökler senin için seyr-ü sefer ilan etmiş, denizler toprağa bıraktıklarını geri istemiş, hüzün cemreleri üçlerin gölgesine sinmiş ve ikindisiz kırklar üzüntüleri ile bedbahtlığa itilmiş diye bütün kartpostalların pütürlerini zekâvetsizce kar bulutlarına mı bırakıyorsun sen Ey Yağmur Cıvıltısı…
Akşam, sana kurban veriyor. Gece, gizemini senin devrine saklıyor. Hece, senin gözlerinin önündeki perdeyi kaldırmaya yeminli. Ayazma, kutsallığından bir şey kaybetmedi senin için. Ruhun dirilişi gönüllerin orta yerinde acı çekse de yalnız gemileri uzaklara, çok uzaklara senden haber beklemeye gidiyorlar. Çekilen küreklerde ki eller, affın için çırpınışlar içinde boğuşuyorlar. Bu çırpınışlar senin gözlerinden dökülecek bir yaşa olan özlemle perçinleşirken, mayhoş sözlerin ve gönüllerin kuşluk vakti ufka göz attığını, dağ kırlangıçları bildiriyor. Siyah örtülü taş, senin yürek köşkünün kapısını açar diye koşuşturan sevdalıların çöl sıcağında hüzne boğuluyor. Şimdi kim bilir neredesin sen Ey Yağmur Cıvıltısı…
Bekleyişler biter hayali sarmışken sana âşıkların gözbebeğini, şiir maviliğin orta yerine otağ kurmuş. Bir gece senden müjde getiren yıldırımla dostluk kuran kalem sahibine kıskançlık duyanlar, savaşlar yapıyor. Kimilerinin umursayacak halinin olmayışını düşünüyorken şairler, umursadıkları güvercinlerin getireceği haberlerden emin olmak adına firavun düşmanlıklarını, ebu cahillik sıfatlarını, ebrehe çaresizliklerini ve nemrut kulelerini yusufun kuyusuna, yakupun hüznü ile bıraktılar. Onlar senin ellerinden içecekleri gözyaşlarını, gönül yaşlarını bekliyorlar. O yaşların uğruna yanan tüm gönüllerin ecel şerbeti olmayı bırakmayacak mısın sen Ey Yağmur Cıvıltısı…
Kabahat coğrafyasında Musa peltekliği yaşanmasın diye bütün galat sözlerin Kaf dağına sürgün edilişini müjdeleyecek, Harun saflığı. Yanan ne kadar gönül varsa senin için, hepsine aşk şiirleri yazıldı diye gelmediğini söyleyenlerin ve her aşığın, aşkı için bir şiir yazmadığını düşünenlerin sayısı arttıkça, senin gelişin daha da kısa sürecek diyor kayra sıfatının tecelligah makamı.
İşte bunca kelamın ve özlemin arasından bakan ufacık yüreğimden sesleniyorum sana Ey Yağmur Cıvıltısı: Melal dağlarına katrelerin düşsün, aşk kuyularının yansımasında gözlerin görünsün, kar bulutlarının üstünden gönlün süzülsün, güneşleri ıslatan ellerinden çocuklar tutsun diye bütün şiirimi senin cıvıldayışına, ruhumda dokuduğum ve kuşların kanatlarında yaşattığım bağrı yanıklığımı, senin sevdana bir kırk ikindi gecesinde verdim. Senden tek isteğim ise gözlerini aç ve ağla bizim için. Ağla ki şairlerin/âşıkların gönüllerinde ki ateş sönsün ve dinsin kuşların kafeslerde geçirdikleri acı saatleri… İşte bu yüzden sen Ey Yağmur Cıvıltısısı…
Yağmur Cıvıltısının gözlerinden dökülecek yaşın dördüncü gün senfonisinde aklımıza; aşkın yakıcılığından, maşukun ateş olmasına kadar bir sürü soru işareti koyuldu. Cemrenin dağa düştüğünü öğrendik Sicilya adalarının denizci şairlerinden. Şiirin dünyaya seslenişinden dolayıdır ki topraklara salındı gölgeler…
Bu gölgelerin içinden yağmur bulutları göz kırptı âlemin âdemliğine. Kırlangıç bir kez daha üstüne aldı güvercinlik görevini. Yağmur Cıvıltısının vuslatı adına nameler taşımaya koşarken, Sina çölünde açan dalların değişilmez hastalığına deva sunulacak haberi, üveyik ülkesinde, manşetlerden geçildi. Şimdi güneşin doğuşunun tehiri konuşulurken aşkın güneşi sen olmalısın Sen Ey Yağmur Cıvıltısı…
