Sen yağlı kurşunsun bedenimde taşıdığım bugün
öyle ağır, öyle kör, öyle sinsi
ne sarmalarım, ne sarılmalarım,
ne naralarım, isyanlarım
kurtuluşum elerinde değil senin
sahi gözlerin ne renkti senin
ölüme can mı onlar karalım?
taş yağdırdın ufkumun saçaklarına
her yan kırık, her an dökük
eza senin, ceza senden
ilistire çevirdin görmezlerimi
açmıyor, açamıyor,
sararıyor, soluyor, ölüyorum karalım.
geç kalma istersen, bende akşam er olabilir
anlayım istiyorum seni, dinleyim, anlamıyorum
çıkıp geliyorsun var sayıyorum
denizler ötesinden, ardından dağların
aman pabuçlarına gazeller sürünmesin
dokunmasın tomurcuk açan rüzgarlar tenine
kıskanırım, ben eteklerinde kalırım
ayder'in tepesinde bitmiş deli bal'sın bana
hem em yaralarıma, hem ışık karalarıma
sen yağlı kurşun bedenimde, yoksan
ben kanadı kırık serçe; aç, susuz, uykusuz,
ölüm kokulu güllerin arasında...
yolları uzatırsan, yılları uzatırsan
gri baharda kör kurşunum olursun
öğle vakti gecelerinin ıssızlığı, densizliği
öyle ki yakan, öyle ki yıkan
öyle ki viranım olursun.
gelişlerde ellerinde yıldızlar taşırken
gidişlerinde sevdasız geçen yıllarım omuzlarında
gelişlerinde bebek ağlamaları; kocaman, kocaman
emzirmeler damardan müzik gibi arabesk
geç kalışların belediyenin cenaze aracı önde.
sen yağlı kurşunsun düşlerime, gülüşlerime
öyle esirin oldum, öyle kulunum ki sorma
bana, beni sorma, bensiz seni sorma
kurumuş dal, sararmış yaprak benliğim
gelişlerin, gecelerime değişlerin sihirli ellerinle
leblerin, boynumda ölmez otu nergis kokulu nefesin
ben nasıl dirilmem ölümlerden,
ben nasıl doğmam gün batımlarına,
beklenen sen isen, istenen sen isen,
mühür sen de, süleyman sen isen?
var say ki devran dönecek,
sen savaşlarını kazanacaksın her cephede
fırtınalar boyun bükecek erdemine
kollarımda olacaksın olanca sevinle
gadanı alsın senin, sevgi yükü
fıravunun diyarı omuzlarıma binse ne yazar?
esen yel sanırım tutankamon'ca,
seli, senden olsun yeter çekeceğim yük...
yoksa neyleyim sensizlikte, sensizliği
açmazlar benim açmazım, sen delisin, deli
vur vurabildiğince; gönül senin, sevda bende
gün senin, benim; kudurgan akşam üstlerinde.
al alabileceğini çeyiz bohçandan
bir daha geri dönülmez ufuktan,
yok isen gözyaşlarımda, ket vurmasın gidişine
avuç açıp yalvarmalarım da sınırsiz zamanda
bakma günümüzdeki kaypaklığına sevdalıkların
olta atıp duruyor beyazlar saçlarımda
benim ilmek, ilmek ördüğümdür sevmelerim
kitap sayfalarında, yazılıp atılmış satırlarda
çek bensiz kapılarını, arkana bakma git dilersen
bil yağlı kurşun kadar ağırsın bende bugün...
bir sen yakarsın beni eda'sı karalı
bir de gurbetin sessizliği; ateşlerde
sevecensin, sevensin, insansın, özelsin sen
sensiz olandır kin, nefret, ayrılık yüklü
ben uçmayı bilmez serçe, nazlı parmaklarında
sevmeleri sel olmuş, yel olmuş, el olmuş
setlerle bastırılmış, parçalanmış sevileri tel, tel olmuş,
bilirim, az değildir çektiklerin oysa
yaralar beni uzakların gün dönümlerinde,
trombosit oranı düşer kanımın
tamponlar kar eylemez yürek yaralarıma,
travmalar yaşarım düşledikçe,
seni, senli olanları duydukça, dinledikçe...
bir sen yıkarsın beni köçerim,
bir de sırladığın aynalar, şakalarımda
kirli ak'lık, yele tutulmuş, uçuşan
sararmış, solmuş, çıkışı yolsuz tutkular
ben kadere inanmazdım, boy ölçüsünü bilmediğim
ruhumun tınısını sözcüklere gerdim
öyle bir yıkarsın ki beni
öyle bir dağıtırsın ki
toplayamam inan
topla senin olayım...
bir senin sevmen yeter bana, ten rengini bilmediğim
korkmadan, ürkmeden, yılmadan, usanmadan
bir de ispinoz kuşları, balkonumda, penceremde
bu benim düşlediğim sen konusunda
bir de kuşların gitmeyişi uzaklara...
Kayıt Tarihi : 21.1.2009 10:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!