Hasan Dağından, Süphan Dağına koşuşturulan, ayakları çıplak, şair ruhlu güvercinlerin gözyaşlarını kurutan his ile tortulaşmış toprak arasında kurulan aşksal denklemin, son halkasını çözmek için, eflatun çınarların, yeşil servileri teğellediğine şahitlik yapıyor, cılız yüreği ile ebabil kardeşliği. Hind ulularının önüne koyulan efsanelerin hiçbiri, senin gözlerin kadar cezp etmiyor. Çin göreneklerini bir bir yerle bir eden tuzak sevdaların bezginliği, sözlerine yeminle başlarken, yalana öfkeli sevgililer, senin gözlerine gözbebeklerini sunuyor. İsfahan şairlerinin çıldırmış sözleri, bir kaleden intihar ederken, kendilerinin pişmanlıkları ile şaha kalkmış ıstırapları gözyaşları ile avunuyor. İşte bu yüzden ne kadar yüzsüzlük sanatı varsa, senin hışmında dolayı, kıyamet endişesi içindeler. Keşkelerin acımasızlığına gark olan dildadelerin, suya yazdıkları ıslanmaz yazılarını, merhamet bulutlarından sana gönderiyorlar. Kütûbât ilmi bile sana sunduğu kelimelerinden bir an tereddütler yaşamazken, mazmunların mahzunluğuna intizam vermekten neden kaçmaktasın Sen Ey Yağmur Cıvıltısı…
Kuşların naif gönlüne revamıdır kafes arası bakışmalar? Esaretin öfkesi bile isyanı düşünmezken, fetretî sevdaların düşkünlerine merhamet mabedinden bir nazar eylememen neyin intikamıdır? Yoksa sözlere/sözlülerine, kör düğümler attığın ve onlara rucûsu olmayan gidişler ile gittiğin doğru mudur? Hak sözünün azametine saygından mıdır firar gecelerinde yaşattığın, zora ki ağlayışlarının mecalsiz rüzgârları?
Tamburacının sunduğu o mahur bestenin, kimsesiz âşıklara ekşin bir yürüyüş ile seslenişi, ihtişamının bütünleyicisi değil midir? Zekâvet sancağının ele geçirilişi, seni titretmiyorken, gözyaşlarında yaşayan aşk ülkesinin kahramanları, bir bir ölümle randevulaşıyor. Hani yaşattığın imkânsızlıkların çaresi? Derbederlik kahırları, bu manzum kitabeye yaldızlara kazınırken, ruhlara verileceğin iksirler hangi depremin acımasızlığında tarumar oldu? Çağlara, gözlerinde yaşatacağın, altın çağını, şairlere, acılarına ortak olarak sunacağın ilhamını, ölümlülere, ölümlerden en güzelini ve vuslatın aşığa helalliğini, mahremlerden mahzenlere inzal eylemeyecek misin Sen Ey Yağmur Cıvıltısı?
Bir Ağustos güneşinin yaktığı gönlüm bîçare iken, gözlerinden gözlerime sunacağın ab-ı hayata bütün şairliğimi heba eylemiş iken, mey kokan dünyamın neyzenliğinde berdar olmuş iken, sana asırların muştusunu sunmaya yeminli iken, korkumu iplikle pazarlamış iken, una serecek bahanelerini felek ile elemişken ve en önemlisi de aşklardan aşk beğenme şansını sana vermiş iken Sen Ey Yağmur Cıvıltısı: Döküleceğin toprakla başlayacak kardeşliğini şimdiden yazanlara, ötelerin ötesinden söyleyeceğin sözü ne zaman müjdeleyeceksin?
Senfonisinin yalnızlığı ile aşk koylarına demir atan şairlik sıfatı lal oldu. Acıların meşveretinde ezilmişlere inayet buyuracak gönlünün, leyl gözü, Hind ulularından Çin efsanelerine, İsfahan şairlerinden Tamburacının mahur bestelerine ve aşkınla bîkarar olmuş mecnunlara ne zaman ağlayacak? Ve ne zaman güldüreceksin Sen Ey Yağmur Cıvıltısı?
Daha ne kadar yalvaracak şairlerin sair azaları? Sözler ne kadar sükût ile barış içinde kalacak? Figan dağlarında açtırdığın, feryat lalelerinin üveyik sevdasını kaç gönlün gülşeninde göstereceksin Sen Ey Yağmur Cıvıltısı?
Kayıt Tarihi : 15.3.2007 22:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
......................................................................................................................................................................................................................................................................

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!